Paylaş
Bizim evde pazar günü sabah sofrası 11.00 civarında kurulur. Mutlaka birkaç çeşit peynir bulunur: Sert Ezine beyazpeyniri, Trakya’nın eski kaşarı, sıcak suda bekletilip tuzu alınmış Urfa peyniri, bulabilirsek iyi bir Kars gravyeri, Kargı’nın damakları çatlatan tulum peyniri, kızarmış hellim... Sucuk mutlaka olmalı. Hem de Tokat’ın meşhur bez sucuğu. Kızartmam, çiğ yerim ben bu muhteşem sucuğu. Bir de bulursak, Kastamonu pastırması... Arada bir Hatay’ın acı çökeleğiyle yapılmış domates salatası...
PAZAR AKŞAMLARI BİZDE MAKARNA YENİR
Yumurtasız pazar kahvaltısı olur mu hiç! Üç-dört büyük baş soğanı ince ince kıyarım. Bir tavanın içinde zeytinyağı-tereyağı karışımında, kısık ateşte bir saat (hatta biraz fazla) öldürürüm. Tabii ki bir tatlı kaşığı tozşekeri ilave ederek. Soğanların rengi kahverengiye dönünce, üstüne yuvalar açıp yumurtaları bu yuvalara kırarım. Tavanın kapağını kapatıp bir müddet daha pişiririm. Burada sarıların katılaşmamasına dikkat etmek gerekir. Çünkü bu sarılar, ekmekle patlatılacaktır!
Tabii ki birkaç da reçel... Bergamut ve turunç tercihimdir.
Zeytinsiz olur mu hiç? Hele Trilye’nin sele zeytini varsa, değmeyin keyfime. Arada bir de bol patatesli omlet koyarız masaya. Yanında acı hardalla yemeye doyamam bu omleti. Tüm bunlara eşimin yaptığı ekmek eşlik eder. 12 saat bekleyen mayalı hamurun, demir tencere içinde, kızgın fırında pişmesiyle oluşan ekmeğin tadını tarif etmeye bilinen kelimeler yetersiz kalır.
İstanbul dışındaysam, bu geleneksel kahvaltımı bir kenara bırakıp çorbaya kaşık sallıyorum. Favorilerim: Kelle paça, tarhana, işkembe, Antep’teysem beyran...
Akşam yemeklerindeyse 35 yıldan beri değişmeyen bir mönü vardır bizim evde: Makarna, salata ve şarap. Makarna deyip geçmeyin sakın. Sadece pazar günleri yendiği için aşırı özen gösterilir bu makarnaya. Gündüzden tarifler araştırılır, sağa sola telefon edilip öneriler toplanır, hatta bazı pazar günleri makarnanın hamuru evde yoğrulur. Salataysa bir bostana benzer, ne ararsanız bulabilirsiniz: Marul, taze sarmısak, soğan, tere, roka, rendelenmiş turp, nane yaprakları...
Çocukluğumun pazar yemeklerindeyse annemin yaptığı tas kebabını hatırlarım. Muhteşem bir yemekti. Her pazar büyük bir tepsi içinde pişerdi. Ortaya içi bol soğanlı, etle dolu bir tas kapatılır, etrafına pirinç konurdu. Tasın üstüne bir ağırlığın konduğunu hatırlıyorum. Et suyunu salar, pirinçler o suyu emer, bu işlem yemek pişinceye kadar tekrarlanırdı. Babamın bu yemeğe tek katkısı, pilavın yağ oranını kontrol etmekti. Kaşığını tepsinin içine daldırıp pilavın altına sızan yağ miktarına bakardı. Yağ yeterli değilse anneme sitem ederdi.
Evlendikten sonra kayınpederimin pazar yemeklerine katılmaya başladım. Rahmetli, balık hastasıydı. Pazar öğle yemekleri mutlaka bir balık lokantasında yenirdi. Masa mezelerle donatılır, balıktan önce bir-iki duble rakıyla güne keyif katılırdı. Daha sonra ortaya mevsimin balıkları gelirdi. Bazen buğulama, bazen tava, bazen ızgara... Kayınpederim bir cerrah titizliğiyle balıkları ayıklayıp bizlere pay ederdi. Öğle rakılarının ne kadar keyifli olduğunu o yemeklerde öğrenmiştim.
BUGÜNÜ TELEVİZYONSUZ GEÇİRİN
Bazı dostlarım var ki, onlar pazara başka türlü başlar. Örneğin ‘bloody mary’ ile... Yani acısı, limonu, karabiberi, votkası bol bir içkiyle... Bazı pazarlar bu arkadaşlarımdan birine giderim. Bilirim ki, o gün masada çok lezzetli şarküteri ürünleri olacaktır: Parma jambonu, Macar salamı, dana Frankfurter, jamon Iberico, mortadella, pastırma, sucuk, söğüş dil... Yanında kıtır kıtır baget ekmek. Bir de manda tereyağı varsa geç kahvaltı tam bir ziyafete dönüşüyor. Aklımda fikrimde akşam yiyeceğim makarna olduğu için, sofraya mesafeli durmaya çalışırım ama başarabildiğimi söyleyemem.
Sözün özü: Pazar günlerini, mümkün olduğunca televizyonsuz, kesenize göre ağzınızı tatlandıracak yemekler yiyeceğiniz bir güne dönüştürün. Hiç olmazsa bir gün gerçeklerden uzaklaşmaya bakın.
Paylaş