Paylaş
Oysa artık gerçek çiçeklerin açması bekleniyor.
Hayatlarımızın sevgiyle, adaletle, vicdanla sulanması; geleceğimize de düşüncelerle, gerçeklerle, bilimle kök salınması gerektiği yerde…
Dün işlerimi, görüşmelerimi bitirdikten sonra Gezi Parkı’na gidip bir bankta oturdum uzun bir süre; günün değerlendirmesini, düşüncelerimi ve yapacaklarımı aklımdan geçirmek üzere.
Daha bir ay öncesine kadar buralarda;
Nefes alınmıyorken…
Gözyaşları akıyorken…
Gözler çıkıyor, kafalar yarılıyorken…
Yaşamlar tükeniyorken…
Şimdi…
Sanki hiç ama hiçbir şey olmamış gibi…
Değer miydi o kadar zarara?
Onlarca can kaybına…
Şimdi, kucağında, kuytusunda yeniden can verip, insanların ruhunu okşamaya, tazelemeye devam ediyor tüm varlığıyla, sükunetiyle.
O doğal ana ki;
Kucağına (çimenlere) yayılan ve banklarda sohbet edenler…
Dinlenenler…
Nefesi ve huzuru içine çekenler…
Zaman geçirenler…
Düşüncelerini ve hayatını gözden geçirenler…
Ben de;
Yeşilin canlılığını, gökyüzünün mavisinin huzurunu işledim hem gözlerime hem de ruhuma…
Mutlu oldum, huzur doldum
Ama…
Yok edilen yaşam alanlarını…
Köprü için katledilen ağaçları…
Talan edilen nehir ve ormanları…
Atılan gaz bombalarını…
Sıkılan tazyikli suları…
Gaz bombalarıyla yaralananları…
Gözleri çıkanları, kafası yarılanları…
Aramızdan ayrılanları…
Tutuklanan doktorları…
Susturulan medyayı…
İşten çıkarılan gazetecileri…
Tutuklanan avukatları…
Keyfi gözaltıları…
Acıyan canlarımızı…
Akan gözyaşlarımızı…
Nefessiz kalışlarımızı…
Abdullah Cömert’i…
Ali İsmail Korkmaz’ı…
Ethem Sarısülük’ü…
Medeni Yıldırım’ı…
Mehmet Ayvalıtaş’ı…
Unutmadım.
Unutmuyorum.
Unutamıyorum.
Kurutmuyorum.
Siz de unutmayın.
Kurutmayın!
Lütfen!
Neyi?
Yaşananları…
Haklarımızı.
Ve…
Yaşamımızı!
Paylaş