İki boyutlu dünyam

Sizin haritalarla aranız nasıldır bilmem ama ben bir harita tutkunuyumdur.

Haberin Devamı

Bıkmadan usanmadan saatler boyu haritaya bakarım. Oturduğum yerden alır başımı giderim. Haritayı sinema perdesine benzetirim. Orada canlanan yaşamları, maceraları seyrederken büyük keyif alırım

Siz haritaya baktığınızda ne görürsünüz? Kahverengiye boyanmış dağlar, maviye boyanmış denizler ve göller, sınırları gösteren kalın çizgiler, kıvrım kıvrım çizilerle gösterilen yollar, yeşil nehirler... En büyük noktaların olduğu yerlerde başkentler, bir boy küçük noktalarda kentler, görünür görünmez küçüklükteki noktalardaysa kasabalar. Ve çöller, ovalar, koylar, fiyortlar... Büyükçe bir kağıt üstünde, bir bakışta her yerin görüldüğü tek boyutlu bir dünya.
Sizi bilmem ama ben haritaları çok severim. Odamın duvarında büyükçe bir dünya haritası durur. Üstünde kırmızı başlıklı raptiyeler sokuludur. Bunlar gezdiğim yerleri gösterir. Bazı yerlerde yan yana dizilen raptiyeler, o bölgeyi gelincik tarlasına çevirir. En çok raptiye Avrupa’ya saplanmıştır. Daha sonra Amerika gelir. Kuzey’de daha çok, güneyde daha az kırmızı raptiye görülür. Benim haritamda dünyanın hemen her yerine bir raptiye vardır. Sibirya’nın kuzeyinin, Avustralya’nın, Yeni Zelanda’nın, Okyanusya adalarının üstüneyse henüz raptiye saplanamamıştır.
Sizi bilmem ama ben haritalara tutkunumdur. En keyifli yolculuklarımı haritanın karşısında, oturduğum koltukta yaparım. Sizin için fazla anlam taşımayan noktalar, bana çok şeyler anlatır. O noktaların simgelediği kentler gözümün önünde canlanır. Caddeler, sokaklar, binalar, dükkânlar, işyerleri, lokantalar, barlar, mağazalar ayan beyan görünür. İnsanlar koşuşturmaya başlar, klakson sesleri havada uçuşur, güzel kızlar salına salına yürür. Mutfaklardan yayılan kokular haritadan çıkıp odama yayılır. Şık insanlar, pejmürdeler, avare avare yürüyenler, bir telaş koşturanlar, siren sesleri, kahkahalar, gözyaşları... Bunların hepsini bir bakışta görürüm, duyarım, koklarım...
Sizi bilmem ama ben haritalara baktığımda film seyreder gibi olurum. Kağıdın üstünde anılarla dolu filmler ardı ardına sıralanır. Her film ayrı bir dilden seslendirilir. Siz Arjantin’in Şili sınırına yakın bölgesinde, minik bir noktayla işaretlenmiş Salta sözcüğünü gördüğünüzde neler düşünürsünüz? Bu küçücük kent size bir şey anlatır mı? Ben Salta’ya baktığımda, bunaltıcı sıcakta girdiğim barı görürüm. Barmene soğuğu anlatmak için barmene buz resmini gösterdiğimi hatırlarım. Sonra bu küçük kentin sokaklarında, koka yaprağı çiğneyerek uykusuz kalmaya çalıştığım geceler aklıma gelir.
Veya Şili’nin okyanus kıyısına kondurulmuş küçük noktanın üstünde yazan Antofagasta kelimesi size bir şey anımsatır mı? Ben o küçük noktaya baktığımda, kızgın kumsalda koşup, buz gibi sulara atıldığımı görürüm. Yıllar sonra, okyanustan binlerce kilometre ötede bir kez daha üşürüm. Akşam, güneş bir ateş topu gibi sulara gömülürken, yudumladığım lezzetli kırmızı şarabın tadını damağımda yine hissederim. Alaska’da, kıvrım kıvrım uzanan bir çizginin üstündeki Susitma yazısını görünce adrenalim yükselir. Akıntılı sularda, küçük bir kayığın içinde yaptığım 13 saatlik zorlu yolculuk aklıma gelir. Yalnız kartallar, sessiz taygalar, asırlar öncesinin izlerini taşıyan buzullar gözlerimin önünden akıp gider.

Haberin Devamı

PİRİ REİS ÖZLEMİ

Haberin Devamı

Kuzey Denizi’ndeki küçücük bir adanın üstünde, beş puntoyla yazılmış, çok zor okunan ‘Kirkwall’ kelimesi dikkatinizi hiç çekmemiş olabilir. Ama ben o noktaya bakınca, bitmek bilmeyen günleri, sabaha karşı mora boyanan suların oynaştığı körfezi, şişeden yudumladığım malt viskinin kadifemsi tadını hatırlarım. Kendimi ıssız barlarda, siyah biranın yoğun köpüğüne parmağımla şekil çizerken yakalarım. Siz Portekiz’in güney ucunda yer alan Pontimao yazısını görmeden geçebilirsiniz. Ama benim bakışlarım o yazıya takılır kalır. Sardalya yerken dinlediğim, yanık ve boğuk sesli şarkıcıların söyledikleri fadolar kulaklarımda çınlar. Anlamını bilmediğim şarkılara döktüğüm gözyaşları aklıma gelir. Sizi bilmem ama ben bir haritacı olmak isterim. Ama öyle bugünkü gibi üniversite sıralarından yetişmiş, rakamları, uzaydan gelen verileri birleştirip yükseltileri, sınırları, nehirleri, yolları, kentleri işaretleyen haritacılardan değil. Ben ‘acımasız korsan’ Piri Reis gibi bir haritacı olmayı arzularım. Onun gibi baskınlara katılıp, Kristof Kolomb’un dünya haritasını ele geçirmek, ondan yararlanarak yeni bir dünya haritası çizmek hayalinden hiç kurtulamam. Kurtulmak da istemem. Rüyalarımda bir korsan gemisiyle dolaştığımı, geri dönünce uğradığım limanları kâğıt üstüne çizdiğimi görmekten hiç bıkmam.

Haberin Devamı

HARİTACI KEŞİŞ

Veya roman kahramanı keşiş Fra Mauros gibi bir haritacı olmayı arzularım. Bu da kim derseniz anlatayım. Bu keşiş, Amerikalı yazar James Cowan’ın, ‘A Mapmaker’s Dream’ adlı romanının kahramanıdır. Venedik’te, San Michele di Murano manastırında yaşamaktadır. Hücresinden ziyaretçi eksik olmaz. Elçiler, gezginler, tüccarlar, din adamları, çeşitli görevliler, geziden dönünce soluğu Fra Mauros’un yanında alırlar ve gördüklerini anlatırlar. Keşiş, bu anlatılanlarla bir dünya haritası oluşturur. Bu haritada sadece kentler, yollar, sınırlar yer almaz. Tutkular, istekler, inançlar, rüyalar, aşklar da görüntüye girer. Yani Keşiş Fra, hücresinden hiç çıkmadan, benim hep yapmayı hayal ettiğim dünya haritasını çizer.
Odamın duvarında asılı duran dünya haritamı
keşişin haritasına benzetirim. Ona bakınca, birtakım renkler ve çizgiler yerine heyecan, duygu, tehlike, yorgunluk, lezzet yüklü gezilerimi görürüm. Ve canım sıkıldığında,
haritamın karşısına oturup yalnız yolculuklara çıkarım. Size de böyle bir harita oluşturmanızı hararetle öneririm.

Yazarın Tüm Yazıları