Melike Karakartal

30’dan sonra hayat

19 Nisan 2011
Dün, törenle 31’e girdim sevgili doğum günü çocuğu Habitus okuru.

Tören diyorum da, yalan. Herhalde ilk defa bu kadar tantanasız bir doğum günü geçirdim. 20’lerin doğum günü “azmak” iken 30’larda “sakin takılmak” oluyor sanırım. Zamanın gösterdiği bize, şimdilik bu.
Bugün diyorum ki, doğum günüm olmasının da vesilesiyle, 30’dan sonra hayat nasıl bir şey, onu anlatsam...
Hani artık yaşlanmaktan korkuyoruz, geçmişe özlem duyuyoruz, “Ayyy 30’a geldik” stresi yaşıyoruz ya... Bakın size söyleyeyim, o stres sadece 30’a girerken oluyor.
20’lik çıtır Habitus okurlarına şunu söylemek isterim ki, kadın dediğin “büyüdükçe” daha mutlu oluyor...
Neden mi? Çünkü 20’ler savrulma zamanları. Gençsin ama bunun farkında değilsin.
Kariyerinin en başındasın. Bir atın üzerine binmiş son hızla gidiyorsun, düşme ihtimalin yüksek ama yulara sıkı sıkı tutunuyorsun. Düşünce, zor toparlanıyorsun.
Kendini, çoğu zaman yaptığın işle tanımlama hatasına düşüyorsun.

Yazının Devamını Oku

Çakallık mağduruyuz!

16 Nisan 2011
Şu hayatta her şeyi sırayla, düzgün, toplumsal yaşayış kurallarına uyarak, yani kitabına göre yaparsanız, zor duruma düşüyorsunuz.

Etrafımızda olan biten çakallıklardan yara almamak için hayatımızı diken üstünde geçiriyoruz. “Nasılsa hakkım yenmez” diye endişelenmemek, kötü sürpriz beklentisinde olmamak adeta bir lüks.
Çakallık mağduru olmamak için antenleri açık tutmak şart.
Bir örnek vereyim: Diyelim ki 118’li numaraları arayacağınız tuttu. Reklamlarda “Dakikası sadece 117 kuruş” diyor. Bu insanda şöyle bir “Ah-hah-haay pek de ucuzmuş” hissiyatı yaratıyor değil mi? Hayır efendim, değil. 117 kuruş dediğiniz 1 lira 17 kuruş. Haftada iki kere arasanız ayda faturanıza kabaca 10 lira eklenir.
Bu aynen mağazaların “Süper indirim! “49.90 Lira!” demesine benziyor. Niye, çünkü 50 lira algıda pahalı, başındaki rakam 4 olunca “ay çok ucuz” hissi yaratıyor. Halbuki aradaki fiyat farkı 10 kuruş! 118’li nu-maralar da “1 lira” deyip pahalı hissi yaratacak değil tabii.
Sonracığıma, şu günlük fırsat sunan sitelerden gelen mail’ler var ya. Onları da dikkatli okumak lazım. Bakınız, bu da benim başıma gelen örnek: Geçen gün “Gemiyle tatil, xxx lira” gibi bir mail aldım.
Dedim ki, Allah’ım bu ne mükemmel bir fırsattır. Pek de hesaplıymış, alayım. Nitekim aldım. Heyecan yaptım, açtım tur sitesini inceliyorum, şahane bir gemi, süper bir tatil...
Olayın esasında ne olduğunu meseleyi iyice inceleyince idrak ettim. Meğer satın aldığım “tatil paketi” turda sadece xxx lira indirim sağlıyormuş, yani koskoca turu o fiyata almamışım...

Yazının Devamını Oku

Ebru Şallı meselesi

15 Nisan 2011
Ebru Şallı, 21 günde selülitlerden kurtulmayı sağlayacağı iddiasıyla bir DVD çıkarmaya hazırlanıyor biliyorsunuz.

Son diyeceğimi başta diyeyim, bence iyi bir iş yapıyor.
Geçmişte “şişman kadın çirkindir” dediği için büyük mesele olmuştu hatırlarsanız.
Ağzından çıkan kelimeleri dikkatli seçmemesinden ötürü kendi kendini kurban etmişti.
Eh, bu kadar çok beslenme rahatsızlığı olan genç varken, insanlar zayıflama deliliğine bu kadar saplanmış, dün de anlattığım “hızlı ama tehlikeli” yollara meyilliyken “yaa lütfen yani, şişman kadınlar kalmasın artık, kabul edin güzel değil işte” gibi basit ve her tarafa çekilecek bir cümleyle kendisini ifade etmesi, doğru değildi.
Bakınız, mesela Dr. Mehmet Öz de Amerikalı kadınlara “kilo verin” çağrısı yapıyor ama bunu “çok çirkin görünüyorsunuz” diyerek yapmıyor tabii.
Kilo verdiklerinde hayatlarında gerçekleşecek değişiklikleri anlatıyor, söylemini bilimsel verilerle destekliyor, yüzlerce, binlerce kadını harekete
geçirmeyi başarıyor.

Yazının Devamını Oku

Tuba Ünsal’ın veremediği kiloları!

14 Nisan 2011
Hani geçen hafta şişmanlıkla savaşacaktık ya.

Yoook, yok arkadaş, ben artık çok eminim, biz şişmanlıkla filan savaşamayız. Hiç gerek yok. Şu “Memeli Cin Ali” figürüne aşık medya ve reklam dünyası bu fikrinden vazgeçmedikçe zaten savaşsak da pek yol alamayız.

Aslına bakarsanız, kendi aramızda ne konuştuğumuz mühim değil, önce televizyondaki, dergilerdeki, gazetelerdeki “şişman değerlendirme ölçeği” değişsin.

Bu öyle bir ölçek ki, medyaya göre etinizin üzerinde kemik olunca “fazlalıkları var” oluyor.

Hakikaten hayret edilecek olay! Mesela Tuba Ünsal, fazla kilolarıyla dikkat çekebiliyor!

Yazının Devamını Oku

Kylie ters köşeden vurdu!

13 Nisan 2011
Bilirsiniz, şu hayatta kafamızı nereye çevirsek kadın memesi, kalçası ya da seksi dudaklara filan çarparız.

Gazetelerden, dergilerden, televizyondan, reklamlardan fırlar durur. Artık bir ürünün satılabilmesi, bir konunun dikkat çekebilmesi için kadın bedeni kullanımı zorunlu tutulmuştur.
Öyle ki, kliplerde kıvranan cıbıl kadın görmek, reklamlarda kadının seksapeli üzerinden ekmek yemek, kadın bedenine eşya muamelesi etmek artık bir “modern dünya alışkanlığı” olmuştur. Tabii burada bir ikiyüzlülük var. Erkek bedenini, kadın bedeninin kullanıldığı gibi göremeyiz bir türlü.
Bunu neden anlattım biliyor musunuz.
Cumartesi gecesi, Kylie Minogue’un Aphrodite Les Folies turnesinin O2 Arena’daki Londra ayağını izledim. Kylie kardeşim, medyanın ve reklam dünyasının ısrarla kaçındığı meseleyi kendi şovunda uygulamış, başrole erkek bedenini yerleştirmiş.
Bütün konser boyunca siz deyin six pack, ben diyeyim kaslı kollar, siz deyin birtakım Yunan heykeli adamlar, ben diyeyim melek kanatları takmış yakışıklı dansçılar, “Kadınlar için Victoria’s Secret defilesi” gibi bir şov izletti bize.
Tabii kadın bedeni kullanımı söz konusu olduğunda yoğun olarak hissedilen o “eşyalaştırma” halleri yok. Antik Yunan kültürüne bol bol gönderme yapıldığı, görsel yönü kuvvetli bir şov. İşte, o görsel yönünün en önemli destekçisi, kadın değil, erkek bedeni sadece...
Sürekli “erkek gözü” için çalışan modern dünyaya Kylie’nin verdiği cevabı alkışlıyor, fakat eski şarkılarını konserde pek çalmadığı için kendisini buradan kınıyorum.

Kraliyet Düğünü anısı...

Yazının Devamını Oku

İnternet ve alışveriş meseleleri

9 Nisan 2011
İnternetten alışveriş yapıyor musunuz?

Bu soruya ya “Evet, hastasıyım” diye cevap vereceksiniz ya da “Hayır, korkuyorum” diyeceksiniz.
“Ya gelmezse, ya ürün arızalı ise, ya göründüğü gibi değilse”, “Dokunmadığın mala güven olmaz” diye endişelenenlerdenseniz, kabul ediyorum, internet alışverişine alışmakta biraz zorlanabilirsiniz.
Ben “Evet hastasıyım” diyenlerdenim.
Neden? Çünkü benim gibi bir alışverişkoliğin alışveriş dürtüsünü körükleyeceğine, köreltmiş bir hadisedir internet alışverişi. Zaman kaybettirmeden, yormadan “window shopping” olanağı tanır, size “Madem dükkana girdin, para harcamak zorundasın” hissiyatı yaşatmaz. Fakat her zaman tatmin hissi vardır.
“Window shopping” bir yana, bir ürün satın alacağınız vakit “akıllı alışveriş” olanağı da tanır. İyi takip ederseniz, normalde beş lira vereceğiniz ürüne bir lira vererek sahip olabilirsiniz.
Daha önce yazmıştım, sekiz sene oldu, Türkiye’deki en sıkı ebay kullanıcılarından biriyimdir herhalde. Benim için bu kadar cezbedici olmasının iki sebebi var. Birincisi çok kalabalık bir pazaryeri gibi olması. Çocukluğumdan hatırladığım bir oyuncağı da bulurum, benden başka kimsede olmayacak bir bikiniyi de bulurum, artık üretilmeyen bir ürünü de...
Kısacası, bana çok seçenek sunduğu ve mutlaka zevkime hitap edecek ya da beni iyi hissettirecek bir şey bulacağımı bildiğim için, hep aynı adrese başvururum.

Yazının Devamını Oku

Çok sıkıldım!

8 Nisan 2011
118 reklamlarından

Muhterem reklamcı kardeşlerim ya da bu 118’li reklamları her kim yapıyorsa...
Evet, size sesleniyorum. Siz bizi delirtmeye mi geldiniz.
Hadi, bugüne kadar gördüğümüz 118 reklamları tamam, yine sabrettik, geçer dedik ama bu 118 33’e hakikaten tahammül edemiyoruz artık. 118’li numaraları arayacağım varsa bile aramam o kadar söyleyeyim.
O reklam çıktığında telefonu kapatmak değil, çekiçle ekrana ekrana vurasım geliyor. Telefonu yere atıp üzerinde zıplayasım geliyor.
Evdeki tüm telekomünikasyon kablolarını yakasım geliyor!

Güneş gözlüklerinden

Eğer Türkiye’ye giriş yapan Gisele Bündchen ya da Yılmaz Morgül filan değilseniz, çok rica ediyorum kapalı ortamlarda, havaalanında, yağmurlu-çamurlu günlerde o güneş gözlüğünü çantanızdan çıkarmayınız.

Yazının Devamını Oku

Gündem saçmalamaları

7 Nisan 2011
Bugünün yazısını yazmaya oturduğum zaman aklımda tamamen başka bir mesele vardı.

Fakat gündemi oluşturan konulardaki saçmalama düzeyi o kadar yüksek ki, onlarla alakalı kalem oynatmaktan başka bir şey gelmiyor içimden sevgili reaktör soğutucusu Habitus okuru.
Şimdi, Enerji Bakanı diyor ki, ABD’de yapılan bir araştırmaya göre bekarlık, insan ömrünü 6 yıl, nükleer santraller ise 0.03 gün kısaltıyor.
Dolayısıyla bekarlık, santralden daha zararlıdır.
Bekarlıktan ölümler ve nükleer santral kaynaklı ölümlerin istatistiksel olarak karşılaştırılması temel saçmalığını bir kenara bırakacak olursak, bir dev saçmalık daha var.
“Kadınların hem bekar kalayım, hem de her çiçekten bal alayım erkeklerden çektikleri, nükleer santralden çekeceklerinden çok daha fazladır” deseydi, daha gerçekçi olabilirdi.
Fakat kendisi “Ütümü, yemeğimi yapan yok, yalnızım yalnız” diye üzülerek ömrü kısalan erkeklerden bahsediyor. Yani bekarlığın, bizzat bekarlığı yaşayana zararı varmış, ondan bahsediyor.
Bana kalırsa, nükleer santral-tüpgaz eşleştirmesinden sonra, bekarlık-nükleer santral istatistikleri, risk değerlendirmesi konusunda yeni bir çığır açmış bulunuyor.

Yazının Devamını Oku