“Başkalarının düşünceleri” virüsü

İnsan 30’larına gelmeden 20’lerindeki hallerinin neye benzediğini göremiyor.

Haberin Devamı

20’lerde ne vardı? İtiraf edeyim, heyecan, yolumu çizmekte zorlanmalar, kafa karışıklıkları, çok düşünmeden atılan adımlar...
“Hayatımın sonuna kadar bunu yapmak isterim” dediğim mesleği bulduğumda kendimi sevdirme, kabul ettirmeye harcadığım lüzumsuz enerjiyi o vakitler kendimi tanımak için harcasaymışım, şimdi huzurlu hissettiğim noktaya daha kolay varabilirmişim...
Dert ettiğim konuların, ileride hayatımda nokta kadar bile alan kaplayamayacağını kolay görebilirmişim... Başarı dediğimiz, ancak insanın işine aşık olması, kendini tanıması ve yeteneğini-yapabileceklerini tartacak gücü içinde bulabilmesiyle gerçekleşen bir hadise.
Bunun dışında size bağlı olmayan dış etkenler, sizi yavaşlatıyor ancak gideceğiniz yeri değiştirmiyor.
Eskiden, insanın yetiştiriliş biçiminin, ailesinden ve okuldan aldıklarının, ardından ise, yaptığı işin niteliğinin “kendini göstermek” için yeterli olduğunu düşünürdüm.
Fakat ardından “önyargı” denen dev gücün, sizinle ilk defa karşılaşan insanların karar mekanizmalarında insan tanımaktan daha önemli bir role sahip olduğunu gördüm...
Tabii önyargı, ona sahip kişinin düşüncelerini şekillendirse de, karşısındaki insanın kendini tanımasını engellemiyor, öğrenme arzusunun önüne geçemiyor. Sadece erken yaşlarda karşısındakini psikolojik açıdan yoruyor ve yavaşlatıyor.
Bende de öyle oldu.
Bilen bilir, yapılan ilk BBG’nin yarışmacılarındanım. Karşılaştığım “BBG terörü”nü herhalde yazsam kitap olur.
Tabii, şanslıydım, beni bir adım ileri taşıyan işlerdeki yöneticilerim, önyargılarıyla değil, eğitime, iş geçmişine ve daha evvel aynı sektörde yapılan işlerin niteliğine bakarak karar veren kişilerdi.
Şimdi çok severek yürüdüğüm yolu tanımadığım insanların önyargılarına göre şekillendirseydim, bugün bir hayli mutsuz bir insan olarak hayatımı güç bela sürdürüyor olurdum.
Bugün, insanın geçmişe döndüğünde “hata” olarak değerlendirdiği konuların, derin mutsuzlukların, karakterinden eksiltmediğini, aksine onu şekillendirdiğini görüyorum.
Yani Biri Bizi Gözetliyor, benim için bir üzüntü sebebi, derin bir pişmanlık, dev bir hata olarak durmuyor hayatımda.
Fakat bu konudan hiç bahsetmediğim için farklı bir algı oluştuğunu düşünüyorum.
Hayatımı “birisi benim için kötü diyorsa, kötüyümdür” diye düşünerek yaşadığım senelerde, çok neşeli görünsem de, bunalımın dibini yaşıyordum. Hiç tanımadığım, beni de tanımayan ama hakkımda fikri olan insanların düşüncelerini sanki annem-babam konuşuyormuş gibi dert yapıyordum çünkü.
Biri fena bir söz söyledi mi, bunu söyleme sebebi beni çok iyi tanıması mı yoksa basit bir önyargı, kin mi veya sırf “can istemesi” mi, hiç düşünmeksizin kalbimi kırmasına izin veriyordum.
Neredeyse “başkalarının düşünceleri için yaşıyordum” diyebilirim.
Öyle olduğu zaman, yaşamın boyunca çalıştığın, uğraştığın ne varsa, hepsini bir gemiye bindiriyor ve dümeni de bir başkasının eline veriyorsun. “Al” diyorsun, sen benim yöneticimsin, seni tanımıyorum ama hayatımı yönetmene izin veriyorum. Benimle canının istediği gibi oynayabilirsin...
Kimi dinleyeceğiniz, kimin lafını duymazlıktan geleceğinizi belirleyip, filtremizi iyi ayarlayamıyorsak, çok daha kırılgan, çok daha bunalımlı bir insana dönüşmemiz an meselesi.
“Başkalarının düşünceleri” virüsünden kurtulup, ne için yaşadığın, neyi sevdiğin ve ne için çalışmayı arzu ettiğini etraflıca düşündüğünde hayata daha sakin bakabiliyor, kendi dümenini kendin yönetebiliyorsun.
Bundan 10 sene sonra hayatınıza dönüp baktığınızda “Niçin tanımadığım insanların hakkımda söylediklerine üzülmüşüm”, “Niçin neyi başarabileceğim konusunda beni hiç bilmeyen insanları dinlemişim” diye üzülmemek için herkesin bu virüsten kurtulmasını dilerim. Hiçbirimizin kendimizi geç tanımak, geç anlamak için vakti yok. Ne kadar yaşayacağımız muamma.
Benden söylemesi.

Yazarın Tüm Yazıları