Paylaş
Üzerinde bir gevşemiş atlet, belli ki bugün evden çıkmamış...
Üstü başı, dağınık saçları, kirli sakalı öyle söylüyor.
Oturduğu ev, günün her saati vızır vızır bir caddenin kenarında.
Caddeyi dik kesen ve tam o pencereyi karşıdan gören sokaktan, otomobilimle ona doğru geliyorum. Caddeye varınca sağa sapacağım.
Bu esnada adamın camda hareketsiz bir biçimde durduğunu görüyorum. Kımıldamıyor, ayakta, düz duruyor ama gözleri sola bakıyor.
Tam karşısında bulunduğum için bana göre için sağ olan yöne doğru yani...
Otomobilimle caddeyi dik kesen o sokakta, ona doğru yavaş yavaş ilerlerken, evini tam karşıdan görüyorum. İstemeden gözlerim adama takılıyor.
Çünkü camda öylesine dikiliyor, gözleri sol tarafa doğru sabitlenmiş, hareketsiz bir biçimde bir noktaya bakıyor.
Tıkanan trafik sayesinde nereden baksanız 6-7 dakika onu izleme fırsatı yakalıyorum. Hiç hareket etmeden aynı yöne doğru bakmayı sürdürüyor...
“Dalmış herhalde” diyorum, bu esnada trafik açılıyor ve sağa sapıp adamın baktığı noktaya doğru ilerliyorum.
Adama son defa bakıyorum, hâlâ gözleri, duruşu değişmemiş.
Kafamı onun baktığı yöne doğru çevirdiğim anda meselenin ne olduğu ortaya çıkıyor... Kaldırımda kısa şortlu, askılı bluzlu bir kız durmakta...
Arkadaşıyla sohbet ediyor, oturuyor, kalkıyor, daha ziyade arkası adama dönük bir pozisyonda. Adam gözlerini kıza kilitlemiş...
Bu görüntüyü kaçırmak istemiyor. Bakıyor, bakıyor, bakıyor. Kız olayın farkında değil.
Bir başka gün, evimin balkonundayım. Aşağıdan etekli bir kız geçiyor. Kaldırımda el ilanı dağıtan bir çocukla karşılaşıyorlar.
Çocuk dediğime bakmayın işte, o da en az camda gözlerini kıza kilitlemiş 20-25’lik “adam” kadar var...
Birbirlerini geçtikten sonra çocuk duruyor ve geri dönüyor. Bir süre kızın arkasından bakıyor.
Aralarında biraz mesafe bırakıyor hızlı adımlarla arkasından gitmeye başlıyor. Gözlerinin nereye kilitlenmiş olduğunu söylememe gerek yok herhalde...
İki gün önce... Dizine kadar gelen, pek de kısa olmayan şortla metroya binmiş genç kadın, iki adamın ortasına oturuyor.
Ben de onları izliyorum. Yol boyunca “çaktırmadan” bacaklara gözleri kilitliyorlar. Gözleriyle, kafayı çevirmeden. Birininki sağ aşağı doğru, öbürününki sol aşağı doğru...
“Güzele bakmak” değil açlık
Kadın vücudunun “yasaklı” olduğu bir kültürde, insanlar, doğalarında var olan dürtüleri bastırmak zorunda kalırlar.
Çocuk yaştan itibaren ayıp olduğu olarak öğretilen cinsellik eylemi ve kadın bedenine olan bakış, ilerleyen yaşlarda bastırılamaz, önü alınamaz bir biçimde böyle ortaya çıkıyor.
Haliyle verdiğim bu üç örnek, “güzele bakmak” örnekleri değil. Açlık örnekleri...
Konu bastırılmış cinsellik ise bastırılmış duygulardan, dürtülerden korkacaksınız.
Tecavüz ve tacizin neredeyse sıradanlaştığı bir ülkede, artık önlem almadan sokağa çıkamaz olduk.
Yalnız (veya iki kadın) yürümek, sokağa çıkmak, kısacası yalnız yapılan her eylem, kimi erkekler için otomatik olarak “davetiye” olarak algılanıyor.
Kadınları yalnız gördüklerinde bu “savunmasız” hallerini sonuna kadar kullanıyorlar.
Fiziksel tacize cesaret edemediklerinde gözleriyle yapıyorlar.
Ama oldu da yalnız sanıkları kadının yanında bir erkek gördüler mi, birdenbire titrek, cılız, zavallı bir adama dönüşerek ortadan yok oluveriyorlar.
Açlığın ortaya çıkması için şorta, eteğe de gerek yok.
Eğer tek başınıza sokağa çıkıyorsanız aç adamlar için kendiliğinizden “çaresiz” durumdasınız onlara göre.
Bu da o bastırılmışlıkları harekete geçirmeye yetiyor. İstersen erkek kılığına gir, pantolon giydiğinde üstüne kıvrımları örtecek bir ceket-hırka geçir, tüm “bastırılmış dürtü uyaranları”nı kapat... Fark etmiyor.
Aklın yollarından geçerek değil, cehaletle senelerce oya gibi işlenmiş bir kültür içinden gelen; kadını “anormal bir varlık” olarak gören sözde şehirli dev kalabalıkların arasında başına bir iş gelmeyeceğinin garantisi yok.
Paylaş