Paylaş
Pazar banyomu yaptıktan sonra televizyon karşısına kurulur, Bizimkiler’i izlerdim.
Tatil gecesi olduğu için tatlı, ertesi gün pazartesi olduğu için ekşi, öyle bir tuhaf lezzeti vardı pazar gecelerinin.
İşte ta o zamandan beri galiba ilk defa, şu an benzer hislere sahibim.
Birçok insan gibi ben de pazarları işimi gücümü bırakıyor, Behzat Ç’ye kilitleniyorum.
Her ne kadar içimi karartsa da bir bölümü bile kaçırmadığımı itiraf edeceğim şu noktada. Bazen Behzat Ç.’yi izlerken, Allah’ım diyorum, ben öleyim bari. Bir içim kararıyor, bir içim kararıyor, sormayın. Ha, şikayet ettiğime bakmayın, hoşuma da gidiyor hani. Öyle bir durumdayım ki evde yoksam bile video kaydediciye kaydediyorum, dönünce izliyorum.
Neyse canım, hem iç kararması, hem sevmek, hem rahatsız olmak, hem de kendini alamamak; bu kötü bir şey değil, bu dizi bir noktada birtakım duygularımızı gıdıklıyor olmalı ki böyle seyrediyoruz.
Madem hal böyle, dedim ki küçük bir araştırma yapayım. Niçin böyle deliler gibi izliyoruz, anlayayım. Buyurunuz, anlatayım:
-Şimdi efendim, Erdal Beşikçioğlu’nun can verdiği Behzat Ç. isimli şahıs, tam o kadınların kendisini mutsuz edeceğini bile bile aşık olup bol gelgitli ilişkiler yaşadıkları adamlardan. Misal, aslında hepimiz Bahar’ı sevdiğini, unutamadığını biliyoruz, savcı hanım da biliyor ama kendini ona teslim etmekten alıkoyamıyor. Dizi bu özelliğiyle tüm kadınları bir defa kendine çekmiş bulunuyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, olmaz olsun Behzat Ç. gibi sevgili. Ha, bence de olmaz olsun canım. Onu demiyorum. Ama bir yandan da “olsa da denerdik” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
- Biraz kaba saba ama biliyoruz ki aslında ince. Hayat, ilişkiler, başına gelenler inceliklerini biraz törpülemiş. Yani kız arkadaşına bir ayılık ettiği zaman, öyle bir adam olduğu için yapmıyor bunu... Salon erkeği değil, sokakların adamı.
- Tamam, Behzat Ç.’yi kahpe dünya biraz kabalaştırmış olabilir lakin başına bir hal geldiğinde bilirsin ki seni ölüm pahasına korur, kollar. İnsanı kendini güvende hissettirir. Bu da bir kadının bir erkeği beğenmesi için önemli bir sebeptir.
- Dizide gerçek diyaloglar var. Seslendirme kullanılmıyor. Seslendirme demişken, şu konuya da bir gireyim.
Kimi dizilerde seslendirme kullanılmaması o dizinin mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. Behzat Ç, sana söylüyorum, damat sen anla.
Mesela dikkat edin kimi dizilerde oyuncuların çoğu “mühim” bir konuşmaya başlarken önce ani ve kesik bir nefes alır, sonra o pek önemli konuşmasını yapar.
Allah aşkına söyler misiniz, ne zaman birine çok kızdığınız ya da önemli bir konuşma yapacağınız zaman sanki biri sizi korkutmuş gibi nefes alarak lafınıza başladınız? Bir dikkat edin, ne dediğimi anlayacaksınız...
Neyse efendim, lafı dağıtmayayım şimdi, neticede Behzat Ç., aynı gerçek hayatta söz konusu olan konuşmalar barındırdığı için seviliyor.
İnandırıcı, birbirine yedi dakika bakıp göz süzen kadınlar ve adamlara yer verilmiyor. Günlük hayatta asla kullanmadığımız sözler kullanılmıyor.
- Dizideki küfür dozu kimilerini rahatsız ediyormuş. Peki arkadaşlarıyla konuşmalarıyla günlük diline yerleşmiş küfürleri kullanan, trafikte her gün okkalı küfürleri sallayan da biz değil miyiz?
- “Kelle kadrajı” diğer dizilerdeki kadar yoğun değil, dozunda, sürekli “sırf kafa” görmüyoruz. Bu yüzden de ayrıca teşekkür ediyorum.
- Dizi gündeme gönderme yapıyor. Toplumun vicdanını sızlatan meselelere parmak basıyor, cezasını da kesiyor.
Baksanıza halimize, artık normal yöntemlerle rahatlayamıyoruz ama Behzat Ç. bir nebze olsun yardımcı oluyor darmadağın olan adalet duygumuzu biraz dengelemek adına, sağ olsun...
Toplum vicdanını adalet mekanizması değil, bir dizi rahatlatıyor!
Paylaş