Hep uzaylılar mı dünyaya saldıracak biraz da dünyalılar uzaylılara saldırsın, değil mi canım?
Evet, son zamanların en çok konuşulan filmi Avatar’ı izledim, yamularak çıktım. Yarın vizyona giriyor, şimdiden biletinizi ayırtın diyor, şiddetle öneriyorum. Efendim, konuyu anlatmayacağım, hiç ısrar etmeyiniz ama şöyle bir girizgâh yapayım: Biz dünyalıların UFO muhabbeti yaparken en sık kurduğu cümle olan “Koskoca evren, bence tek varlık biz olamayız yaane” geyiği gerçeğe dönüşmüş, hakikaten de yalnız değilmişiz. 2154 yılında dünyamızı kurutmuşuz, hayatımızı sürdürebilmek için gerekli kaynakları dışarılarda arıyoruz. Dışarıda dediysek, başka gezegenlerde. Pandora isimli bir gezegen varmış... Na’vi denilen, masmavi ve adeta minik Swarovski taşlarla işlenmiş gibi pırıl pırıl derileri olan, 3 metrelik insanımsı yaratıklar burada uyum ve huzurla yaşarmış... Fakaaaaat, o gezegende de bir maden var ki dünyalılar onun peşinde... Ve filmi anlatmayı kesiyorum çünkü kaptırırsam sonuna kadar giderim. Siz iyisi mi bundan böyle bana Pandora’lı Habitus deyin. Oraları gördükten sonra istemem ben artık bu dünyada yaşamayı. Götürün beni buradan. Ben de mavi bir Na’vi olmak, Pandora’da yaşamak istiyorum. Evet, gördüğünüz gibi çok etkilendim ben bu filmden. ızleyip de etkilenmeyecek kaç kişi olur bilmem. Ki daha önce de demiştim, ben animasyon, fantastik film filan sevmem. Meraklıları tarafından sıkı sıkı takip edilen “animasyon dünyasındaki müthiş gelişmeler” filan beni hiç heyecanlandırmaz. Çünkü animasyon filmler gerçeklik duygusunu yakalayamaz. Meğer gün bugünmüş. Avatar’ı izlediğim gün yani. Siz de izlediğinizde göreceksiniz, animasyon dünyası artık gerçekliği tıpatıp taklit edebilecek hale gelmiş... Animasyonların en büyük sıkıntısı olan “duygu aktarımı yoksunluğu” artık tarihe gömülmüş... Filmin yazan ve yönetmeni James Cameron bu filmde yeni bir teknik kullanmış, “motion capture” alanında bir çığır açmış. (Motion capture: Hani aktöre kabloları, sensörleri bağlıyorlar, “oyna da yavrum sen oyna” diyorlar ve sensörler tarafından algılanan hareketler dijital ortama aktarılıyor, animasyon karakterimize can veriyor ya, onu diyorum işte.) Bugüne kadar bu teknikle yaratılmış karakterler içeren birçok film izledik, en meşhur karakterlerden biri de Gollum’dur malum. O da pek kanlı canlı, pek inandırıcı bir şahsiyetti ancak bu defa motion capture yöntemiyle dijital ortamda yaratılmış Na’vi’lerde, inanamayacağınız kadar gerçek mimikler ve ifadeler göreceksiniz. Zoe Saldana’nın can verdiği animasyon karakteri, (elbette bir Na’vi olan) Neytiri, bizim buralarda yaşasa arkadaş olurduk, artık o kadar diyeyim. Abartıyorsam uzaylılar kaçırıp üstümde deney yapsın; yarı animasyon-yarı gerçek olan filmi sanki “tamamen gerçek” gibi izliyorsunuz...
Detaylarda kaybolmak!
Ooof ,of, o kadar çok detay var ki ,hangisini anlatmalı. Mesela Na’vi’lerin yaşadığı orman. Çok, çok büyük, büyüleyici renk ve detaylara sahip bir Amazon ormanı gibi düşünün. Ama etrafınızda tarih öncesi yaratıklara benzer (biraz da Yüzüklerin Efendisi’ndeki gibi diyelim aslında) ama rengarenk ve tehlikeli hayvanlar, rengarenk garip bitkiler, kendi kendine ışıldayan ağaçlar, otlar var. Sonra, savaş sahnesi. Geleceğin makineleriyle ilkel kabilenin savaş sahnelerini dikkatle izleyin. Ve tabii, bu gerçeklikte büyük payı olan 3D meselesine gelelim. Cameron bu alanda da yepisyeni bir kamera kullandığı için sizi kendi yarattığı ve akıllara ziyan detayları olan gezegenin içine alıveriyor. Filmden çıktığımda Kanyon’da yürürken “Evet burası Pandora’da, insanların yaşadığı üssün koridorları aslında. Evet, ben bir insan olabilirim ama bir avatarım var, birazdan kapsüle girip bir Na’vi kimliğine bürünecek, ormanlarda koşacağım” hayallerine daldığımı fark ettim, kendimi tokatladım. Neyse, sürprizi kaçmasın, konuyu anlatmamaya kararlıyım. Bu arada eskiden 3D film izlediğim zaman 3 gün feleğimi şaşırırdım, başım gözüm ağrırdı. Dolayısıyla pek anlaşmazdık bu tür filmlerle ama bu yeni 3D kameradan mıdır nedir, Avatar’dan sonra gözlerimden yana bir sıkıntı olmadı. Teknoloji ne hoş değil mi? Seviyorum seni Titanik’imin yönetmeni, Alien’imin mimarı, Terminatör’ümün patronu Cameron. Yapmışsın yine yapacağını...