Paylaş
Gökyüzünde uçak gördüğünüzde yüreğiniz kıpır kıpır mı ediyor?
Ufukta bir gemi belirdiğinde ya da bir tren düdük çaldığında seyahat planları mı yapıyorsunuz? Demek ki siz de iflah olmaz gezginlerden birisiniz. Peki ne yapmalı?
Tanıyan, tanımayan tüm okurların, okumayıp da merak edenlerin yıllardan beri sordukları bir soru var: “Ne zaman iflah olup durulacaksın, gitme duygusundan ne zaman kurtulacaksın?” Bu sorulara dilim döndüğünce çeşitli yanıtlar verdim. Ama hiçbiri ne beni ne de soruyu soranı tatmin etti. Aslında bir yanıtım vardı ama doğru kelimeleri bir türlü yan yana getiremiyordum.
Bir kitap okudum hayatım değişti
Hangi dürtüler beni yollara düşürmüştü? Yolculuk denince içim neden kıpır kıpır oluyordu? Gemilere, uçaklara baktığım zaman neden hemen gezi hayallerinin içine yuvarlanıyordum? Bu macera ne zaman bitecekti? Tüm bu soruların yanıtlarını biliyordum ama dile getiremiyordum. Belki de bazı şeyleri itiraf etmekten korkuyordum.
Meşhur bir laf vardır: “Bir kitap okudum, hayatım değişti” diye. Ben de bir kitap okudum, yıllardan beri aradığım yanıtı buldum. Ünlü Amerikalı yazar John Steinbeck, ‘Köpeğim Charley ile Amerika Yollarında’ adlı kitabının önsözünde bir türlü kelimelere dökemediklerimi yazmıştı. Gezi edebiyatının en güzel örneklerinden biri olan bu kitabın ön sözünü okurken, kendi sesimi duyar gibi oldum. Yıllarca içimden neleri söylemişsem, Steinbeck onları yazmıştı. Bulamadığım kelimeleri yan yana getirip, benim adıma sorularıma uzun bir yanıt vermişti.
Bu hafta size bu yazıyı sunuyorum. Bunu, kitabın önsözü değil de benim yanıtım olarak da okuyabilirsiniz. Hiç yanlış olmaz:
“Yeniyetmelikte, sürekli başka yerlerde olmayı istediğim zamanlarda, yaşını başını almış insanlar, içimdeki bu kıpırtıyı yılların tedavi edeceğini söylerlerdi. Yıllar geçip de olgunlaştığımda bu sefer de reçeteyi orta yaşa kestiler. Orta yaşa geldiğimde ise yaşlanınca bu ateşin düşeceği söylendi ama artık 58’i bulduğuma göre bu işi olsa olsa bunaklık halledecek galiba.
Hiçbir şey işe yaramadı. Boğuk sesiyle bir gemi düdüğünün arka arkaya dört kere öttüğünü duyduğum anda ensemdeki tüyler diken diken oluyor ve ayaklarım yeri dövmeye başlıyor. Bir jet uçağının, ısınan bir motorun sesi, hatta sokaktan geçen atların nal sesleri o eski titremeyi, ağızdaki o kuruluğu, o dalıp dalıp gitmeleri, avuçlardaki yanmayı ve midenin göğüs kafesi altında çalkanıp durmasını geri getiriyor. Başka deyişle iflah olmuyorum, yani yedisinde serseri olan yetmişinde de serseri olur. Korkarım bu derdin çaresi yok. Bunu da herkesin kulağına küpe olsun diye değil, kendim iyice anlayayım diye yazıyorum.
Seyahat bize gelir
Bildiğini okuyan bir adamın içi kıpır kıpır olmaya ve buradan başka yerlere uzanan yol geniş, düz ve davetkâr görünmeye başladığında, kurbanın gitmek için kendisine sağlam ve yeterli bir sebep bulması gerekir. Tecrübeli bir serseri için bu hiç zor değildir. Hemen elinin altında, içinde sebeplerden sebep seçebileceği bir bahçe vardır. Sonra zaman ve mekân içinde bir yolculuk planlaması, bir istikamet ve hedef seçmesi gerekir. Son olarak da yolculuk için gerekli donanımı temin etmelidir. Nasıl gitmeli, yanına ne almalı, ne kadar kalmalı? Sürecin bu kısmı ezelden beri aynıdır. Günahları yumurtadan henüz başını uzatmış ergenler gibi, serseriliğe yeni adım atanlar da bu işi kendileri icat ettiklerini sanmasınlar diye yazdım bunları.
Bir yolculuk tasarlandığında, teçhizat hazırlandığında ve süreç başladığında yeni bir etken devreye girer ve hâkimiyetini ilan eder. Bir yolculuk, safari, keşif gezisi gibi diğer bütün seyahatlerden farklı bir şeydir. Yolculuğun bir şahsiyeti, ruh hali, karakteri ve kendine haslığı vardır. Her yolculuk başlı başına bir şahıstır, hiçbir yolculuk birbirinin aynı olmaz. Bütün planlar, ihtiyatlar, zapturapt ve zorlamalar beyhudedir. Senelerce mücadele ettikten sonra anlarız ki, biz seyahate gitmeyiz, seyahat bize gelir. Seyahat rehberleri, programlar, rezervasyonlar, yolculuğun şahsında kaçınılmaz olarak kendilerini imha etmeye mahkûmdurlar. Hakiki serseri ancak bunun farkına vardıktan sonra rahatlayıp, kendini akıntıya bırakır. Ancak bu şekilde hüsranlar sona erer. Bu açıdan yolculuk evliliğe benzer. En büyük hata onu kontrol ettiğini düşünmektir.
Bunu söylediğim için kendimi daha rahat hissediyorum ama ne dediğimi ancak yaşayan bilir.”
Planlar, hayaller
Bu yazıyı Moskova’da bir nehir gemisinin güvertesinde yazıyorum. Gemi biraz sonra hareket edip, Volga Nehri üstündeki kentlere, köylere uğraya uğraya St. Petersburg’a gidecek. Bu geziden sonra 15-16 saatlik bir uçak yolculuğu yapıp Amerika’nın en batısındaki Seatle kentine gideceğim. Niyetim oradan Kanada’ya geçmek. En zorlu yolculuğu ise ağustosta, kuzey yarımkürede insan yaşayan en son nokta olan Svalbard Adası’na yapacağım. Dünyanın en tepesindeki bu soğuk adada, kutupayılarını doğal ortamlarında göreceğim için heyecanlanıyorum.
Sonra nereye giderim, bilemiyorum. Aklımda birçok adres var ama söylemek için daha vakit erken.
Sanıyorum, Steinbeck’in dediği gibi ben asla iflah olmayacağım.
Paylaş