Paylaş
Sinema, tiyatro niçin yapılır? Birçok şeyi fark etmemizi sağlamak ve bazı konularda bizi yeniden yaratmak için değil mi?
Yaratmak…
Tanrı bizi yaratıyor.
Sonrasında bizim gözlemlerimiz, yeteneğimiz devreye giriyor.
Yaratıcılığımızla karakterimizi şekillendiriyoruz ve kendimizi yönetiyoruz hayatımızda.
Yani kaderimizi karakterimizle…
E, ne de olsa karakterimiz kaderimiz!
Tiyatroya neden bu kadar sevdalı olduğumu, sahnelenen oyunları izlemek için neden bir sahneden diğer sahneye koştuğumu, oyunları izlemeye neden doyamadığımı geçtiğimiz günlerde bir kez daha anladım.
Tabii ki yine izlediğim bir oyunla…
Ama şimdiki bahsedeceğim, oyun değil, hayatın gerçek sahnelerinden biriydi adeta.
Bir oyun, sizi hayatla bu kadar mı uzlaştırır?
İki modern aile düşünün.
Kibar, hoşgörülü, sakin, nazik, uygar, anlayışlı, mutlu insanlar…
Çocukları kavga etmiş olan iki aile, medeni bir uzlaşmaya varmak istiyor ve aralarında kibarca konuşmaya başlıyorlar.
Sakin başlayan medeni uzlaşma, meğer fırtına öncesi sessizlikmiş. Çocukların yaşadıklarından yola çıkıp da konu ebeveynlerin hayatlarına dokununca işte orda kıyamet kopuyor.
Yukarıdaki saydığım özelliklerdeki iki modern aile, ilerleyen dakikalarda şiddet nesnelerine dönüşüyor!
Neden?
Çünkü farklı mutsuzluk biçimlerinden oluşan hayatlar su yüzüne çıkıyor ve…
Zerrin Tekindor, Ülkü Duru, Zafer Algöz ve İşdar Gökseven'in rol aldığı ‘Vahşet Tanrısı' oyunu, hayattaki bastırılan mutsuzlukları ve gerçekleri suratlara haykırıyor.
Sağ yanımdaki koltukta Ayten Gökçer ve Deniz Adanalı'nın oturduğu, tiyatroda yerime kurulurken, konusunu okuduğumdan dram izleyeceğimi sanıyordum. Ama sadece benim yanılmadığımı oyunun çıkışındaki seyircilerin konuşmalarından anlamak zor olmadı. Oyun, dramın komik bir şekilde anlatıldığı…
Farklı mutsuzlukların hem çarpışıp hem çakıştığı, iki kadın ve iki erkeğin iç yüzlerinin ortaya çıktığı komik bir trajedi.
Ağlanacak haller var ama bir o kadar da komik…
Oyunu izleyen bizleri hayatla uzlaştırırken, her birinin ayrı ayrı yıldızlaştığı şu oyuncuların isimlerine bakar mısınız?
İki yıl önce Şubat ayında ‘Türk Mevsimi' nedeniyle Paris'te Sabahattin Kudret Aksal'ın ‘Bay Hiç' isimli oyununu Fransızca oynayan ve dizilerden tanıdığımız, bu oyunda; dünya vatandaşlığı nutukları atan, uzlaşmacı gibi görünüp alaycılığı elinden bırakmayan, karşısındakini sürekli iğneleyen, mutsuz ‘Veronique' rolüyle Ülkü Duru, cep telefonuna yapışık, avukat ‘Alain Reille' karakterini, söylediği cümleleriyle de pekiştiren İşdar Gökseven oyunculuklarını bu oyunda öyle bir döktürüyorlar ki…
Üstelik İşdar Gökseven ve Ülkü Duru, evlilikleri boyunca ilk kez aynı oyunda oynuyorlar. Sahnede karı – koca olarak değil tabii ki.
Ya Zafer Algöz… Okan Bayülgen ‘Zuzaylılar'daki tiplemesiyle tanıdığımız oyuncuyu bu oyunda; güdülenmeyi kabullenmiş 'Michel' karakterini canlandırırken, özellikle de işlerin çığırından çıktığı anlardaki performansını görmeniz gerek.
Ya, ya, ya Zerrin Tekindor'a ne demeli bilmiyorum.
Hani çoğunuzun şu ‘Aşk-ı Memnu' dizisinin Matmazel'i olarak bildiğimiz… Şimdilerde "Kuzey Güney" dizisinde rol alan… Sahnede izledikten sonra benim ona “Tiyatro Memnu'nu” dediğim…
Ki bu oyundaki rolüyle, ‘2010 Afife Jale Tiyatro Ödülleri'ndeki ‘En İyi Komedi Kadın Oyuncusu' olarak aldığı ödül de…
O nasıl performanstır öyle?
Karşınızda ‘Aşkı Memnu'nun Matmazel'inden eser yok!
‘Annette'i canlandıran Zerrin Tekindor; oyunun bir sahnesinde, içkisinden bir yudum alıyor ve işte o an itibariyle oyunculuğunu döktürüyor. Mutsuz, isyankar kadını canlandırırken o kadar doğal ve gerçekçi oynuyor ki, yani bilmeseniz kendi hayatında da öyle biri sanabilirsiniz.
Ayrıca o nasıl sinir krizi geçirmekti öyle? Gerçekten sinir krizi geçiriyor sandım bir an.
"Bilmiyorum, bana öyle geliyo" repliğini de dilimize doladı.
Oyun bittiğinde Zerrin Tekindor, Zerrin Tekindor, Zerrin Tekindor diye ayakta alkışlıyorum. Hatta bununla yetinmeyip, eve gidince onu evinden arayıp tebrik ediyorum; ‘Renklerle tuvallere aktardığınız yaşamı ve ressamlığınızı, bunun yanı sıra sahnede oyunculuğunuzu yıllardır yaptığınız gibi hep konuşturmaya devam edin lütfen' diyerek... Mütevazı bir şekilde teşekkür ediyor.
Yazarı ve oyuncuları olduğu kadar oyunu yöneten Celal Kadri Kınoğlu'nu da kutlamak ve alkışlamak gerek. İyi ve zekice yazılmış metinle buluşan oyuncuları yetenekleriyle öyle bir konuşturmuş ki…
Jestler – mimikler, sahne hakimiyeti, hareketli beden dili kullanımı, oyuncular arasındaki hızlı paslaşma…
2007'de ‘Viennese Nestroy-Theatre Ödüllerinde ‘En iyi Almanca oynanan oyun' ödülünü, 2008'de Londra'da Laurence Olivier Ödülleri'nde ‘En İyi Komedi' ve ‘2009 Tony Ödülleri'nde ‘En İyi Oyun' ödülünü alan, 2009'da Amerika'da Broadway'de sahnelenen ‘Vahşet Tanrısı' oyununu izlemeniz için birçok nedeniniz var.
Yasmina Reza'nın yazdığı, Zeynep Avcı'nın çevirisiyle, tiyatrolardan ve sit-com'lardan tanıdığımız Celal Kadri Kınoğlu'nun yönettiği, hâlâ New York, Brüksel ve Avustralya başta olmak üzere birçok ülkede sahnelenen ve ödülleri toplayan bu oyunun ülkemizde yeni sezonda da sahnelenmesi gerek. Daha çok daha çok insana ulaşması ve bastırılan birçok hayatın, gerçeklerin su yüzüne çıkarılarak, insanların kendine gelmeleri konusunda öncü olup, herkese bir adım attırması için.
Sizi hayatla uzlaştırması için…
Ama özellikle de şu gerçeği anlamanız için;
Hayata karışan insanlar; aşkı - evliliği hayalleriyle, yeteneğiyle yaratır ve karakteriyle mahveder!
'Bilmiyorum, bana öyle geliyo!'
E, ne demiştik.
Karakter kaderdir!
Vahşet Tanrısı
1 Şubat 2012 – 20:00 Çarşamba – Cevahir – 2 sahnesi
2 Şubat 2012 – 20:00 Perşembe – Cevahir – 2 Sahnesi
3 Şubat 2012 – 20:00 Cuma – Cevahir – 2 Sahnesi
4 Şubat 2012 – 15:00 Cumartesi – Cevahir – 2 Sahnesi
4 Şubat 2012 – 20:00 Cumartesi – Cevahir – 2 Sahnesi
Paylaş