Eski bayramlar daha şenlikliydi

Modernleşen yaşam, mahalle kavramanın kaybolması, dağılan aile yaşamı, tatil telaşı ve diğer nedenler...

Haberin Devamı

Eski bayramlar şimdikilere pek benzemiyordu. Bu haftaki röportajımı geçmişteki bayramlara ayırdım. Sorularımı da artık aramızda olmayan kişilere sordum. Bunlardan biri ünlü tarihçi ve gazeteci Reşat Ekrem Koçu. Yanıtlarını, başlayıp bitiremeden vefat ettiği, emsali bulunmayan kaynak ‘İstanbul Ansiklopedisi’ aracılığıyla verdi. Diğeriyse 1950’li yılların İstanbul tanığı, gazeteci Sadri Sema. “Bu iki değerli yazarı diğer dünyada nasıl buldun” diye sorarsanız; meslek sırrı...

- Sayın Reşat Ekrem Koçu, bulunduğunuz yerden memnun musunuz?
- Buraya gelince bir süre sıkıntı çektim. Anlaşılan tahminimden fazla günah işlemişim. Neyse bir süre sıcaktan kavruldum ama artık rahatım. Defterime yazılı olan günahların bedelini ödedikten sonra buraya gönderildim. Rahatım yerinde, ama arkadaşlarımın çoğu hâlâ buraya gelemedi. Onlar da gelirse, keyfim dört dörtlük olacak.
- Reşat Bey cennet mekana gitmeden önceki bayramları bize anlatır mısınız?
- Bir defa yaz olsun kış olsun, bayram günlerinde şehre neşe saçılırdı. Arife gecesi selatin camilerinin minarelerine kaftan giydirilir, mahya olarak da bir hat çekilirdi. Bununla da ramazanın yolcu edildiği anlatılmak istenirdi.
- Arife günü hamamlarda yer bulmak imkansız hale gelirmiş.
- Hamamların önünde kuyruklar uzanırdı. O gece bütün hamamlar açık bulundurulur ve hepsi de tas tas üstüne gelecek kadar kalabalık olurdu. Çünkü bayramı temiz bedenle karşılamak adet haline gelmişti. O gece hamamların dışında bir de şekerci dükkanları çok kalabalık olurdu.
- Herkes bayram namazı kılar mıydı?
- Bayram gecesi sabaha karşı mahalle bekçileri davulların tantanasıyla halkı uyandırırlardı. Sonra atılan toplarla sabah namazı ilan olurdu. Ezan sesiyle birlikte sokaklar dolardı. Hatta bayramlıklarını giymiş küçük çocuklar da babalarıyla birlikte camiye giderlerdi. Yalnız çocukların değil büyüklerin de bayramda temiz ve yeni elbise giymeleri sünnettir. Namazdan sonra mahalleli caminin önünde bayramlaşır, büyüklerin elleri öpülüp duaları alınırdı. Sonra eve gelinir, ev halkıyla bayramlaşılırdı.
- Sizin zamanınızdaki çocuklar için bayram daha coşkulu geçiyormuş...
- Tabii ki öyleydi. Büyük şehirlerde oturan şimdiki çocuklar, mahallede kimseleri tanımadıkları için el öpüp bahşiş toplama işinden mahrum kalıyorlar. Bizim zamanımızda ebeveynlerinin ellerini öpen çocuklar, bayramlıklarını giydikten sonra mahalledeki evleri dolaşırlar, komşuların ellerini öpüp bahşiş ve mendil alırlardı. El öpme faslı bitince doğru bayram yerine koşulup, toplanan paralar harcanırdı.
Çocuklar yeni giysilerini arife günü giymemeye dikkat ederlerdi. Arife günü giyinip kuşananlarla mahallenin çocukları, “Arife çiçeği, b.k böceği” diye alay ederlerdi. Her semtin bir bayram yeri vardı. Bu alanlarda dönme dolap, salıncak, ecel beşiği, atlıkarınca, feleğin merkebi, mercanın atı, macuncu fırıldağı çocuklarla dolup taşardı.

Haberin Devamı

İLK GÜN BÜYÜKLERE ÜÇÜNCÜ GÜN AKRANLARA

Haberin Devamı

- Mahallede bayramlaşma hangi sırayla yapılırdı?
- İlk tebriğe gelenler mahalle bekçileri olurdu. O zamanlar sahur davulunu onlar çaldığı için bekçi baba, arkasında elinde sırık olan yardımcısıyla birlikte kapı kapı dolaşırdı. Verilen bahşiş para olursa bu bekçinin cebine gider, mendil olursa sırığa bağlanırdı. Daha önceki dönemlerde bekçiyi tulumbacılar takip ederdi. Sonra sıra çöpçülere gelirdi. Bunlar normal günlerde hiç uğramadıkları sokaklardaki evlere bile bayram tebriğinde bulunmak nezaketini gösterirlerdi. Sonra çocuklar kapıları çalar, en son konu komşu, hısım akraba ziyaretleri başlardı. Şimdiki bayramlar gibi kimse evini bırakıp tatile falan gitmezdi. Hatta dışarıda olanlar bile bayramda evlerine dönerlerdi.
- Bayram ziyaretinde hangi gün kime gidilirdi?
- Kadınların bayram tebriği gezmesi bir sonraki bayrama kadar sürdüğü halde, erkekler arasında garip bir düşünce vardı. Bu düşünceye göre ikinci, üçüncü gün yapılan ziyaretlerin önemi azalıyor, büyüklerin tebrik ziyaretini geciktirmek ayıp sayılıyordu. Onun için ailenin veya mahallenin en büyüklerine birinci gün, daha orta sıralarda olanlara ikinci gün, akranlara  üçüncü gün gidilirdi.
- Tebriğe gelenlere neler ikram edilirdi?
- Ziyaretçilere önce şeker sonra kahve ikram etmek adettendi. Eskiden şeker tepsisi misafirin önüne konur, misafir istediği kadar yiyebilirdi. Sonraları misafir bir şeker aldıktan sonra tepsi hemen geri götürülür oldu.
- Cumhuriyetten önce kadınlara bayramda sokağa çıkmak yasakmış?
- Doğrudur, bayramlarda karşılıklı tebrikler nedeniyle erkeklerin sokağa dökülmesi, özellikle bekar hanlarında, bekar odalarında oturan bekar, yakışıklı yiğitlerin el öpmek, para, çamaşır, mintan gibi bayram hediyesi almak için mahalle aralarına girmeleri yüzünden kadınların bayram günlerinde sokağa çıkmaları hoş görülmemiş, zaman zaman da yasak edilmişti. 1766 yılının Mart ayında Üçüncü Sultan Murat tarafından İstanbul kadısına şu ferman yazılmıştır: “İstanbul Kadısı faziletlü efendi, bayram günlerinde kadınların sokaklarda, pazarda ve mahalle aralarında dolaşmaları fermanla yasak olduğundan mahalle imamlarını şeriat meclisine çağırıp bu yasağı tebliğ ediniz.”

Haberin Devamı

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR O GÜRÜLTÜLÜ SAADDETTEN MAHRUM

- Sayın Sadri Sema siz eski bayramlar için neler söyleyeceksiniz?
- Reşat Ekrem beyi dinledim, tatlı diliyle hemen her şeyi anlattı. Ne güzel bayramlar yaşanırdı o yıllarda. Çocuklar hısımlarını, akrabalarını, komşularını gezerler, el öperlerdi. Bu yavrulara ufak keseler içinde çil çil kuruşlar, çeyrekler verilir, ipek, keten, mendiller hediye edilirdi. Kız çocuklarının mendilleri ipekli, dantelli, oyalı olurdu. Bekçi babanın davulu, tulumbacıların zurnası sustu mu, yavrular bayram yerlerine, İstanbul’un Kadırga, Cinci gibi meydanlarına, Üsküdar’ın Bülbüldere, Harmanlık gibi yerlerine ve her semtin müsait bir meydanına koşarlar, akşamlara kadar eğlenirlerdi. Salıncaklara, dönme dolaplara, çek çek arabalarına, atlara, eşeklere binerler, meydan hokkabazlarını, kuklaları seyrederler, oyuncak tabancaları patlatırlar, fişekler atarlardı. Şimdinin çocukları tüm eğlenceden, neşeden, gürültülü bir saadetten mahrum.

Haberin Devamı

“İstanbul’un kalender şairleri, bağlarda, bahçelerde diz dize muhabbet ettikleri, göz göze geldikleri sevgililerinden oruç bozulacağı için ramazan boyunca uzak kalırlardı. Onun için bu şairler badeye ve türlü türlü zevk ve sefaya izin çıkan şeker bayramında pek güzel beyitler, kıtalar, gazeller, şarkılar yazmışlardır”

Unutma beni dolması

Ramazanlarda bütün meyhaneler arife günü kapatılır, bir ay kapalı kaldıktan sonra şeker bayramının birinci günü açılırdı. Onun için Şeker Bayramı, İstanbul akşamcıları için katmerli bir bayram olurdu. Büyük gedikli meyhanelerin sahipleri, müşterileri arasında sofrabaşı bildikleri kimselerin evlerine bayram sabahı son derece itinayla hazırlanmış bir koca tabak dolusu midye veya uskumru dolması gönderirlerdi. Bu dolmalara ‘Unutma beni dolması’ denirdi. Üzerleri tertemiz tülbentlerle örtülmüş dolma tabaklarını da, yine başından aşağıya tertemiz giydirilmiş ve her biri cennet kaçkını denilecek kadar güzel çırak oğlanlar, muğbeçeler, ateş oğlanları, sakız mahbubları getirirlerdi.

Yazarın Tüm Yazıları