Paylaş
O ego insanı öyle esir alıyor ki, haklılığına inanarak başkalarını incitiyorsun, üstüne bir de kendini haklı görmeyi sürdürüyorsun...
Kin tutmak, tutulan kini beslemek, büyütmek, “Ben bana yapılanı unutmam” tipi hislerle kendini doldurmak, “Gün gelir hesaplaşırız” diyerek içindeki kızgınlığı beslemek...
Hem çevrene, hem kendine zarar vermenin, gerçek hastalıklar yaratmanın en sağlam yolu.
Ego ve kindarlık bir araya geldiğinde dünyayı nasıl bir yere çeviriyor, bunu pek iyi biliyoruz.
Kendi yaşadığımız yerden tutun dünyanın en uzak köşesine kadar bu iki kelimenin zehirli ortaklığı var zamanın ruhunda.
Ego, kindarlık ve eleştiri mekanizması bir araya gelince ne oluyor, buna bakmalı.
Mesleğini kalabalıklar önünde icra eden herkes acımasızca eleştirilir. Bu tip işlerin doğasında var, futbolcular, oyuncular, politikacılar, medya çalışanları, televizyoncular haklı veya haksız hep çok eleştirilir... Kimisi her eleştiride karalar bağlar, okuduklarını-duyduklarını içinde biriktirir, sonunda bir biçimde patlar.
Kimisi de eleştirinin kim tarafından yapıldığına bakar, amacını anlama zahmetinde bulunur, bir çıkarım yapar ve yoluna devam eder. Sırf kötülük maksatlı olanla gerçek eleştiriyi birbirinden ayıracak hale gelir. Buna da “derinin kalınlaşması” diyoruz.
Arda Turan çok yetenekli bir sporcu ama derisi ince...
Sürekli haksızlığa uğradığını söylüyor. Futbolundan aşk hayatına, yaşantısından tercihlerine sürekli eleştirildiğini söylüyor.
Kimi zaman haklı, kimi zaman haksız sularda geziyor bu eleştiriler...
“Dünya çapında futbolcu olmak” elbet insanın omuzlarına bir yük bindirir. İnsanlar, dünyaya açılmış sporculardan vizyonu genişlemiş, yaşam kültürü biçimlenmiş, mali durumu kadar yaşam kültürü açısından da zenginleşmiş bir profil bekliyor.
Yaşam kültürü açısından kendini pek zenginleştirmediği düşünülen Turan bu alanda çokça eleştiriliyor haliyle.
Agresif davranışları, kibirli söylemleriyle de eleştiriliyor. Ve elbette şiddet eğilimiyle...
Dünya çapındaki bir futbolcu, yaşına, deneyimlerine, dünya görmüşlüğüne, bugüne kadar kurduğu sosyal ilişkilere, kariyerine bakmadan, ergenlik çağındaki bir oğlan gibi “Bana haksızlık ediyorlar” diye insanların boğazına sarılırsa, tüm o haklı çıkma sevdasını, “adamlık” beyanlarını bir kenara bırakıp dönüp bir kendisine bakması lazım.
“Ben çok agresif ve çabuk tepki verebilen bir insan olabiliyorum” cümlesini kurmak bir farkındalık göstergesi değil.
Yaptıklarını ve yapacaklarını, yanlış kararlarını ve şiddet eğilimini haklı gösterme çabası olur ancak...
Şiddeti dönüştürmek
Dünya üzerinde haksızlığa uğradığını düşünen tek kişi Arda Turan olmasa gerek. Haksızlığa uğradığını düşünen herkes kendi adaletini sağlamak için kendinden daha güçsüz gördüğü insana saldırsa, orada nasıl bir düzen olur?
Arda nasıl doldu? Kendinden daha güçlü olarak kodladığı insanların hoşlanmadığı söz ve davranışlarını içine biriktire biriktire... Ve sonunda canını acıttığını düşündüğü ama kendisinden güçsüz gördüğü bir gazeteciye patladı.
Şiddet, kabul edilebilir bir seçenek değil ama zamanın ruhunda var.
Önceki gün kizlarsoruyor.com’da “Arda’nın davranışlarını doğru buluyor musunuz?” sorusu sorularak bir anket yapıldı.
Anketi yanıtlayan 18-25 yaş arası katılımcıların yüzde 53’ü “Ben de aynısını yapardım” diyor. Yani değerlerine saldırıldığını hissettiğinde pek çok kişi şiddet eğilimi göstermeye meyilli.
Zamanın ruhunda el sıkışmak, anlaşmak, birbirini anlamak, karşısındakini anlamaya gayret etmek, sakin düşünmek yok. Efelenme var, üst perdeden konuşma var, şiddet var, linç var.
Zamanın ruhu var da, o ruhu kim oluşturuyor? Biz, hepimiz. İnsanlar. Toplum önündeki figürlere bakarak dönüşüyoruz.
Ayna gibiyiz, politikacısından futbolcusuna örnek figürler nasıl davranırsa, toplum onların aynasına dönüşüyor.
Zamanın ruhunu dönüştürecek olan da bizleriz.
Sorunları hayatta karşılaştıklarına nasıl tepki vereceğini bilemeyen, dürtülerine ve anlık sinirine her zaman yenilen deneyimsiz ergen oğlan çocukları gibi çözemeyiz. Birbirimize durmadan efelenerek, bağırarak, nefret saçarak, suç atarak zamanın ruhunu dönüştüremeyiz.
Yanlış kararlar vermiş insanları linç ederek de zamanın ruhunu dönüştüremeyiz. Galiba biraz sakin olmak lazım...
Paylaş