Paylaş
Tam tahmin ettiğim gibiydi; çam ormanlarının arasından kendini gösteren tek tük badem ağaçları beyaz çiçekleriyle bahar pozu veriyorlardı. Saka kuşları gırtlaklarını yırta yırta şarkı söylüyordu. Güzel meşe kargalarının çirkin sesleri bile hoş geliyordu kulağa. Ormanın derinliklerinden seslenen puhu kuşlarının sesi, karanlığın habercisiydi.
Bahar çiçeklerinin çoğu yol kenarlarına saçılmıştı bile. Sarılı, morlu, eflatunlu... Kekikleri toplayıp kurutmaya kıyamadım.
Arılar bu kez benimle pek uğraşmadılar. Etrafta onca çiçek varken beni ne yapsınlar ki! Bir o çiçek, bir bu çiçek. Sonra doğru kovana, bal kusmaya gidiyorlardı.
Deniz çarşaf gibi olmuş, o da baharın tadını çıkarıyordu. Bu sakinlikte beş tane denizkaplumbağasıyla göz göze geldim. Bir de açıktaki balıkçı teknesinin motorundan çıkan pat pat seslerini dinledim. Marmaris, Turunç’ta yazın kaybolan sessizliği derin derin soludum.
YAZ GÜZELLERİ SESSİZ VE YALNIZDI
Bayır’da, asırlık çınarın altında demli bir çay içtim. Kimsecikler yoktu. Yaz güzeli Selimiye’de bir öğle rakısı içmeye niyetlendim. Köye girer girmez geldiğime pişman oldum. İnşaat izni henüz sona ermediği için çatılar sökülmüş, duvarlar yıkılmış, malzeme taşıyan kamyonlar yolu çamur deryasına çevirmişti. Sahile gittim. Açık yer bulamadım. Hevesim kursağımda kaldı.
Çiftlik Koyu, Orhaniye, Hisarönü... Yaz güzelleri sessiz ve yalnızdı. Soluklanacak açık bir kahve bile bulamadım.
Ertesi sabah düşlerime giren kahvaltıyı etmek için Osmaniye’ye, Şahin Kafe’ye gittim. Muhammet gazete okuyordu. Pek müşteri yokmuş bugünlerde. Köy tereyağına kümesten iki yumurta kırdırdım. Sac üstünde pişen ekmeğe tereyağı ve çam balı sürdüm. Osmaniye, Marmaris’in bal merkezidir. En güzel ballar burada bulunur. Çökelekli gözleme ben söylemeden geldi. Biraz taze keçi peyniri (Taşlık Köyü’nden), bir-iki dilim ballı börek... Bahar kokulu kahvaltı, keyif kattı yaşamıma.
HER AŞÇI BU DENEYİ TUTTURAMAZ
Turunç’ta birçok lokanta vardır ama kışın çoğu kapanır. Birkaç tanesi, yerleşik İngilizlere, burada kalmış kent kaçkınlarına, benim gibi zamansız gezginlere hizmet eder.
Ben genellikle Yalı Restoran’a giderim. İşletmecisi Sezgin, dostumdur. Yemeği sevdiği için mezeleri lezzetlidir. Çünkü kendisi için yapar bu mezeleri! Geldiğimi duyunca telefon etti. Balıkçı iki kiloluk sinarit getirmiş. Durur muyum! Koşarak gittim. Önce denizin sesini dinledim. Sonra karanlık Akdeniz’deki yakamozları seyrettim.
Ben yakamozların izinden giderken Sezgin masayı donattı. Kimyon, taze soğan, nane ve Milas zeytinyağıyla yapılan nohut, mezelerin hasıydı. Soğan salatasını ilk defa yedim. Haşlanmış soğan, tahin, dövülmüş fındık, ceviz, yerfıstığı, maydanoz, hardal, çamfıstığıyla yapılan bu salata şaşırtıcı derecede lezzetliydi. Yoğun tatlara sahip olan tahin ve hardal birbirini ezmemişti. Her aşçı bu deneyi tutturamaz.
Mualla’yı da çok sevdim. Yanlış anlamayın, bu Mualla, başka Mualla.... İmambayıldı benzeri bir meze. Patlıcanın içi; çarliston, kapya, köybiberi, haşlanmış nohutla doldurulmuş.
Anne turşusunu da ilk defa tattım. Lahana, yeşilbiber, sarmısak, havuç, yeşil domates turşuları bıçakla kıyılıp püre haline getirilmiş.
Humus ise yediklerimin en lezzetlisiydi. Humusun yapıldığı tahin, Marmaris’te yetişen susamlardan yapılıyordu. Sakar Geçidi’nden aşağı inip Marmaris’e doğru kıvrıldığınızda, sağınızdaki tarlalarda susam yetiştirilir. Yazın hasattan sonra bu susamlar kurutulmaya bırakılır. Türkiye’nin en kaliteli susamları Ula ve Marmaris’te üretilirmiş. Onun için mezelerde genellikle tahin kullanılıyordu.
TÜM YILDIZLARI HAK ETMİŞ BİR LEZZET
Sinaritin yarısını, arka masamda oturan yaşlıca bir İngiliz karı-koca istedi.
Kalanınıysa ben afiyetle bitirdim. Kayaların kraliçesi çok lezzetliydi. Lokantadan çıkarken cebimdeki tüm ‘lezzet yıldızlarını’ Sezgin’e taktım.
Marmaris’e gelinir de Liman Lokantası’nda yemeden dönülür mü! Mezeleri tek tek anlatmanın gereği yok. Lezzetleri müşteriler tarafından onaylanmış. Kırma yeşil zeytin başlı başına bir meze... Ortaya konan oğlak ciğerli pilav gecenin yıldızıydı. Tereyağı ve ciğer birleşince ortaya tüm yıldızları hak etmiş bir lezzet çıkmıştı. Ben Liman Lokantası’nın buğulamasının tadını iyi bilirim. Onun için tereddütsüz onu ısmarladım. Aklagostan yapılan buğulamayı kaşık ve çatal yardımıyla tadını çıkara çıkara yedim. Biraz sonra garson salona kucağında koca bir trançayla girdi. Masaların önünde durup sosyal medyacılara poz verdi. 8.5 kiloymuş. Onun yanaklarının ve yakasının ne kadar lezzetli olduğunu düşündüm. İki gün, hem baharı koklamış hem de damağımı bir kez daha şımartmıştım. Yaşam akülerimin dolduğunu hissettim.
Paylaş