Kar yüzünden uzak geziler yerine masabaşı gezilerle ile yetinmek zorunda kaldım. Bu hafta size kentlerde gezinmenin tadını anlatmaya çalışacağım. Bir de yurtdışına gidecek olan yemeğe düşkün okurlarıma dünyanın önemli restoranlarının adreslerini vereceğim. Aklınızın bir köşesinde kalsın, belki bir gün lazım olur.
Kar yolları tıkayınca, bir süre İstanbul’dan çıkamadım. Ara sokaklar karla kaplı olduğu için, sokaklarda yürümenin tadını da çıkartamadım. Aslında son yıllarda kent gezilerini daha çok sever oldum. Buna, geçen yıllarla birlikte düşüşe geçen enerjim mi neden oldu bilmiyorum. Yakın bir geçmişe kadar ormanlarda, ıssız koylarda, yaylalarda kendimle baş başa kalmaya can atardım. Hatta kısa süreli kayboluşlar çok hoşuma giderdi. Kimseye haber vermeden, kimseden haber almadan geçen birkaç günün keyfini çıkarmak için her türlü fırsatı değerlendirirdim.
Artık öyle olmadığımı fark ettim. Kendimi evcilleşmiş bir kurt gibi hissetmenin ezikliğini yaşıyorum. Kent gezginliğini tercih ettiğimi ayan beyan söylemeye çekiniyorum. Aslında düşününce, kentlere olan sevgimin birden bire depreşmediğini görüyorum. Kent sokaklarındaki maceraların, doğadaki maceralardan daha ürkütücü, daha vahşi olduğunu biliyorum. Yabancısı olduğum kentlerin arka sokaklarında kendimi, heyecanlı maceralar peşinde koşarken yakaladığım çok olmuştur.
YALNIZLIK ÖYKÜLERİ
Aslında kentlerin yalnızlığını seviyorum... Yaz aylarının pazar günleri kentler yalnız kalırlar. Caddeler, sokaklar boşalır, kepenkler iner, kapılar kilitlenir, hafta arasının gürültüsü kalabalıklarla birlikte çekip gider. İşte bu ıssız sokaklarda dolaşmaya bayılırım. Müşterisi olmayan kahvelerde oturur, garsonları izinli lokantalarda bayat yemekler yerim.
Koskoca bir kentte tek başıma ve her şeye yabancı olmak, hüzün yerine haz veren duygularla sarar beni. Bir kenara çekilip diğer yalnızları seyrederim; Köpeğini gezdiren yaşlı kadın, nereye gittiğini bilmeyen bir garip, sandviçini kuşlarla paylaşan bir başka yalnız... Onları seyredip, öyküler uydururum.
Kent gezilerini tercih eder olduğumdan beri, kentleri anlatan yazarlara olan düşkünlüğüm de arttı. Örneğin Nedim Gürsel’in, görmediğim kentleri ve o kentlerde yaşanan aşkları anlatan kitaplarını daha sıkı okur oldum. Osmanlı ve cumhuriyet dönemi seyyahlarının kent anıları, önemli kaynak kitaplarımın arasında başköşeye yerleşti. Falih Rıfkı Atay, Cenap Şehabettin, Yakup Kadri, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet İhsan’ın kent anılarını okumanın keyfine doyamaz oldum.
Edebiyatçıların gezi notlarını okurken, hem o kentlerin geçmişini hem de gezi yazısı yazmanın inceliklerini öğrenirim. Cenap Şehabettin öğretmenlerimin başında gelir. Çok az usta yazar, bir kenti onun gibi gözler önüne serebilir. İşte bir örnek: "Viyana’nın büyük caddelerinde rast geleceğiniz kadınlar ve erkekler size sık sık şair Nigar Hanımefendi’nin sözünü hatırlatırlar: ’Yarabbi, bu şehirde hiç mi çirkin yok?’ Özellikle kadınlar, hemen hepsi seher gibi pembe ve masumluk kadar beyazdır... Sokak gezisinde yorulanlar, her zamanki gibi bir kahvehanede dinlenirler. Burada kahvehane denen kurumlar biraz kütüphane, biraz kulüp, biraz lokanta, biraz salondur. Kahvehanelerde yer bulmak gerçek bir başarıdır. Oralardaki kalabalığın derecesini anlatmak için bizim Fatih-Harbiye tramvayının saat beşten sonraki durumunu hatırlatmak isterim..."
KENTİN TARİFİ
Küba asıllı Guillermo Cabrera İnfante’nin kent yazıları da, keyifle okuduğum yazıların başında yer alır. Bazı kentleri, özellikle Londra’yı onun alaycı üslubuyla birçok kez dolaşmışımdır. Kent hakkındaki sorularımın gerçek yanıtını da İnfante’nin "Kentlere Övgü" adlı bir giriş yazısında bulduğumu söyleyebilirim:
"İnsanoğlu kenti icat etmemiş, daha çok kent, insanı, insana özgü gelenekleri ve alışkanlıkları yaratmıştır. Şehirlilik sözcüğü (urbanidad), Latince urbs sözcüğünden gelir. Bildiğimiz anlamıyla kent, büyük olasılıkla İsa’dan önce altıncı ve birinci binyıllar arasında Asya kıtasında ortaya çıkmıştır. Ancak şehir fikri, Yunanistan’da şehir-devlet ya da polis ile doruğa ulaşır. İşte bu yüzden Aristoteles bunu "soylu bir amaç için ortak bir yaşam" olarak tarif eder... Ancak kent, onu kuran insanoğlu tarafından defalarca yerle bir edildi. Söylenceye göre, Neron Roma’yı yaktı. Ama Roma yeniden inşa edildi ve günümüze kadar yaşadı. Tarihte ibret olan tek kent. Roma’nın geçmişi, yıkıntılar arasında yaşamını sürdürür. Kuşkusuz ölümsüz kenttir Roma. Berlin ve Havana gibi kentler, savaşlar veya yöneticilerinin uyuşukluğu sonucunda yıkılmıştır. Gerçekten de Havana bugün yıkık bir kent görünümündedir. Berlin örneğindeki gibi havadan değil, içten gelen bir yıkımdır bu. Ama Berlin, yangından sonraki eski Roma’da olduğu gibi yeniden inşa edilmiştir. Havana ise harabeler arasında tuhaf bir güzelliğin bekçiliğini yapar..."
Kentlerde yapılan yalnız yolculuklar düşüncelere gebedir. Bazen gördüklerimle aklımdan geçenlerin çakışmasına şaşar kalırım. Bazen de kentin boş sokaklarındaki sessizlikte, melankolik bir şarkının ritmini yakalarım. Boş restoranlarda, kimsesiz otel lobilerinde, ıssız arka sokaklarda, karanlık barlarda, yani yalnızlık veren her yerde yalnızlığımın dindiğinin farkına varırım.
Artık kent gezmelerini daha çok seviyorum. Dağlar için nefesim mi tükendi acaba?..
Midesine düşkün gezginler için
Birçok okurum, yolculuğa çıkmadan önce, elektronik posta aracılığı ile gidecekleri yerlerdeki lezzet duraklarının adreslerini soruyorlar. Size aşağıda bazı ülkelerdeki en gözde restoranların isimlerini sunacağım. Bu restoranlar mutfakları, şefleri ve mönüleri ile sadece bulundukları kentte değil, tüm dünyada da adlarından bahsettiriyorlar. Eğer bu kentlerden birine giderseniz, hiç olmazsa bir akşam yemeğini bu restoranlardan birinde yemenizi öneririm. Belki günün birinde işinize yarar diye listeyi kesip saklamanızda yarar var.
KANADAMontreal: Le Bounchon de Liege, Vancouver: Vintropolis
ABDNew York: Nobu, Balthazar, Gramercy Tavern, Per Se, Masa, Spice Market, Blue Ribbon, Jean Georges, Şikago: Charlie Trotter, Onesixtyblue, Miami: Joe’s Crab, San Francisco: Boulevard
İNGİLTERELondra: Hakkasan, Umu, Locanta Locatelli, The Ivy, Tom Aikens, Nobu, The Connaugt, Le Gavroche, Gordon Ramsey, St. John, Bray-Berkhire: The Fat Duck
ÇİNPekin: Mei Mansion, Hatsune, Şankay: Jean Georges, Laris
ÇEK CUMHURİYETİPrag: Cerny Kohout, Hot
MISIRKahire: Citadel
FRANSAParis: Restaurant du Murano, Chez Andre, Aux Lyonnais, Pierre Gagnaire, Restaurant Le Procope, Guy Savoy, Le Chinq, Aprege, Korova, Cannes: Felix, Simplicite, Lyon: Nicolas le Bec, Bordeaux: La Tupina
ALMANYABerlin: 44, Vitrum, Frankfurt: Silk
YUNANİSTANAtina: Milos, Cake, Spondi
HİNDİSTAN Bombay: Wasabi
İRLANDADublin: Town Bar and Grill
İTALYA Floransa: Teatro del Sale, İl Latini, Enoteca Pinchiorri, Milano: La Risacca 6, Roma: Trattoria, Checciano dal 1887, Antica Trattoria Polese, Perilli A Testaccio
FASMarakeş: Casa Lalla, Yakut
RUSYAMoskova: Simple Pleasures
İSPANYAMadrid: Fast Good, Casa Labra, Casa Botin, Zalacain, Montjoi: El Bulli, San Sebastian: Arzak, Barcelona: Cal Pep, El Raco de Can Fabes