Arabada sopa var

Bu gördüğünüz fotoğraf, İstanbul sokaklarında çekildi. “Arabada bebek var” ekolünün son yumurtası. Biliyorsunuz, arabada bebek olması zaten sol şeritte gazlayan kamyonlara, sol şeritte gazlayan belediye otobüslerine, bıçkın delikanlılara engel değil...

Haberin Devamı

Seneler önce “Belki biraz etkisi olur” hissiyle arka camıma “Arabada bebek var” çıkartması yapıştırmıştım. Beni sıkıştıran, tehlikeye sokan sürücülerin davranışları üzerinde bir etkisi olmadı...

Arabada sopa var


Zaten biliyorsunuz, bir insanın İstanbul trafiğinde berhudar olması için tank kullanması lazım. Koca bir arazi aracı, her zaman diğer sürücülere korku veriyor.

Küçük orta sınıf araçlar genellikle otoyolda “bisiklet” muamelesi görüyor, sağa sola savrularak, arkanızdan vahşice selektör yapa yapa gelip arka tamponunuza yapışan tanksı otomobillerle savaşarak geçiriyorsunuz şehir içindeki yolculuklarınızı...

Dolayısıyla tank kullanmadıkça isterseniz camınıza “bu araçta hidrojen bombası var” çıkartması yapıştırın, bir etkisi olmaz.

Şiddet ve korku kültürüyle terbiye edilen bir toplum olduğumuz için “Arabada sopa var” sticker’ı elbette “Arabada bebek var”dan çok daha etkili. Taksiciyle dalaşırsan, levyeyle üzerine yürüyeceğini bir çıkartmayla açıkça beyan ediyor.

Korna çaldığı için torpido gözündeki silahı gösterenlerin, birbirine yol vermedikleri için yumruklaşanların, yaya geçidinden geçen insanlar “hızlı geçsin” diye üstüne sürenlerin yaşadığı ülkemizde, trafikle ilgili iyileşmeler konusunda hâlâ içinde ümit taşıyan var mı?

Haberin Devamı

Takım elbiseli ilk insanlar

Trafikte ilk insana dönme hallerimizin değişmemesinin, trafikteki davranışlarımızın hiç düzelmeyecek olmasının toplumun genelini korkutmaması, sosyolojik bir vaka. Düşünsenize, Türkiye’de ölüm sebebi olarak kazaların her yıl ilk 3’e oynaması bile değiştirmiyor trafikteki davranışımızı.

En “aklıbaşında” adam bile trafiğe çıktığında salyalarını akıtarak avını parçalamaya giden bir kurda dönüşüyor. İşte bu evrenin ilk etabını dün yaşadım, buyurunuz:
Ortaköy Dereboyu Caddesi, araçların sağlı solu park etmesi sebebiyle daralmış. Bir noktada trafik duruyor.

Bilirsiniz, bir trafik sıkışıklığı olduğunda kimse kavşaklarda akışı sağlayacak şekilde davranmaz. Herkes “önce ben geçeceğim” hırsıyla kavşağa yığılır, dört yönü de bloke eder ve o kördüğüm asla çözülmez.

Biz de, kimse birbirine yol vermediği için bekleşiyoruz... Bir dakika, iki dakika, üç dakika... Sinir düzeyi hızla artıyor... Derken arkamda duran aracın içinden bir adam çıkıyor. Önümde gidebileceğim en fazla yarım metre var ve tamponumu öndeki araca bitiştirirsem, bir değişiklik olmayacak. Üstelik trafiğin sebebi ben değilim!

Fakat arka araçtan fırlayıp otomobilimin yanına gelen takım elbiseli trafik kabadayısı ne yapıyor? Bana “Yürüseneöööğ, hâlâ duruyor ya, ulan yürüseneööö!!!” diye avaz avaz bağırıyor.

Takım elbiseli “medeni” ofis insanı adam, tanımadığı bir insanla “hayvan gütme” tonuyla konuşunca, boğazımdan kulaklarıma doğru bir sıcaklık yükseliyor sevgili trafikte medeni olmayı başarabilen Habitus okuru...

Valla, bazılarımız takım elbise giyiyor ama boşuna...

Olmayan medeniyetinizi cilalamanıza inanın hiç lüzum yok.

Yazarın Tüm Yazıları