Paylaş
İlk defa bu sene düzenlendi, ilçenin ilk ve şimdilik tek sörf festivali.
Festivali düzenleyen, Myga Surf Academy idi. Etkinlikler ve yarışlar, bu okulda yapıldı.
Biliyorsunuz Yomra Koyu’nda 10’dan fazla özel sörf okulu var. Diğer sörf okulları, bu sene bu festivale pek iştirak etmedi. Eh, rekabet olunca, tüm okulların birbirinin önüne geçmek istemesi, popülerlik yarışına girmesi, birbirlerini görmezden gelmesi normal.
Fakat şuna itirazım var: Alaçatı madem dünyanın bir numaralı rüzgar sörfü mekanlarından biri, bir festival söz konusu olduğunda niçin herkes kendi kabuğuna çekiliyor?
Yarışlar esnasında aynı anda kimi okulların sırf festivale rakip olmak için para ödüllü başka yarışlar düzenlemeleri şaşılacak işti. İyi niyetlerle başlanan ve ortak bir amaca hizmet etme derdinde olan bir organizasyona “Bir sörf okulunun düzenlediği festival, niçin onun reklamına alet olacakmışım?” anlayışıyla yaklaşmamak lazım.
Eğer Alaçatı, sörf turizminin dünyadaki sayılı mekanlarından biriyse bazen rekabeti biraz kenara bırakıp, esas amaç için, yani sörf turizmi için çalışmalı. Şu noktada Çağla Kubat’ın ismini söylemeden geçemeyeceğim. Bu sene kendi sörf okulu Çağla Kubat Surf Academy’i açmış olmasına rağmen festivalin en büyük destekçilerindendi.
Elbette, gönül ister ki, önümüzdeki sene ve takip eden senelerde tüm sörf okulları kafa kafaya versin, “benim ismim en üstte olsun” ya da “Bu festivali Myga başlattı, biz onların altında kalmak istemeyiz” gibi bireyci düşünceleri bir kenara bıraksın ve Alaçatı Sörf Festivali, bir sonraki sene sadece Myga’da değil, koyun tümüne yayılmış bir “Alaçatı etkinliği” olarak karşımıza çıksın.
Myga’nın kurucusu ve Milli Sörfçü Ali Palamutçu, bu konuda biraz sıkıntı yaşadığını söylüyor.
Kısa kısa festivalden...
- Festival sadece bir buçuk ay içinde tasarlanmış, festival ağırlıklı olarak sosyal medya üzerinden duyurulmuş. Gelen kalabalığı gördüğümüzde “İşte sosyal medyanın gücü” demekten kendimizi alamadık.
- Festivalin mekanları Alaçatı meydandaki İyi ve Myga Surf Academy’nin içinde bulunduğu Lanila idi. Genelde “plaj mekanı lezzetleri” pek iddialı değildir ama burada yemek yiyelim diye festivali unuttuk, o kadar söyleyeyim.
- Virgin Radio festivalin müziklerinden sorumluydu. Fakat ne yazık ki “sörfçü ruhu”nu yakalayamadı. Öğlene doğru ve akşamüstleri, yarış harici zamanlarda müzik doyurucuydu fakat yarışlar ve oyunlar esnasında kulak kanatacak kadar yüksek volüm ve “eller havaya beach party” tadında şarkı seçimleri bu organizasyon için uygun değildi.
Cumartesi gecesi ise Kolpa sahnedeydi.
“Kıyı koruma” meselesi...
Babylon’un Aya Yorgi’ye taşınması ve Otto Alaçatı’nın kapanmak zorunda kalması Alaçatı için büyük kayıp. Keşke kıyı koruma kanunuydu, mal sahipleriydi, artık ne sıkıntı varsa bir orta yol bulunsa ve bu iki mekan tekrar Alaçatı’da açılsa.
Babylon’un eski yeri otlar bürümüş halde duruyor. Otto’nun olduğu yer ise kanuna yenilmiş, “mekan kalıntıları” var sadece. Bu arada, “Kıyı Koruma Kanunu” meselesinin burada sörf turizmine göre işlememesi enteresan. Sörflerin park alanlarının denize yakın olması bile sıkıntı yaratıyor kanun açısından.
Alaçatı’da biraz kalsanız, orayla çıkan “müthiş sörf turizmi”nin pek de gerçeği yansıtmadığını yaşayarak görüyorsunuz. Planlı, programlı, destekli sörf turizmi böyle olmaz.
Ayrıca madem kıyı koruma kanunu diye bir kanun var, niçin okulların olduğu sahilde bulunan ve oranın en eskisi olarak bilinen kafe bu kanundan hiç etkilenmiyor, belediye başkanına bunu soralım.
Madem özel tesisler kıyı şeridinden 50 metre uzak olacak; elektrik direğiyle, kanalizasyonuyla, denizin 15-20 metre dibinde yer alan bu mekan nasıl var olabiliyor?
Kimseye düşmanlık ediyor değilim, bana kalsa ne bu mekan, ne de diğerleri kıyı koruma kanununa kurban edilmemeli. Fakat, bir kanun ısrarla uygulanıyorsa eğer, herkese eşit olarak uygulanmalı.
Paylaş