Paylaş
Yolların boş olmasını fırsat bulup “Kırmızıda neden bekleyeyim, yol boş işte” diyen taksiciler mi dersiniz, her ama HER fırsatta slalom yapan, makas atmaktaki maharetlerini gösteren akılsızlar mı dersiniz, kaza üstüne kaza yapan otobüsler mi dersiniz (ki en fenası da buydu) ne arasanız vardı.
Terk edilmiş bir şehre benziyordu bayramda İstanbul. Hiçbir yolda araç kalabalığı yok, herkes gideceği yere vaktinde yetişiyor... Tabii yolda elim bir kazanın içine dahil olmazsanız.
Bir ana caddede, yaya geçidinde duran yayaya yol vermek için duruyorsunuz, yaya sizin önünüzden geçiyor ama sizi geçtiği anda ani bir refleksle durmak zorunda kalıyor, neden? Çünkü sizin arkanızdan gelen sürücü, direksiyonu sağa kırıyor ve hız kesmeden geçip gidiyor. Yaya durmasa onu da biçecek.
Aslında hata bizde. Dünyanın en pervasız, en “bize bir şey olmaz”cı, en ufak bir hatada bile ölebileceğinden haberi olmayan sersem sürücülerinin olduğu yerde neden trafik kurallarına uyarsın ki? Neden yaya geçidinde durursun ki? Ahmaklık işte...
Artık bu saçmalıklarla savaşmak da beyhude. Yol boş diye kırmızıda geçen taksiciye korna çalıyorsun mesela “N’apıyorsun?” diyorsun, sana elini kaldırarak “pardon” diyor, geçiyor.
Her tuhaflığın normalleştiği Türkiye’de nezaket ve trafik canavarlığı da benzersiz şekilde bir potada eriyor. Ters yola girip kuralına uygun taraftan gelene yol verince teşekkür bekleyenler de bu benzersiz “nazik canavarlardan” sayılır.
Biliyorsunuz artık motorlu kuryeler, restoran elemanları motorlarıyla kaldırımlardan son hız gidip yayalara “çekilsene” diye korna çalıyorlar. Yayalara ait alanda bile her an totoyu kollayacaksınız.
Bomba saçmalık geliyor: Sahilde, koşan sporcular için özel olarak düzenlenmiş halı zeminli bir yol var, bilirsiniz. Bakın beton zemini olan geniş sahil yolundan bahsetmiyorum. Hoş, oraya da araçların girişi yasak, fakat beş dakikada bir geçen motorlu görebilirsiniz.
İnsanların koşması için özel olarak tasarlanmış, çimenlik alanın ortasında özel bir yol olan halı yolda BİLE motor gidiyor ve bu motor siz koşarken “çekil” diye yol istiyor. “Daha neler” diyeceğim, “Yuh” diyeceğim, “Pes” diyeceğim ama hislerimi anlatmaya yetmeyecek, çünkü o motorlu arkadaş için bu normal. Yol var, gidiyor işte!
Peki ya otobüslerin hali? Asla sinyal vermeyen, otobüsün cüssesiyle sizi korkutarak yol alan (halbuki sinyal vermesi yeterli), boş yol görünce hız yapan, cep telefonuyla konuşan, insanların canını tehlikeye atan otobüs şoförlerini ne yapacağız?
Bakın birkaç hafta önce otobüste kadın yumruklayan şoför işten çıkarılmış ve sertifikası elinden alınmış. İşten çıkarmak çözüm değil, eğitim lazım. Zira bu anlayışla otobüs şoförlerinin yüzde 70’ini işten çıkarmak gerekir, çözüm bu değil. Kriz yönetmek, hizmet sektöründe çalışanların sahip olması gereken bir beceri, bu da eğitimle mümkün.
Hoş bayram kazalarından anlaşıldı ki, daha oraya da gelememişiz. Otobüs şoförlerinin kriz yönetiminden önce, sorumlu şoförlüğü öğrenmesi, “bir otobüs dolusu insanı nasıl güvenli taşırım”ın hücrelerine kadar işlenmesi lazım.
Neyse, biz aklımızı kaybetmeden bayram bitti.
Şehir nispeten kalabalıklaştı, “normale” döndü.
Trafikte beklemek resmen daha tehlikesiz, otobüslerin hız yapamadığı yoğun trafik resmen daha güvenli!
Kalabalık İstanbul bünyede resmen daha az stres yaratıyor, yüzde yüz teyitli bilgi, yayalım.
Paylaş