Paylaş
Galiba şu hayatta insan hep kendisini koşulsuz sevecek insanlar arıyor, çünkü ilk tattığı sevgi, yani anne sevgisi böyle bir nitelik taşıyor.
Düşünsene, gözünü ilk açtığın andan itibaren eziyet çektirdiğin bir insan, sırf seni “sen” olduğun için seviyor.
Seni içinden çıkarmış bir kere, istediğin kadar “kötü”ye dönüş, yine de sen onun için mükemmel varlıksın. Hırpalasan da, kalp kırsan da bu gerçek hiç değişmiyor. O koşulsuz sevginin büyüklüğü ölçülemiyor.
Çocukken evin maskotusun.
Sevilen, tatlı çocuksun. Kendi kalende, aile bireylerinden aldığın sevginin, güzel duyguların haddi hesabı yok. Resmen “koşulsuz sevgi” manyağı olmuşsun.
Sorun ne zaman başlıyor biliyor musun?
Biraz büyüyüp evden dışarıya adım attığın zaman. Önüne çıkan her insanın seni “onun gibi” sevecek sandığın an...
Okula başlıyorsun mesela.
İstiyorsun ki öğretmenin seni annen gibi, sebepsiz yere çok sevsin.
Talihliysen 30 yıl sonra “Bizi anne gibi severdi” diyeceğin bir öğretmene sahip oluyorsun. Talihsizsen, “Ayrımcıydı” kelimesiyle, onu buruk bir tatla ve ömürlük travmayla hatırlıyorsun.
Çocukken, arkadaşların oluyor. Ufak küslükler, kıskançlıklar, kaprisler, dedikodular, gruplaşmalar, çocuk dünyanda fırtınalar estiren küçük yalanlar sana hayatının ilk dersini veriyor.
Kime güveneceğini şaşırıyorsun, aptallaşıyorsun. Ne konuşacağını, ne yapacağını pek bilemiyorsun. Bir gün en yakın arkadaşın, “öteki kızlarla oynamaya gittiğinde” yarın oluyor düşmanın.
“Niye beni sevmiyor” diyor, garipsiyorsun. Arkadaşların da seni annen gibi koşulsuz sevsin istiyorsun.
Annen için benzersizsin ya, o benzersizlik duygusunu herkes sana yaşatacak sanıyorsun. Kimse derdine çare olamıyor. Annene koşuyorsun.
Sonra ilk aşkın, ilk aldanma-aldatmaların yaşandığı bir dünyaya dalıyorsun.
“Aslında koşulsuz sevgi yoktur”u tam öğrenmekte iken, şiddetli duyguların seni yönettiği bir dünyada derhal tüm öğrendiklerini unutuyorsun.
Ölerek, biterek seviyor, bağlanıyor, karşındakini kendinden önemli tutuyorsun.
Sonra olan oluyor, taraflar bozguna uğruyor. Travmanın, üzüntünün, hayal kırıklığının tarifi yok.
Erişkin bir yaşta koşulsuz sevgiye kendini inandırdığın için yaraların en büyüğünü kendinde açmış bulunuyorsun.
Hayatının sonuna kadar hatırlayacağın, izini hissettirecek bir yıkım yaşıyorsun...
Yetişkinliğin ön gösterimi
Yıkılanlar toparlanıyor, çıkan tahtalar yerine yerleştiriliyor ama aklının bir köşesinde hep “bir gün koşulsuz sevildiğini hissedersen, hep tetikte ol. Üzülebilirsin” uyarısı yanıp yanıp sönüyor.
Yıllar sonra çocukluğuna, ergenliğine ve erken gençliğine baktığın zaman diyorsun ki, meğer, tüm o yaşadıkların ileride yaşayacaklarının minicik, ufacık bir ön gösterimiymiş.
Fakat enteresandır, “koşulsuz sevgi travması”nı bir, hatta enayilik yapıp birkaç kez yaşadığın için artık çok daha dayanıklısındır...
“Yahu bu beni çok seviyor” dediklerinin, seni aslında seni, onlara vereceklerin, daha doğrusu senden alabilecekleri için sevebildiklerini görünce, üzülmezsin böylece.
Sanırsın ki koşulsuz sevgi, annenin dışarıdan izlediği gerçek dünyada, aslında hiç de gerçek değilmiş!
Tam inancını kaybedeceğin bir anda, güzel insanlarla tanışırsın. Seni koşulsuz sevdiklerine inanırsın. Unuttuklarını hatırlarsın. Sonra dersin ki, “Belki de koşulsuz sevgi mümkündür... Neticede gerçek sevgi değil mi?”
Tamam, kızıyorum anneme ama bir yandan da seviniyorum, onu diyeceğim esas.
Bana sevginin en güzel halinin neye benzediğini gösterdiği için. “Sevdiğin adamda da olması gereken budur” dediği için.
Mutluluk ile hırsın bir arada bulunamayacağını kafamın içine yazdığı için. Hayatımı gerçek insanlarla birlikte, gerçek ve samimi duygular, gerçek mutluluklar üzerine kurmamı öğrettiği için. Yatağımda rahat uyumamı sağladığı için.
Seni çok seviyorum canım annem. Her anne senin gibi olsun, Anneler Günü’n kutlu olsun.
Paylaş