Paylaş
Şehri esir alan inşaat çılgınlığının sizin civarları da sardığına eminim.
Her gün 50’lerde, 60’larda yapılmış bir binanın indirilip yerine yenilerinin yükselmesini izliyoruz.
İyi, güvenilir firmalardan çıkan modern bina planları, daire sahiplerine halihazırda sahip olduklarından daha yüksek standartlar sunabiliyor.
Hal böyle olduğunda, daireler küçülecek olsa dahi, projeler apartman sakinleri tarafından kabul edilebiliyor.
Tabii “yıkım ve yapım rüzgarı”ndan nasibini almak isteyenler de var.
Daireleri küp küp odalara bölüyor, çakallık uğruna daireleri akıl almayacak formlara sokuyorlar...
Apartman boşluğuna bakan karanlık odalar icat edip bunu yeniden yapmak istedikleri apartmanların yönetimine sunuyorlar.
Kapı kapı gezenler de var.
Mesela bir müteahhit epey bir süredir ailemin oturduğu apartmana gelip gidiyor, bir sonraki ziyaretini “Abicim biz bi başlayalım, çekici bi’ vuralım hele, anlaşmayı sonra yaparız” diyerek kapımıza kepçeyle, vinçle dayanmasından şüpheleniyorum.
Kapı kapı gezerek nasıl güven sağlayacağını düşünüyorsa artık, sunduğu “dikey gecekondu” planı konusunda pek ısrarcı.
Düşünsenize, 50’lerde belirli estetik kaygılarla yapılmış, karakteri olan sağlam, kuralına göre yapılmış bir binayı yıkacak, İstanbul’u çirkinler çirkini beton apartman denizine çeviren ve milyonlarca örneği bulunan “çok katlı gecekondu” tipi çirkin bir bina yapacak.
Kumundan da deniz kabuğu toplayıp boyarız artık...
Bazılarımız çabuk unuttu 99 depremini ama onu yaşayanların, evi başına yıkılanların hatıraları dün gibi akıllarında...
Binanızı yıkıp yaptırmak konusunda “evet” demeden önce görüştüğünüz şirketlere “daire küçülecek mi” değil, “depremde nasıl davranır bu bina?” diye sorun.
Eğer binanızı yeniden yapmak istiyorsanız, iyi bilinen ve işlerinin kalitesinde bir şaibe bulunmayan şirketlere kendiniz gidin.
Dairenin bir metrekare küçülmesi sorun değil, yeter ki size sağlam, “dikey gecekondu” planı sunmayan, günün gereklilikleri doğrultusunda sağlam ve güzel görünen bir plan sunabilsin.
İş ortamında “dil” sorunu
Evvelki gün Öncel Öziçer, geçen hafta bulunduğu bir uçuşta, görevlilerinin lakayt konuşmalarının ne kadar rahatsızlık verici olduğunu anlatmıştı yazısında.
Verdiği şaşırtıcı bir örnek değildi, eminim siz de defalarca benzer sahnelerle karşı karşıya kalmışsınızdır...
Artık işini yapan insanların “iş” tavrı takınmasını beklemek bugünün koşullarında “bonus özellik” olarak görülüyor.
ABC’nin iptal edilen dizisi Pan Am’de, hosteslerden birinin dizideki konuşma biçimi, şirkette çalışmış bir uçuş görevlisi tarafından “gerçeğe uygun olmadığı için eleştirilmişti.
Konu şu idi: Hostesi canlandıran Christina Ricci, ona bilgi veren kaptana “OK got it” diyordu.
Eski Pan Am hostesi ise “Biz asla aramızda, yolcuların önünde bu dille konuşmazdık” diye eleştiriyordu diziyi...
Bu örnek “hizmet standartları” konusundaki değişimi özetliyor bana kalırsa...
Daha doğrusu olmayan standartları... Bazen iyi, bazen kötü... Artık neye denk gelirseniz kötü hissetmemek için “Eyvallah” deyip geçmek zorundasınız...
Çok şey mi istiyoruz acaba?
Artık yeni nesil, yeni insanlar çok mu farklı?
Yoksa nostalji bağımlısı mı olduk? Peki, bizimkine kibarlık beklemek mi deniyor? “İş ortamı” “iş iletişimi” sadece belirli insanlar ve işler için mi geçerli?
“Adamına göre değişiyor” deyip geçmeli miyiz?
Ne yapmalıyız?
Paylaş