Paylaş
İnsanoğlu olarak bizler, yaşamak için hayat mücadelesinde koşturaduralım, gün içinde yaptıklarımıza baktığımızda hep bir şeyleri yerine getirmekle yükümlü olduğumuzu görmek...
Bu sorumluluk bazında para kazanıp, ilişkilerimizi karşılıksız, çıkarsız yaşadığımızı hangimiz inkar edebiliriz?
Evet ilişkilerimizde bile sevgi boyunduruğu altında karşılıklı bir görev söz konusu!
E hal böyle olunca; gerek sosyal yaşamımızda gerek iş yaşamamızda daha iyiye ulaşmak için insanlarla karşılıklı hizmet alış verişinde bulunuyoruz!
Sonrasında da gelinen nokta; alan memnun, veren memnun olayı…
Bizi rahatsız eden durumla karşılaşınca bize vermekten çok alanlarla aramızdaki koparıyoruz, o ayrı tabii, haklı olarak.
Hoş bunun da çare olmadığını anlayarak.
Anlayarak evet.
Çünkü bizden alanları, bize zarar verenlerle ilişkimizi, bağımızı koparıyoruz.
Ama onlar gitse bile hep aynı mantıkta olan yani sizden bir şeyler alma düşüncesinde olan başkalarıyla da karşılaşmaya devam ettiğimizi görerek, anlayarak…
Bu olayda bile ‘Tarih tekerrürden ibaret’ ibresi dikiliyor karşımıza.
Hoş bazen memnun olmuyoruz o ayrı ama memnun gibi görünmekten başka çaremizin olmadığını da biliyoruz.
Ama ya doğada öyle mi?
Hayır.
Durumdan hoşnut kalmayınca ‘Şraaaaakkkk’ diye yapıştırıyor cevabını sert bir tokat gibi.
Ama önce…
Nimetlerini sunuyor.
Nefes almamızı sağlıyor, bize hayat veriyor.
Besliyor, zengin örtüsünden yani topraktan yararlanmamızı sağlayarak.
Isıtıyor, ışıtıyor Güneş’iyle.
Suyunu veriyor, içip yaşamamız için kana kana.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
De…
Biz doğa için ne yapıyoruz?
İşte düşündüren soru.
N’apıyoruz gerçekten?
Kirletmekten, ona sahip çıkmamaktan, kaynaklarını gerektiği şekilde kullanmamaktan başka?
O olmadan yaşayamayacağımıza göre?
Doğa insana, insan doğaya muhtaçken gelinen nokta;
Ona gözümüz gibi bakmaktan hatta gerekirse el pençe durmaktan başka çaremiz var mı?
Yoksa o bize el atacak,
El atmakla da kalmayacak, tokat da...
Nasıl mı?
Sel…
Deprem…
Tsunami…
Açlık…
Bunlar bir süre sonra unutuluyor ama yakında doğasal kaynaklar tükendiğinde kimin kucağına sığınacağız?
Bazen sıkıntılardan kurtulmak için yeşil koltuğuna kurulduğumuz, huzuru bulmak için sığındığımız mavi kanepenin kucağı olan tabiat ana, o zaman başımızı okşamak yerine tepetaklak olmuş halimize gülecek.
Hem de nasıl!
İşte bunu düşününce çıkış noktam şu oluyor.
Doğa bile bu mantıkta işliyor, dünya bile bu hususta dönüyorsa;
Almadan verebilmektir asıl, hayattaki mutluluk denen fasıl!
Paylaş