Melike Karakartal

Bir Karolin Fişekçi analizi

10 Ocak 2012
Orhan Pamuk’la “yakalanalı” beri gündemimize giren bir isim Karolin Fişekçi.

Artık herhalde ne iş yaptığını söylememe, kendini şakayla karışık (ya da son derece ciddi) “Dünyadaki en arzu edilen ve seksi ressam” diye tanıtmasını hatırlatmama gerek yok.
O malum yakalanma (ve dolayısıyla Türk medyasında belirme) gününden beri defalarca magazin gündemine “bomba” açıklamaları ile düştü.
Nefes almaksızın ilişkilerini anlattığı (ya da anlatıyor gibi göründüğü) için “Orhan Pamuk üzerinden prim yapmaya çalışan kadın” olarak yaftalandı.
İşin açıkçası, seksi ressamımız, bünyede “Melek mi, yoksa şeytan mı?” şüphesi yaratanlardan. İnsanı adeta bir histen diğer ruh haline savuruyor. Birçok insanı savurduğu gibi, beni de...
Önce bir Azra Akın, bir Polyanna pozitifliği ile şöyle düşünceler geçiyor kafamda: Acaba “Orhan Pamuk’la ilgili durmadan konuşan sevgili” haline yanlışlıkla mı düştü?
Acaba bu durum, medyanın, gündeme düşen konuları nasıl kullandığını bilmemesinden mi kaynak-lanıyor?

Yazının Devamını Oku

Ekmek ve sudan daha önemli!

7 Ocak 2012
Bir adaletsizlikle karşılaştığınızda ne yapıyorsunuz?

Önce kalbinizden dışarı doğru bir sıcak dalga yayılıyor, değil mi?
Tam olarak bilimsel açıklaması bu değil tabii, gelin işin teknik kısmına girmeden “hissiyat” tarifinden devam edelim...
Bu sıcak dalga bünyede bir isyan dalgasına dönüşüyor. Avaz avaz bağırmak, yanlış olanı düzeltmek, doğruyu haykırmak istiyorsunuz.
Adaletsizlik, doğrudan kontrol edemediğiniz bir durum ise, çaresiz bir kabullenişlikle oturduğunuz yerde kalıyorsunuz. “Ne yapsak boş” hisleri göğsünüzü sıkıştırıyor. Denizin ortasında bir gemide gibi hissediyorsunuz. Henüz kara görünmüyor. Kara görünecek mi, o bile bilinmiyor.
Peki neden böyle hissediyorsunuz, hiç düşündünüz mü?
Ben size söyleyeyim. Çünkü insan beyni, adaletsizlik ve belirsizliğe, açlık ve susuzluk gibi fiziksel arazlardan daha çok tepki verir ve daha az dayanıklıdır.
İşte tam da bu yüzden, hayatınızı etkileyecek “eli kulağında” bir iş olduğu zaman tüm bünyeniz altüst olur. Haber beklerken tüm dikkatiniz, düşünceleriniz darmadağın hale gelir.

Yazının Devamını Oku

Çok sıkıldım!

6 Ocak 2012
Yeni yıl geldi diye hiç sıkılmayacağımı mı sandınız? Hay haaay, gülerim size. Gündemimiz ne zaman boş kalmış. Bakınız, ayın 6’sı oldu, ceplerim şimdiden doldu: İşine gelince “açık görüşlü”, işine gelince bağnaz olanlardan: Alişan’ın eski sevgilisi Seda Önder daha önce aynı sektörden kimi adamlarla sevgili olmuş. Namus bekçisinin biri de Alişan’a “o kıza dikkat” şeklinde uyarı mesajı göndermiş.
Ayrılmışlar, çünkü şarkıcımız kızımızın “Öyle, oldu mu? şunla beraber oldun mu?” gibi sorulara verdiği yanıtlardan tatmin olmamış. Şimdi, Allah aşkına söyleyin; aynısı bir erkeğe olsa, böyle bir süreç yaşanır, geçmiş ilişkilerden bir “kara leke” gibi bahsedilir miydi?
Erkek -mesela- günlük ilişki de yaşayabilir fakat kadının geçmişte yaşadığı ilişkiler bile namus meselesi olarak değerlendirilir.
Bravo valla, ne diyeyim...
Kaç yaşına gelmiş bir kadının hiç ilişki yaşamamış olmasını beklemek, bir dolu “modern” erkeğin “Ne iyi olurdu, sahi” diyeceği bir durum. O yüzden bu olana şaşırdım desem yalan söylerim. Neyse, “Zaten aşık değilmiş demek” diyerek konuyu kapatmak ister şu deli gönül.

Sırf güncel kalmak için TV programı yapanlardan: İyi TV progamlarını kimler yapar? Bana kalırsa işine sevgiyle, tutkuyla bağlanmış, “izleyenime bir şeyler vereyim” hissiyatı taşıyanlar. Amaaaa... Bir sohbet programı düşünün. Programı yapan şahıs, konuğunu -gündemde olduğu için mecburen- çağırmış. Hakkında bilgi sahibi değil. Soru soruyor, cevabını dinlemiyor, hop, başka bir konuya geçiyor.
Konuk ne olduğunu şaşırıyor. Biz de ekran karşısında “Bu ne be??” hisleriyle doluyoruz haliyle.
Ne anladım ben bu işten sevgili Habitus okuru.
Tamam, TV programı yapın ama “Önemli olan benim gündemde olmam, konuklar çerez sayılır”ı bu kadar seyirciye aksettirmeyin.

Ortaya daha az dökseniz?

Sevgili avukatlar, bari, “resmi açıklama” yaparken aradan “evle ilgilenmediğimi söylüyormuş, oysa ne kadar güzel aşure yaptığımı söylemişti, aşure gibi zahmetli bir yemeği yapan biri evine bakmadığını söylemek gerçekle örtüşmüyor” gibi ifadeleri çıkarsaydınız. Öte yandan, Şimşek’e empatiyle yaklaşmamak, eşinin diğer kadınlarla msn messenger kayıtlarını bulan bir kadına hak vermemek mümkün değil ama meseleyi kendi içlerinde çözselerdi, daha iyi olmaz mıydı?
Yazının Devamını Oku

Dersimiz: “Saç bilgisi”

5 Ocak 2012
Bugün sevgili erkek Habitus okurlarından müsaade istiyor, kadın okurlarla saç muhabbeti yapmak istiyorum.

Malum, kadınların saç ve saç sağlığıyla olan ilişkisi, genellikle “fısıltı gazetesi” kaynaklıdır. Bir arkadaşımız Brezilya fönü yaptırmıştır mesela, derhal bunun çok faydalı ve süper sağlıklı bir işlem olduğuna inanırız, kuaföre koşarız. İçeriğini sormayız bile.
“İyi hissedelim” diye saçlarımızın rengini, boyunu, şeklini değiştirip durur, keçeye dönünce de eski haline döndürmeye çabalarız. Saçlarımızla o kadar uğraşırız ki, Erol Köse bile Hadise ile bu kadar uğraşmamıştır. En önemlisi de; saç bakımıyla ilgili bildiklerimiz, kuaförün söyledikleri ile arkadaş tavsiyesinden öteye gitmez.
Ben de bu duruma isyan ediyor, artık “saç bilgisi” konusunda kulaktan dolma bilgilere, doğru bildiğimiz yanlışlara bir son vermek istiyorum sevgili ruh hali değiştikçe saçlarıyla oynayan Habitus okuru.
Dove Saç Kategorisi Global Teknik Marka Yöneticisi Katya Ivanova, markanın yeni besleyici bakım serisini anlatmak için İstanbul’daydı. Fırsat bu fırsat dedim, saçlarla ilgili en çok merak ettiklerimizi sordum...

- Türkiye’de birçok kadın saçının rengini açıyor, bunun için hidrojen peroksit, yani açıcı içeren boyalar kullanmak durumunda kalıyorlar. Tekrarlı olarak açıcı kullanmak saça çok mu zarar veriyor?- Kimyasal ürünlerle saçın renginin açılma süreci saç için bir tehdittir. Saç renklerini açacaklarsa, belki aynı sonucu alamayacaklardır ama organik ürünleri tercih etmeliler. Saçın içeriğinde yer alan melanin, saçın sağlıklı uzaması ve nem dengesini koruması için elzemdir. Ve hidrojen peroksit, saçın içerisindeki melanini uzun vadede yok eder.

- Saçımızı her ay kestirmeli miyiz? Saçı her ay kestirince hiç uzamıyor...- Bu, saçın sağlıklı olup olmadığına, uzunluğuna ve yapısına göre değişir. Uzun ve boyalı saçlar için ideali, altı haftada bir uçlardan kırıkları aldırmaktır.

- Fön çekmek zararlı mı?

Yazının Devamını Oku

Yok Böyle Dans’ın anatomisi

4 Ocak 2012
Biliyorsunuz, ses getiren yapımların ekranda olduğu kimi gecelerde insanımız, “Televizyon izleyip gördüklerini çekiştirenler” ve “Hmmh, ben izlemiyorum/bence çok sıkıcı ve izleyenlerin de başka işi mi yok yani, bilemiyorum” diyenler olarak ikiye ayrılıyor.

Tabii ikinci grup da göz ucuyla bir biçimde izliyor ve meselelere hakim, onu da biliyoruz. Bilhassa “Yok Böyle Dans”, “Muhteşem Yüzyıl”, “Behzat Ç.” gibi yapımların ekranda olduğu geceler, Twitter’da yorum yapmayana rastlamak hayli zor.
Bugün müsaadenizle belgesel izleyenleri yavaş çekimde leoparın geyiği kaba etinden yakalayıp ısırması sahnesi ile baş başa bırakıp “Yok Böyle Dans”ı çekiştireceğim. Evet, bunu yapacağım:
- Yarışmada iyi görüntü vermenin sırrını açıklıyorum: Çarliston zamanlarının kıyafetlerini anımsatan püsküllü elbiseler. Dans yarışmalarında, kalça hareketinin etkisini bine çıkaran püsküllü elbise candır. Yalnız püsküllü tulum hayli çirkin duruyor, bilmem bunu giyenler farkında mı?
- Burcu Esmersoy’u izlemek bana sorarsanız her zaman güzel, fakat neredeyse her cümlesini “diyoruz” kelimesiyle bitirmesine takılmamak mümkün değil. Hayır, zaten diyeceğini diyorsun arkadaşım, niçin cümleni bitirirken halihazırda yapmakta olduğun eylemi kelimeye döküyorsun, diyoruz sayın seyirciler diye de cümlemi bitireyim bari.
- Özge Ulusoy’un hem kendisi, hem dansı şahane, ona övgüden başka bir şey yazamam ama bir kızımıza yazık oluyor arada: Almeda. Doğuştan yetenekli bu kızımızın son ikilere kalması, acemilikle itham edilmesi beni derinden yaralıyor sevgili doğuştan dansçı Habitus okuru. Acemi görünenleri kimi zaman öve öve bitiremeyen jüri, Almeda kızımızı niçin zarrr zor övmektedir, sorarım size.
- Sevgili Tan Sağtürk. Biliyorum, biz seni hep o dağınık stil saçlarla tanıdık ve sevdik ama... Yalvarıyorum...
Çok rica ediyorum... Bir defa... Sadece bir defa... Saçlarını tara. Yoksa stüdyoya sinsice sızacak; hemen arkandaki seyircilerden birini bayıltıp onun yerine oturacak ve bunu kendim yapacağım. Sevgilerimle.

“Sonuçta bu bi’ yarışma”

Yazının Devamını Oku

Victoria’nın sınavı

3 Ocak 2012
Bu nasıl bir sınavdır arkadaş!

Anlıyorum, erkekler için Victoria’s Secret şovu bir eğlence, bir göz bayramı, bir mutluluk kaynağı olabilir ama hiç şüphe yok ki, kadınlar için büyük bir sınav.
Bakın söylüyorum, her kim ki bu şovu baştan sona, kesinlikle kıskanmadan, hınçlanmadan, sevgilisine manalı bakışlar fırlatmadan izleyebilecek, işte o kadın şu hayatta muvaffak olacaktır.
Bu defa dedim, Melike, evet, bunu yapabilirsin.
Bu yılbaşı, Victoria’s Secret şovu kıskanmadan, titremeden, sakince izleyebilirsin. Sen de muvaffak olabilirsin!
Vakit geldi,
Cnbc-e açıldı, şov başladı.
Ev ahalisi, saniyenin milyonda biri diyebileceğim bir sürede ekrana kilitlendi.

Yazının Devamını Oku

Yeni yıldan bunu dileyin!

31 Aralık 2011
Eğer yeterince 2011’de olanların analizini yaptıysak, önemli olayların üstünden geçtiysek ve 2012’de trend olacakları konuştuysak, bugün biraz içimize dönelim diyorum sevgili yılbaşı havasına girememiş Habitus okuru.

Öncelikle, ben bu “ertesi günü zaten normalde tatil olan” cumartesiye denk gelmiş yılbaşı gününü kınıyorum. Hafta içi olmayan bir yılbaşına ben yılbaşı demem arkadaş.
Şöyle pazar ya da pazartesi gecesi olaydı ya, neşemizi bulurduk. Hem pazartesi sendromumuz da olmazdı. Neyse artık Mayaların dediği gibi dünyanın sonu gelmezse önümüzdeki senelere bakacağız artık...
Yılbaşlarında kendi zaman tünelimde geri gitmek hep güzel gelir bana. Çünkü yürüdüğüm yolu, ne kadar büyüdüğümü, neleri deneyimlediğimi, nelerin değiştiğini görürüm.
Şimdi geriye bakınca görüyorum ki, 30’a doğru gelirken, giderek mutsuzlaşmışım. 20’lerin sonlarına doğru yaşlanmaktan korkmaya başlamışım, sanki 30’dan sonra hayat
bitecekmiş gibi...
Hep böyle değil midir zaten hikaye?
Hayatının her alanında zamanının daraldığını düşünürsün. Kariyerin için endişelenirsin, çocuk yapma zamanı geçiyor diye endişelenirsin... Bir anda sanki ölümcül bir hastalığa yakalanmış ve zamanın gitgide azalıyor gibi davranırsın, ne yapsan, ne yaşasan kârmış gibi...

Yazının Devamını Oku

Kadında da böyle!

30 Aralık 2011
Dün erkeklerin saç ve sakal kaybının bünyede yarattığı hüznünü konuştuk.

Ortaya çıkan dudaklarını, adeta bir aydede gibi parlayan suratlarını ve bu halin, hem onlarda, hem de bizde yarattığı yabancılaşmadan bahsettik.

Gelelim kadınlara...

Kadınlarda durum tam aksi tabii. Yok ki arkadaş, biz de şöyle rahat rahat erkeklerin pis sakal bırakma rahatlığında dolaşalım. İlla yolunacaksın. Yolunmadığın bir gün, -misal kaşlarda bir pis sakal efekti var diyelim-, bir kendine güven düşmesi, bir mutsuzluk, bir sinirlilik hali... İki elin kanda olsa bile “bugün yapılacaklar” listesine üç numaradan girer kuaför ziyareti.

Eğer karanlık, depresif bir güne uyanmışsan, kuaföre gideceğini düşünmek, tünelin ucundaki ışık gibidir. Birtakım tüysü oluşumların sebep olduğu ruh hali yüzünden, hayat üstüne üstüne gelmektedir... Depresyona girdi gireceksindir...

Yazının Devamını Oku