Paylaş
Düşünme ve hissetme şeklimizi değiştirmesinin önemli bir tehlikesi var, öncelikleri sıralayamamak.
Haberlerin önünüze nasıl geldiğini bir düşünün: Şehit haberleri, yanında şlerinin ayaklarını yıkaması konusunda birbirlerine “destek atan”ların magazini... Onun altında felaket haberi, onun altında teknoloji haberi...
Tık avcılığının bizdeki etkisi de büyük, olumlu bir haber bile insan doğasının olumsuzluğa tepki verme eğilimine göre düzenleniyor. Panik halimiz tetiklendiğinde hem bizde olumsuzluk, kızgınlık, şaşkınlık uyandıran haberlere daha fazla eğilim gösteriyoruz, hem de dünyayı algılayış şeklimiz değişmeye başlıyor.
Ve sonuç... Tebrikler, korkunun esirisiniz, artık dünyayı daha kötü bir yer olarak algılamaya başladınız.
Gerçekten daha kötü olduğundan değil, değişen teknolojinin düşünme biçiminizi “hack”lemesine izin vermiş durumdasınız, kafanızı kaldırmadığınız telefonlarınız sayesinde dünyayı öyle görmeye eskisinden fazla eğilimlisiniz.
Popüler sosyal medya araçları, dünyayı nasıl gördüğümüzü yönetmeye başlıyor böylelikle. Üstelik biz fark etmeden. Dünyayı hem daha kötü bir yer olarak görüyoruz hem de önceliklerimizi ayırt edemiyoruz.
Mesela insancıl hayat koşullarına sahip olmak, son model telefon sahibi olmaktan sonra geliyor. Güzellik konusunda sağlıklı ve tutarlı bir dünya görüşü edinme fikri, “Instagram kızları” gibi görünmekten sonra geliyor. Fikir beyan etmek, bilgi sahibi olmaktan önce geliyor.
Peki bu nasıl oldu? İnternetin ve teknolojinin sağladığı erişim kolaylığı ve “her yere burnunu sokabilme” imkanı, narsisizmin ve vasatlığın hakim olduğu bir popüler paylaşım dünyasına yol açtı. Örnekler bol, binlerce sayfa tutar hepsini yazsak. Mesela şöhret sahibi isimlerin fotoğraflarının altına yazılan hakaretler, küfürleşmeler... Kulaktan dolma haberler, haberin gerçekliğini sorgulamadan yapılan “sanal alem linçleri”...
Akıllara ziyan bir özgüvenle, hiçbir içeriği olmayan ama “müthiş içerik” iddiasında olan videolar çeken Youtube vlogger’larının paylaşımları... (Son yılların en yetenekli, en komik oyuncularından Aslı İnandık’ın bu tip vlogger’larla ilgili çektiği bir video var, mutlaka izleyin.)
Sosyal medyayı uzun yıllar bugünkü kullanım alışkanlıklarımızla kullanmaya devam edersek, kim olduğumuzu, nasıl düşündüğümüzü, nasıl tepkiler verdiğimizi, nasıl hissettiğimizi kökten değiştirecek.
Halihazırda değiştirdi bile.
Önümüze gelen olumsuz haberlerle o kadar meşgulüz ki, esas konu kaçıyor gözden. 90’lardaki, 2000’lerin başındaki insanlar değiliz artık. Çok değil, 5 yıl önceki insanlar da değiliz.
Otomobil kullanmayı bilmeyen ama otomobillere bağımlılık hisseden sürücüler gibiyiz.
Sosyal medyayı ve teknolojiyi böyle tüketmeyi sürdürürsek o otomobil duvara çarpacak. İçinden, gerçekten kim olduğunu, nasıl “insan olunacağını” hatırlamayan insanlar çıkacak!
Yerli ve milli doğal seleksiyon
Bir hafta önceki fırtına ve sel felaketinden sonra herkes camcıların kapısını aşındırır oldu.
Yalnız ben yine “öncelik” konusuna dikkat çekmek istiyorum sevgili felaket mağduru
Habitus okuru.
Efendim, camcıya “Tavandan cam sarkıyor yalnız, kafamıza saplanmak üzere, hemen gelseniz...
Randevu defterinizde ‘Can tehlikesi yaratan durumlar’ gibi bir acil durum sıralaması yok mu?” sorusuna tutarlı bir
cevap yok.
Aramaya göre sıraya koyuyorlar müşterileri. Benzer durum beyaz eşya satan markalarda da yaşanıyor.
Bir kettle arızası ile termosifon patlamasını aynı terazide değerlendiriyorlar.
Hiçbirinin bir “acil durum” teknik servis hizmeti bulunmuyor.
Tabii ürün satmaya gelince hepsi sırada...
Deprem konusunda da benzer durumdayız
malum, deprem
vergileri yollara gitti, deprem sırasında toplanacağımız yerlere de binalar dikildi.
Fakat şöyle bir durum var, önceliklerinin sıralamasını düzgün yapamayan canlıların yaşam şansı pek kalmıyor, orası da malum.
Doğal seleksiyonu bile kendi yöntemlerimizle yapmayı başarıyoruz, kutluyorum!
Yerli ve milli doğal seleksiyon, vaktinde gelemeyen camcılar, patlayan termosifon için “Yalnız hanfendi üç günden önce randevu veremiyoruz” diyenler sayesinde gerçekleşecek!
Paylaş