Paylaş
Şimdi efendim, bayram diye girdim ama müsaadenle artık pek bayram havası esemeyen memleket manzaralarıyla devam etmek istiyorum.
Aaay, dur, sayfayı çevirme, valla bak, o kadar da karamsar değil. Tespit yapacağım şurada ağzımın tadıyla, az sabret.
Şu RTÜK’ten ceza yeme korkusunu nasıl atlatacağız, onu söyle bana sen.
Mesela hafta sonu magazin programında Çağla Şıkel’in podyumda yürürken paldır küldür düşüşünü gösterecekler, iki yan buzlu. Neden?
Sebep, Şıkel’in iki yanında yürüyen modeller transparan giymiş.
İnsanlar defile izlemeye girecek, koridorda çekmişler, arka yine buzlu. Neden? Sebep, sponsor marka isimleri görünüyor.
“Gözüm bozuk herhalde” dedirtecek kadar flu bir ekrana baktıktan sonra biraz NET bir şeyler izlemek istiyoruz, zap yapıyoruz.
40’lı yıllardan bir film. Harika, şöyle bir günümüzden kopalım da nostalji yapalım, küçüklüğümüzün pazar sabahlarına gidelim diyoruz.
Hooop bir buz daha. Böylece normalde fark bile etmeyeceğimiz, fark etsek bile odaklanmayacağımız bir detayı görüyoruz: Adamın elinde sigara var.
Türkiye’nin saçmalıkları içinde yaşadığımızı unutamıyoruz. Günden kopamıyoruz.
Bu da olmadı. Zap’a devam...
Yabancı bir Reality Show. Güzel bir kız var, konuşuyor ama kızın önü buzlu. Sigara yok, içki yok, marka yok, eeee, neden? Sebep, az dekolte görünüyor.
Hazır buza, “bip”e girmişken, şunları hatırlamakta fayda var:
Bir dizide dekorasyon öğesi olarak kullanılan abajur. Abajurunda kadın figürü var. Meme bölgesi buzlanıyor.
Pablo Picasso’nun tablosu. Yine bir kadın uzvu halkın ahlakını bozacak diye tablo komple buzlanıyor.
Eski Türk filmi. Çocuklarımız Hülya Koçyiğit’in “Eşşek oğlu eşşek” demesinden etkilenmesin diye o kelime öbeği bipleniyor.
Bir yabancı film. Kadının çıplak omzu görünüyor diye omuz buzlanıyor.
Aşk Tesadüfleri Sever filminde, “Suyu gelmiş” ve “Yattınız mı?” cümleleri kesiliyor.
Sadri Alışık’ın Turist Ömer’inde dahi “meme buzlama” vakası yaşanabiliyor.
TV izlemek artık azap
Karanlığa gömülme sevdalıları sayesinde televizyon izlemek ne zor, değil mi?
Şöyle bir gerçek var hepimiz kabul etmek zorundayız: İnsan kendi beğenisinin, kendi tercihlerinin, kendi düşüncelerinin toplumun genelini yansıttığını düşünür.
Biz mavi rengi sevmiyorsak, zaten kimse sevmiyordur.
Hakkında pek az fikir sahibi olduğumuz bir bireyle ilgili kendi kafamızda yarattığımız düşünceleri ansiklopedik bilgi gibi ele alırız.
Biz öyle düşündüğümüz için gerçeğin de öyle olduğuna kanaat getiririz.
Adamla ilgili biraz fikrimiz vardır, takip etmesek de, tanımasak da, ilk fikrimizden hareket eder, aradaki boşlukları kendimiz tamamlarız.
Başka türlüsü de geçerli:
Bir dünyaya güzel yaklaştığımızda, herkesi kendimiz gibi sanır, sonra hayal kırıklığına uğrarız.
Biz eğer karşımızdakine çıkar için yaklaşmıyorsak, kimsenin bize çıkarı için yaklaşacağını düşünmez, sonra yine hayal kırıklığına uğrarız.
İnsanız işte, hepimiz eninde sonunda “İnsanları, hayatı, dünyayı kendi kafasında oluşturduğu özelliklerden ibaret sanma” yanılgısına düşüyoruz.
“Karanlık” adamlar da aynı bizim yaptığımızı yapıyor.
“Madem hayatı kadının bir cinsel obje olması ‘gerçeği’ üzerinden okuyorum...
Madem doğal olan ne varsa alıp üzerine kilit vuruyor, oluşan açlığı da kendi uydurduğum ve adına ahlak dediğim bir kavram ile bastırıyorum...
Madem inancı kendime göre yorumlayıp işime nasıl gelirse öyle yaşıyorum; inancımda bile çakallık yapıp bunun bir çakallık olmadığına kendimi inandırabiliyorum...
Kesin herkes öyle yapıyordur. Kendimi bastırma yöntemlerimi, tüm topluma uygulamalıyım ki ‘ahlaklı’ kalalım.” diyor
Kafamızdaki hayali görüntüye kapılmayı bir bıraksak, bilgiye ve gerçeğe dayalı yorum yapmayı becerebilsek, herhalde dünya insan için daha yaşanabilir bir yer haline gelirdi.
Bu uzak bir hayal gibi geliyor şimdilik.
Paylaş