BENÄ° NE ZAMAN ANLAYACAK?

Hangimiz, aklımız ermeye başladığı andan itibaren, yetişkinliğimizde de, onların bizi anlamadığını düşünmedik? Sözümona bizi hiç anlamadılar!

Haberin Devamı

Kimlerin mi?

Anne – babamızın, ebeveynlerimizin…

Sen yapamazsın.

Sen kendini ne sanıyorsun?

O sana uygun deÄŸil.

Bırak, eline yüzüne bulaştıracaksın.

Ne zaman adam olacaksın?

Müziği – resmi değil para getirecek bir işi meslek olarak seçmelisin.

Zamanında bu lafları duyunca ister istemez, aklına şu cümleler üşüşmüştür hepimizin.

Babam / annem beni anlamıyor!

Hep tartışmak zorunda mıyız?

Beni bir kez anlasa!

Bir kez de yanımda olsa.

Ne zaman düzelecek aramız?

***

Babanın her şeyini bildiğini sanan 6 yaşındaki çocuk, 10 yaşına geldiğinde babasının birçok şey bildiğini düşünür. 15 yaşına geldiğinde, kendisinin de babası kadar bildiğini, 20 yaşına geldiğinde ise babasının pek bir şey bilmediğini düşünür!

Oysa ki anne - babaların, ebeveynlerin tecrübeleridir konuşan, ağızlarından çıkan cümleleri değil.

Haberin Devamı

Görmüş geçirmiş oldukları için…

Bizi anlamadıklarını, her şeyimize bir kulp bulduklarını düşünürüz.

Hatta bazen bizden yana olmadıklarını bile…

Ama olay hiç de böyle değildir aslında.

Tam tersi…

Evet, söyledikleri bazı sözler bizi kırar, içimizi acıtır.Â

Ama gün gelir…

Bizi üzenlerin karşısında ya da en zor zamanlarda yanımızdadırlar dağ gibi arkamızda durarak.

***

Ne zamanki; hayata karışmaya, bazen labirentlerde kaybolmaya, çıkmazlarda kalmaya, daralmaya, yaşamın acıtan gerçeklerini gördüğümüzde, onları anlamaya başlarız.

30’lu yaşlarda ‘Babamın fikrini alsam fena olmayacak’ düşüncesi, 40’lı yaşlarda ‘Ne de olsa babam bazı şeyleri biliyor’ derken, 50’li yaşlara geldiğimizde ‘Babam her şeyi biliyor’ diyerek onu anladığımızı hissettiren bu cümleler, 60’lı yaşlarda ‘Keşke babam hayatta olsaydı da danışabilseydim’ hayıflanmasına bırakır yerini.

Sahi, neden?

Sadece bu konuda değil hayattaki birçok şeyin değeri, neden elimizdekileri kaybettiğimizde aklımıza gelir?

Sevdiğimizin, işimizin, aşkımızın, paramızın, sağlığımızın, hayatımızın…

Elimizdeyken yanımızdayken değerini bilmediklerimiz…

Yitip gittikten sonra üzülüşümüz, kahroluşumuz…

İşe yaramıyor.

Gideni getirmiyor.

***

İşte bu durumu anlatan bir oyun…

İzlerken bazı değerleri ve gerçekleri farkına vardığınız…

Haberin Devamı

Yılların iki usta oyuncusu Yıldırım Öcek ve Oğuz Oktay’a, Merih Fırat, Zülfikar Yazgaç, Tolga Öz, Yavuz Ketenci, Zuhal Öztürk, Hamza Yazıcı, Ali Güren’in eşlik ettiği, Yıldırım Öcek’in yönettiği ve Vasıf Küçükoruç’un yazdığı ‘Kim Öle Kim Kala’ oyunu; elimizdekilerin değerini anlamamız için bizi düşündürürken, günümüzdeki birçok konuya da göndermeler yapıyor.

Babalar mı haklı, evlatlar mı?

Bizi yola getiren kaybettikten sonra yaşanan pişmanlıklar mı?

Ne dersiniz?

Bir şey yitip gittikten sonra, onun değerini bilmek…

Bir işe yarıyor mu dersiniz?

Kafayı vurarak taşlara…

Kendini kandırmaktan başka!

 

KİM ÖLE KİM KALA OYUNU!

16 Nisan 2012 – 20:00 – Derviş Eroğlu Kültür Merkezi - Şişli

Haberin Devamı

BENÄ° NE ZAMAN ANLAYACAK

Yazarın Tüm Yazıları