Paylaş
Şimdiden sizi uyarıyorum. Gündüzden tüm işlerinizi bitiriniz. Kimselere randevu vermeyiniz. Eve erkenden geliniz, hazırlıklara başlayınız.
Saçınızı maşalayınız, kirpiklerinizi kıvırınız. Tasarım elbisenizi, topuklu ayakkabılarınızı giyiniz. Bihter kolyenizi takınız.
Zira bu akşam önce akşam yemeğini maaile yiyecek, sonra Aşk-ı Memnu’nun karşısına oturacak ve merakla izleyeceksiniz.
Bugün sıradan kıyafetlerle evde gezmenize müsaade etmeyeceğim.
Evinizde, geceleri nasıl çıkıyorsanız, öyle giyinmenizi isteyeceğim. Diz yerleri çıkmış eşofmanınızı, toz bezi olmaya beş kalan pamuklu tişörtünüzü dolabınıza kaldıracaksınız.
Bu sabah, saatinizi kocanızdan 20 dakika önceye kuracak, kalkıp hafif makyaj yapacak, pudralanacak, 10 dakika içinde geri yatacak ve Sports Illustrated kapağına poz veriyormuşçasına pozisyon alarak kocanızın uyanmasını bekleyeceksiniz.
Güne böyle başlayınız, çünkü bugün “Bir günlük Aşk-ı Memnu deneyimi” yaşayacaksınız.
Erkekler! Siz de bugün evde eşofmanla ya da donla gezmeyeceksiniz. Tam bir beyefendi olacaksınız. Ev içinde dolaşırken en fazla robdöşambra izin veriyorum. Sonra bütün gün smokin giyeceksiniz.
Salonda otururken kendinize bir kadeh viski koymayı ihmal etmeyiniz. Ve siz, kadınlar! Siz, kız anneleri! “Ay yoruldum, ayaklarım ağrıdı, ensem sancıdı” diye sızlanmak yok. Siz de kendinize bir içki alınız.
Zira bütün gün tuvalet ve topuklu ayakkabı giyecek, saçlarınızı krepeli topuz yapacak ve berjerde oturacaksınız. Evet, sadece oturacaksınız. Bugünkü tek göreviniz oturmak. Arada kalkıp pencereden bakabilirsiniz. Veya ev ahalisine laf sokuşturabilirsiniz. Usturuplu olsun ama.
Kızlar! Annenizin 30 yıldır özenle sakladığı değerli porselenleri çıkarınız. Bugün onlarla sofra kuracak, yemeklerinizi öyle yiyeceksiniz.
Unutmayın, bugün hayat çok yavaş ilerleyecek. Sohbet hızınıza dikkat edeceksiniz. Konuşmadan önce 20 dakika bekleyiniz.
Diyeceğiniz bir söz varsa karşınızdaki aile üyesinin yüzüne uzun süre bakmadan ve sırtınızı dönüp pencereye doğru yürümeden söylemeyeceksiniz.
Akşam olunca, televizyonun karşısına geçiniz. Birbirinize manalı bakışlar attıktan sonra Kanal D’yi açınız.
Sürekli birbirinizden bir şeyler saklıyormuş gibi davranınız.
Ve kendinizi Aşk-ı Memnu’nun “kimsenin bilmediği, büyük sürprizli” sonuna hazırlayınız...
Sevmedim... Hiç sevmedim!
Sex and the City 2’yi rötarlı izledim ama yorum yapmadan geçmeyeyim.
Nerede dizi, nerede Sex and the City 2 demek istiyorum, sevgili Carrie Bradshaw kılıklı Habitus okuru.
Bu filmde her şey “çok fazla.” Yoruldum, bunaldım izlerken. Sıkılacağımı düşünmezdim, sıkıldım.
Kendimi, heyecanla elime aldığım, plajda beni iyi oyalayacağını düşündüğüm ama 10. sayfada kenara fırlattığım kötü bir “piliç edebiyatı” kitabını okuyormuş gibi hissettim.
Dizi, bu filmle kendine ihanet etmiş. Başkalaşmış. Doğallıktan uzaklaşmış.
SATC’in filme dönüştürülmesi konusunda en fazla ilkini kaldırabileceğim sanırım, onun dışında güzel hatıralarımın 6. sezonun son bölümünde kalmasını istiyorum...
Bu defa sevmedim... Hiç sevmedim!
Paylaş