Bir kayıp bir topluma işte böyle ayna tutar

Bir insanın kalbi durduğunda, herkes susar, sessizlik konuşurdu eskiden. Kimseler ağzını açamaz, söz söyleyemezdi.

Haberin Devamı

“Acını paylaşıyorum” demek bile zor gelirdi, insan ne diyeceğini bilemezdi.
Günümüzün vahşileşmiş doğası, bunu da değiştirdi.
Eskiden bir insan hayatını kaybettiğinde sevenlerine, yakınlarına “Başın sağolsun” denirdi. Uğurlanan kişiyle başka yollarda yürüyen, ona karşı duranlar bile susardı. Çünkü hikaye bitmişti artık. Defter kapanmıştı.
Kayıp yaşayan insanların acısına saygı göstermek bir borçtu artık.
İşte bu, değişti.
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, “insanlık” dediğimiz kavramın temelinde olan “ölüm” denen o üzüntülerin en büyüğünü yaşatan olaya dair reflekslerimiz bile değişti.

* * *

Yaşadığımız her acı olayın bize ayna tutan başka yönleri oluyor.
O nedenle Birand’ın ardından yaşadığımız kalp sızısının yanında, “söylenen hadsiz sözlere tahammül etme” gücüne ihtiyaç duyuyoruz.
Ne yazık ki kimsenin olmadığı bir vadinin ortasında, elinden iletişim araçları ve tüm teknoloji alınmış bir biçimde bir köşeye çekilme imkanımız bulunmadığı için, kaybedilen kişinin arkasından söylenenleri okuyoruz, duyuyoruz, görüyoruz.
Ölüm, önce çok ama çok zayıflatıyor geride kalanları. Sonra güçleniyorsun. Güçlenirken göğüs gerdiklerine zayıfken mukavemet gösteremiyorsun. Göstermemelisin zaten. Öyle değil mi?
Ölüm, öyle bir şey değil mi?

* * *

Haberin Devamı

Bir toplumda her şey değişir. Her türlü sistem çöker, “bu kadar da olmaz” denilen her şey yaşanır, mümkündür ama bir kayıp söz konusu olduğunda “düşene sen de vur” anlayışıyla hareket edenleri gördüğümüzde umutsuzlukların en büyüğünü yaşıyoruz. Ölümden öte köy olmadığını algılayamamış, hiç büyük bir kayıp yaşamamış ve o yaşamla ölüm arasındaki ince çizginin bir insanın hayatında neye tekabül ettiğini anlayamamış insanların sözleri çivi gibi çakılıyor aklımıza... Neye, hangi sebepten dolayı sevgi, sempati veya nefret beslediğini sorsak, tam olarak anlatamayacak insanların, hayatımızda söz sahibi olduğunu fark ediyoruz.
Başka bir deyişle, bir büyük adamın kaybı, esasında kendi hayatımıza dair bazı gerçekleri de ortaya çıkarıyor. Güzel bir günde, işler yolundayken, herkes işinde gücündeyken gerçek niyetini ve düşüncelerini duymadıklarımız, böyle zamanlarda gün yüzüne çıkıveriyor.
Ve bir kayıp, bizimle, insanımızla ilgili ne çok şey anlatır hale geliyor...

* * *

Haberin Devamı

Her giden değerli, yeri doldurulamayacak adamdan sonra aynı his içimde...
Karakteri olan bir zamanda yaşamış, hatta yaşadığı zamanın karakterine bizzat şekil vermiş her “eski toprak”tan sonra kalbimin bir parçasını bir yerlerde bırakıyorum.
Bir daha geri gelmeyecek zamanları dinleyebildiğim insanları kaybettiğimde, bir dönemi kapatıp üstüne kilidi vuruyorum.
Anahtarını da karaktersiz bir zamanın, bugünün ellerine teslim ediyorum.
Sanki yaşadığım zamanın rastgeleliğinin, içi boşalmışlığının altını çiziyor her veda...
Tarifsiz bir boşluk açılıyor göğsümde.
Giderken bile ne çok şey gösterdin, anlattın Birand...
Mekanın cennet olsun.

Yazarın Tüm Yazıları