Paylaş
Bir anda burnunuza bir lağım kokusu geldi, irkildiniz!
Sonra denize doğru kafanızı çevirdiniz ve...
Aman Allah’ım o da ne!
Bir parça kaka!
Hayalinizdeki romantik gün batımı, bir başkasının dışkısının denizden size el sallamasıyla son buluyor...
Lütfen şaşırmayınız. Çünkü Marmara’dasınız. Bu denizde, önünüzden her an her şey geçebilir. Kayalıklarda gemi batığı gibi eski bir bulaşık makinesi veya bir kanepe görebilirsiniz...
Deniz dibi temizliği yapıldığında çıkanlarla, rahatlıkla bir eskici açılabilir. Hatta denizin dibinden çıkanlarla bir ev bile düzülebilir! Tencereden iskemleye, cep telefonundan tabağa, televizyondan tabloya, her türlü ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
Kadıköylüler iyi bilir, bahar ile birlikte Kurbağalıdere’den tahammül edilemez kokular yükselir. Kurbağalıdere, lağım akıtılan bir dere olmaktan kurtulamadığı için birkaç sene önce -nispeten- temizlense de yine lağımla doldu ve temizlik çalışmaları yeniden başladı.
Suyun ne halde olduğunu, nasıl göründüğünü anlatmaya kelimeler bulamıyorum.
Dere pislik konusunda istiap haddini doldurduğu için metan gazı salıyor. Sudan fokur fokur baloncuklar çıkıyor, nefes almaya olanak yok. Nasıl bir koku olduğunu da tahmin edersiniz.
Kadıköy’e hiç yakışmıyor bu “lağım” deresi...
Üstüne beton döküp tamamen rahatlayana kadar kirleteceğiz gibi görünüyor bir zamanlar sandal keyfi yapılan bu zavallı dereyi...
Sularının Marmara’ya karıştığını söylememe gerek yok herhalde...
Gerçi Marmara’ya karışanın da haddi hesabı yok ya hani...
Süpür halının altına, süpür!
Fenerbahçe’den Tuzla’ya, Florya’dan Silivri’ye, Adalar’dan Yalova’ya... Yaz geldi mi, insanlar Marmara’nın sahillerinde serinliyor...
Yalova Eskihisar çevresindeki iplik fabrikalarından akıtılan ve denizi kıpkırmızı, sapsarı, mosmor yapan o boyalar, pis, vıcık vıcık yağlar orada hayatını geçirmiş yüzlerce insanın hafızalarında ve hücrelerinde derin izler bıraktı eminim, bunlara ben de dahilim. O denizde yüzdük, o denizde tutulan balıklarla büyüdük... Pis atık kokuları yüzünden camlarımızı açamadık.
Güzel bir sahil şeridi, deprem onu yok etmeden çoook önce bu fabrikalar yüzünden yok olmuştu zaten... İnsanlar buralardan aldıkları yazlıkları birer birer satmış, bir zamanlar cıvıl cıvıl olan sahiller, yerini paslı salıncaklara bırakmıştı. 20 sene içinde, hayat resmen kurudu...
Bugüne kadar Marmara başta olmak üzere denizlere verilen zararı hesaplamaya kimsenin gücü yetmez. Ticari kaygılar işin içine girince kimilerinin gözleri kör oluyor tabii... Denizi kirletmiş, onu mu düşünecek adam...
Deniz taşıtlarının yarattığı kirlilik de ayrı konu... ?imdi Çevre Bakanlığı’nın olası durumlarda kirliliğe ani müdahale planı söz konusu ama İstanbul’un denize akıttıklarını temizlemek ve önlem almak açısından bir tanker patlaması beklemeye gerek yok herhalde.
Halihazırda içler acısı durumda denizlerimiz. Esas bu duruma bir “acil müdahale planı” lazım.
Desenize, Türkiye evimiz, denizler de “halının altı”...
Ne kadar çöpümüz varsa o halının altına süpürüyoruz...
Paylaş