Şehirde kalanlara 5 öneri

Bayram artık kaçmakla eş anlamlı oldu. Hele bayramın önüne ardına bağlanan günlerle tatil uzuyorsa, kentlerde kimsecikler kalmıyor.

Ben tatili evde geçirmeyi sevenlerin arasında yer alıyorum. Tatil yerlerindeki itiş kakışı, yollardaki karmaşayı sevmediğim için bayramlarda kentte kalmak çok hoşuma gidiyor. Hele benim gibi İstanbul’da oturmak şansına sahipseniz, bayram tatili daha bir keyifli oluyor. Sizi bilmem ama ben hafta arası koşuşturmaktan, yaşadığım kenti ve çevresini görmeye fırsat bulamıyorum. Ne yeni oluşan semtlerden haberdar olabiliyorum, ne değişimleri izleyebiliyorum, ne de eski sokaklarda dolaşıp anılarımı besleyebiliyorum. Veya yakın çevredeki cennet köşeleri bir yana bırakıyorum. Bu bayram tatilinde yine İstanbul’da olacağım ve her günü başka şekilde değerlendireceğim. Eğer Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da ya da Adana’da otursaydım tatilimi nasıl geçirirdim, bunu da sizinle paylaşacağım. Sizlere günü birlik gezi önerilerinde bulunacağım. Bütün okurların Ramazan Bayramı’nı kutlarım.

İstanbullulara Tarihi Yarımada

Sinan’ın peşinde


Benim gibi siz de İstanbul’da oturuyorsanız, bayram tatilinde Mimar Sinan’ın peşine düşmenizi önereceğim. Ünlü mimarın birbirinden değerli eserlerini bir türlü yakından inceleme fırsatını bulamam. Ama bu bayram tatilinin bir gününü bu hatamı düzeltmeye ayıracağım. Bu geziye çıkmadan önce veya gezerken, Mehmet Coral’ın Sinan’ın yaşam öyküsünü anlattığı ‘Işıkla Yazılsın Sonsuza Adın’ adlı kitabını okumanızı öneririm.

Ben kendime şöyle bir rota çizdim: Önce Süleymaniye Camii’nin hemen karşısındaki Rüstempaşa Camii’ne gideceğim. Burada Sinan’ın mimarlık dehasının yanı sıra, İznik çini sanatının en mükemmel örnekleriyle de karşılaşacağımı biliyorum.

Sonra bütün İstanbul’a tepeden bakan Süleymaniye Camii’nde, Sinan’ın mimarlık sanatının doruk noktasında nasıl dolaştığını izleyeceğim. Oradan Şehzadebaşı’na gidip, ustanın ‘çıraklık dönemi eserim’ dediği Şehzade Mehmet Camii’nde, zaman ve mekanın mistik kucaklaşmasını seyredeceğim. Rotamdaki Sinan eserlerinden biri de, Kadırga sırtlarındaki Sokullu Mehmet Paşa Camii olacak. Kitapta yazılanlara bakılırsa, burada da İznik çinilerinin büyüleyici renkleriyle kendimden geçeceğim. Daha sonra Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’nde, Sinan’ın taş, renk ve ışıkla nasıl oynadığına şahit olacağım. En son durakta ise yine Edirnekapı’daki Gazi Kara Ahmet Paşa Camii olacak.

ALTERNATİF: Boğaz kıyısında balık tutmak, Şile, Ağva taraflarında sonbaharın renklendirdiği doğada dolaşmak.

Adanalılara Tarsus

Tarihin başkentine yolculuk


Bayram’da Adana’da olsaydım, hiç düşünmez tatilin bir gününü Tarsus’ta geçirirdim. Tarsus dediğin en fazla bir saatlik yol. Kente Kleopatra Kapısı’ndan girmenizi öneririm. Söylenceye göre İ.Ö 41 yılında, Kleopatra Romalı komutan Antonius ile buluşmak üzere buraya gelmişti. Gözlükule höyüğünün olduğu yerde törenlerle karşılanmış, o zamanlar deniz kıyısında olan bu kapıdan kente girmişti.

Kapıdan kente girdikten sonra rotanızı, Hıristiyanlar için önemli dini bir merkez olan Aziz Pavlus Kilisesi’ne çevirebilirsiniz. Bu kilise daha önce mevcut olan çok eski bir kilisenin temelleri üstüne 1830 yılında inşa edilmiş.

Tarsus tarih boyunca hep lider kent olmuş. Hititler, Asurlular, Persler burayı kendilerine başkent seçmişler. Tarsus’un geçmişindeki görkemini tam olarak kavrayabilmeniz için, 1993 yılında bir rastlantı sonucu ortaya çıkartılan Antik Cadde’nin üstünde bir yürüyüş yapmanızı öneririm. Bazalt taşlarla kaplanmış cadde, antik dönemde kentteki altyapının sağlamlığını, dönemin zenginliğini gözler önüne seriyor. Tarsus’a gelmişken Yedi Uyurlar Mağarası’nı da ziyaret edip, dilek dilemeyi de unutmayın.

Vaktiniz olursa şelalenin kıyısındaki restorana gidip, Tarsus’un ünlü fındık lahmacununun, soğanla yoğrulmuş satır kıyması kebabının, üstüne tereyağı dökülmüş humusun tadına bakmayı da ihmal etmeyeceğinizi umuyorum.

ALTERNATİF: Kazancılar Çarşısı’nda ciğer yemek, Kuş Pazarı’nda dolaşmak, Misis antik kentini gezmek.

Ankaralılara Beypazarı

Geçmişte dolaşmak


Eğer bayram tatilinde Ankara’da olsaydım, arabama atlayıp 1.5 saat ötedeki Beypazarı’na giderdim. Yörenin en güzel kasabalarından biri olan Beypazarı, İpek Yolu üstünde, özellikle Bağdat’a giden kervanların konakladıkları önemli bir yerleşim yeriydi. İlçenin ilk çağdaki adı ‘Kaya Ülkesi’ anlamına gelen Laganeia imiş. Bizans döneminde Anastasiopolis adını almış. Germiyanoğlu Yakup Bey’in veziri Dinar Hezar bu adı ‘Beyhazar’ olarak değiştirmiş. İlçede kurulan pazar yeri tüm yörede dillere destan olunca bu ad Beypazarı’na dönüşmüş.

Eğer önerime uyarsanız, rahat bir ayakkabı giyin. Çünkü kasabanın ara sokaklarında çok yürüyeceksiniz.

Evliya Çelebi’ye göre kasabada duvarları kerpiçten, ikişer katlı 3060 ev varmış. Şimdi bu evlerin yarıya yakını onarılmış, eski güzelliğine kavuşturulmuş. Onun için insan, dar sokaklarda yürürken kendini geçmişte dolaşıyormuş gibi hissediyor.

Kasabanın çarşısı da eskiyi anımsatan görüntüler içeriyor. Bir yanda bakır döven sanatçılar, bir yanda yemeni diken saraçlar, yorgancılar, ipek burgu dokuyan ustalar... Çarşıda ilginç fotoğraflar çekeceğinizden kuşkunuz olmasın.

Beypazarı’nın, yemekleri de ünlü. Çiğ börek benzeri Yarımca, Akpüskül üzümünün yaprağına sarılan, küçük parmak büyüklüğündeki etli yaprak sarması, etli, tavuklu, sebzeli güveç, 80 katlı baklava damak çatlatan lezzetlerin başında geliyor. Beypazarı’nın bir de dillere destan ‘Kuru’ su var. Un, süt ve tereyağı ile yapılan, galeta benzeri bu yiyecek kasabanın gururu.

ALTERNATİF: Abant’ta yürüyüş, Hitit Müzesi.

İzmirlilere Tire

Yakındaki cennet


Güneye doğru yaptığım yolculuklarda mutlaka otoyoldan çıkıp, bir koşu Tire’ye uğrayıp hasret gideririm. Onun için İzmirlilere de bayram tatilinde bu şirin kasabayı önereceğim. Tire’ye Bizans tarihçisi Pachmeres ‘Keşişler Yöresi’ demiş. Evliya Çelebi ‘Şehr-i Muazzama’ demeyi uygun görmüş. Katip Çelebi ise ‘Eski Taht Şehri’ni yakıştırmış. Aydın Vilayeti Salnamesi’nde Tire için ‘Ulemalar Yatağı’ başlığı açılmış.

Tire’nin eski sokakları görülmeye değer. Ben her seferinde başka bir güzellik keşfediyorum. Güre dağlarına yaslanmış olan bu dar sokaklardaki ağaçlar da evler kadar eski. Osmanlı kaynaklarına göre bu daracık sokaklarda Rumlar, Museviler, Acemler, Müslümanlar kavgasız, dövüşsüz yan yana yaşayıp gitmişler. Bunun kanıtı olan kiliseler, havralar, camiler hálá durmakta.

Tire’ye giderseniz camileri görmeden sakın dönmeyin. Büyük çoğunluğu 15. yüzyıla ait olan camilerin gerek kubbelerinde, gerekse minarelerinde tuğla işçiliğinin en güzel örneklerini görebilirsiniz.

Size bir de lezzet durağı önereceğim. Burası, Tire’nin 5 kilometre tepesinde, Kaplan Köyü’ndeki Kaplan Restoran. Lütfü ile Hürmüz, burada çevre otlarından yaptıkları yemeklerle, damaklarda unutulmaz tatlar bırakıyorlar. Tabii Tire köftesini de ihmal etmemek gerek. Tüm bu lezzetlere Küçük Menderes Ovası’nın uçsuz bucaksız manzarası eşlik ediyor.

Eğer yerel tatların meraklısıysanız tatlı, tuzlu lor, tuzlu çökelek, karadut reçeli ve ünlü Tire sucuğunu almayı ihmal etmeyin.

ALTERNATİF: Eski Foça, Bergama, Çeşme Dalyanköy’de balık.

Antalyalılara Olimpos

Sönmeyen antik ateş


Bayramda Antalya’da kalacaklar için seçenek çok. Örneğin ben olsam arabama atlar Olympos’taki Yanartaş’a giderim.

Bu ateş antik çağdan beri, Olympos Dağı’nın eteklerindeki tepelerden birinde yanıp duruyor. Ateşin yanına ulaşabilmeniz için ormanların içinden geçen bir patikadan yaklaşık bir saat tırmanmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın.

Ateş, sık ağaçların arasında, yaklaşık 50 metre çapındaki kayalık bir alanın ortasındaki delikten çıkıyor. Homeros bu ateşi ‘önü aslana, arkası yılana, ortası keçiye benzeyen ve nefes verdiğinde ağzından alevler saçan’ bir yaratık olarak tarif ettiği Khimaira’yla ilişkilendirilmiş.

ALTERNATİF: Kaleiçi’nde dar sokaklarda dolaşmak, Saklıkent’e çıkmak, Termessos’ta antik tiyatroyu ziyaret.
Yazarın Tüm Yazıları