PaylaÅŸ
Sevgiyi, aşkı, o duygu yoğunluğunu kalbimin her bir hücresinde hissederken…
Doğallığımla ve beni olduğum gibi kabul eden aşkın bereketli topraklarında çiçek açarken…
Onun kalbinin her atışına bir şiir yazarken…
Kalbimin en kuytusundaki duygularımın kaynağından çağlayarak kendiliğinden akan, ona yazılan şiirler ki, bir o okudukça derinleşen…
Kendimi gerçekten karşımdaki o ruhta bulmuşken…
O kişi ki; sadece kalbimde değil ruhumda da ayak izlerini bırakırken…
Hem sığındığım liman, hem de bana sığınılırken…
Her ama her konuda konuşup, anlaşabilirken…
Rüzgar misali esmekle kalmayıp, bu esişlerimle karşımdakini de yıldızlara savururken…
Mutluluktan uçarken…
Bu uçuşla bulutları bile geride bırakırken…
Oturup yıldızlara, dünyadaki resmimize bakarken…
***
Bu saydıklarım yerine;
Gül kokladığımı sanırken diken avuçlamak…
Hüznün en dibini boylamak…
Karanfil gibi incinip örselenmek…
Yağmur bulutlarının yanı sıra bir bulutun da kalbime çökmesi...
Gözlerimin nehirlere, denizlere, okyanuslara karışacak kadar gözyaşı dökmesi…
Kelimelerimin ve onun içimde bitmemesi…
Sevdanın mührü yerine kalbime acının dağlaması…
Gün batımı masum, gülüşler ağlamaklı…
Sözlerimin kırık, umarsız, kördüğüm olması…
***
Çok sevsem de, savaşlar versem de, bana acı çektirse de ah etmediğim…
Artık söyleyecek bir şeyimin olmadığını bildiğim…
Â
Ve diğer bildiğim de; ne tuhaf ki benden başka kimsenin duymadığı, baki kalan kalbimin sesini bir benim duyabildiğim.
Kalbimin sesi şimdi…
…
Beni ağır, gri bir battaniye gibi saran bu melankoli…
Anlatılmaz bir ruh hali ve anlaşılmaz bir duygu karmaşasının yaşattığı bu durum, direncimi kırıyor.
‘Tanrım, daha ne kadar, nereye kadar sürecek bu?’ derken…
İşte tam bu hallerdeyken biri yetişiyor imdadıma.
Hem de tam zamanında…
Ara ara nefes alamayışımı, ruhumun daralmasını, içimin nasıl da acıdığını anlarcasına…
Sözleri ve melodileriyle; acılarıma, hüzünlerime yakamoz ve yıldızları basarcasına…
Gözleri, yüreği ve cümleleriyle; kalbimi, ruhumu okşarcasına…
***
Acılarımızı, hüzünlerimizi ve yaşadıklarımızı anlayıp bu hallerimize ortak olmasının yanı sıra kanaatlerimizi küçücük bir detay ve sözle bile bir anda değiştirebilen hayatın içindeki beklenmedik herhangi bir şeyi yani ne varsa bir koşu gelip, kalbini vererek bizimle paylaşan…
Aşklarımıza, ayrılıklarımıza, acılarımıza, sancılarımıza, ikilemlerimize vazgeçişlerimize, çaresizliklerimize, kalbimize, yaralarımıza şarkılarıyla merhem olan, kocaman yürekli bu kadın yine teselli veriyor bana şimdi.
Dikenlerini batırsa da, kanatsa da, ağlatsa da, canımızı yaksa da aşkın bir gül olduğunu, bu güllerin yetiştirdiği hayatın hakikaten de kocaman bir bahçe olduğunu anlatarak…
Hayata bir resme bir filme bakar gibi bakabilmek, hayatı bir şiiri anlar, bir şarkıyı dinler gibi dinlemek, yaşamın kendiliğinden yansıttığı öz estetiği yakalayabilmek için biraz durup bakmak, baktığını görmek gerekiyor. Günlük hayatın rutin telaşları içinde yuvarlanırken, farkına bile varmadan dikkatimizden kaçan anlara, seslere ve karelere odaklanmak çok kolay değil, malum.
Bütün bunları parantez içine alıp üzerine fazladan hiçbir söz söylemeden, büyük resimden küçük kareleri olduğu gibi çekip, çekiştirmeden bize sunan, bunu yaparken de mucizevi bir şekilde ama yine doğallıkla, söz ve melodileri kalbimize nakış inceliğinde işleyerek, bize hiç beklenmedik yeni pencereler açıveren, bizi bambaşka bahçelere götürebilen o kocaman kalpli kadın ki; Sezen Aksu.
29 gülün olduğu bir bahçede…
Kalbimize fısıldadığı ince sözleriyle, insanı alıp götüren melodileriyle ama her şeyden önemlisi ruhumuzu iyileştiren, bizi anlayarak kalbine aldığı o duygu ve düş bahçesiyle…
Yürürken çok taşlar batsa da ayağımıza, hayatın çakıltaşlı yollarına; canımızı acıtsa da, kalbimizi kanatsa da, bağrımızı yırtsa da güllerin batan dikenlerine ve her şeye rağmen umutla ve aşkla açan ‘Düş Bahçeleri’nde dolaştırarak…
Â
                                                            ÂMELÄ°KE BÄ°RGÖLGE
PaylaÅŸ