Efsane trenler

Bu hafta size dünyada efsaneleşmiş tren yolculuklarından söz edeceğim. Bu trenlere binebilmek için avuç dolusu para ödemek, aylar öncesinden yer ayırtmak gerekiyor. Ama öylesine muhteşem bir yolculuk yapıyorsunuz ki, bunu ölünceye kadar unutmuyorsunuz.

Ülkemizdeki gezi yazılarında, tren yolculuklarından nedense pek söz edilmez. Belki de bu ihmal, Türkiye’de trenlerin keyif gezileri için pek kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de adı dillere destan olmuş bir tren yolculuğumuz yoktur. Örneğin Avustralya’yı baştan başa kat eden ‘The Ghan’, filmlere, romanlara konu olan ‘Sibirya Ekspresi’, Güney Afrika’nın ünlü ‘Mavi Treni’, Hindistan’daki ‘Tekerlekli Saray’, dünyanın dört bir yanında dolaşan ‘Orient Ekspres’... Adını saydığım bu trenlerle yolculuk edebilmek için, dünyanın dört bir yanındaki gezginler avuç dolusu para öderler.

Bizde ise trenler, bir yerden bir yere ulaşmak için kullanılır. Kimse turistik amaçlı bir yolculuğa çıkmaz. Zaten trenlerin programları ve sundukları konfor da buna pek izin vermez.

İlk uzun tren yolculuğumu, gazeteciliğimin ilk yıllarında İstanbul-Diyarbakır arasında yapmıştım. O dönemlerde gazeteler haber için mümkün olduğu kadar az para harcadıkları için, Mardin’deki kaçakçılık röportajına trenle gitmek zorunda kalmıştım. Yolculuk üç gün iki gece sürmüştü. Zor bir yolculuk olduğunu hatırlıyorum.

Sonra Pamukkale Ekspresi ile Denizli’ye gitmiştim. Yataklı vagonda yaptığım bu yolculuk nispeten daha rahat geçmişti. Sadece cehenneme dönen kompartımanımın kaloriferini kapatmakta zorlanmıştım, bir de yemekli vagonda dumanaltı olmuştum. Hatırladığım yurtiçi tren yolculuklarım bu kadar.

Yıllar sonra ünlü Orient Ekspresi ile Venedik-Londra arasında yolculuk yapmıştım. Bu lüks yolculuğu hiçbir zaman unutmadım, unutacağımı da sanmıyorum. Trene Venedik Garı’nın bir numaralı peronundan binmiştim. Kırmızı bir halının üstünden bilet bankosuna kadar yürümüş, mini etekli güzel kızın ikram ettiği şampanyayı yudumlayarak işlemlerin bitmesini beklemiştim.

GİYİM TALİMATNAMESİ

Küçük boyutlu lüks bir otel odasını andıran kompartımanımda önce goblen kaplı koltuğumda oturup, broşürleri karıştırmıştım. Tren hareket ettikten sonra da yol kıyafetlerimi çıkartıp, kıyafet talimatnamesine uymaya çalışmıştım. Çünkü broşürün giysiler bölümünde trende gündüz saatlerinde şık-rahat, akşam yemeklerinde ise smokin veya kravatlı koyu renk takım elbise giyilmesi önerilmişti.

Bara gittiğimde piyanonun etrafını, çok şık bay ve bayanların çevirdiğini görmüştüm. Ellerinde şampanya kadehleriyle şarkılara eşlik etmeye çalışan bu kalabalığa ben de katılmıştım. Beyaz ceketli, beyaz eldivenli garsonların etrafta fır fır dönmesini izlemiş, dans edenleri seyretmiş, kendimi trende değil de lüks bir barda zannetmiştim.

Yemek salonunda da aynı şıklıkla karşılaşmıştım; kristal kadehler, kolalı peçeteler, gümüş çatal, bıçak, kaşıklar, özel olarak üretilmiş porselen tabaklar... Yemeklerin ne kadar lezzetli olduğunu şimdi bile hatırlıyorum.

Verona, Innsbruck, Zürih, Basel, Paris derken yolculuğun ilk kısmı Boulogne kentinde son bulmuştu. Oradan bir feribotun Orient Ekspres yolcuları için ayrılmış özel bir salonunda izzet ikram Manş’ı aşıp, İngiltere’nin Folkestone kentine varmıştık. Sonra yine lüks bir trene binip, bu muhteşem yolculuğa Londra’da, Victoria İstasyonu’nda noktayı koymuştuk.

AVUSTRALYA EFSANESİ

Dünyada Orient Ekspres gibi birkaç tane daha çok ünlü tren yolculuğu var. Bunlardan bir tanesi Avustralya’nın efsanevi Ghan Ekspresi. Tren kıtanın en güneyindeki Adelaide’den kalkıp, kırmızı çölleri, dağları aşıp en kuzeydeki Darwin kentine kadar çıkıyor. Tren yolunun toplam uzunluğu 3 bin kilometre. Ghan’ın sefere başlama tarihi 1840’lara dayanıyor. O yıllarda kıtanın ortasındaki Simpson Çölü’nde ulaşım, Afganlı göçmenlerin yönetimindeki deve kervanları ile gerçekleştiriliyordu. İlk zamanlar Adelaide ile çölün ortasındaki Alice Spring arasında sefer yapan trene Afgan Ekpresi adı veriliyordu. Kısaltmayı çok seven Avustralyalılar, daha sonra bu trene Ghan demeyi tercih ettiler.

Tren hattının güneyden kuzeye kadar uzanması tam 70 yılda gerçekleştirildi.

Bu efsane trenin kompartımanları, bir evi aratmayacak kadar rahat. İçinde katlanabilir bir masa, bir gardırop, iki kişilik bir ranza, duş, lavabo, bir mini bar bulunuyor. Başkanlık Vagonu denen özel bölümde ise bir arkadaş grubunun veya kalabalık bir ailenin yolculuk etmesi mümkün. Bu vagonda dört yatak odası, özel bir salon, bar, oturma odası, özel aşçılı bir de mutfak bulunuyor. Bugünlerde aklım fikrim Ghan Ekspresi ile kıtayı kuzeyden güneye geçmekte. Gerçekleştirirsem anlatırım.

SİBİRYA EKSPRESİ

Rüyalarımı süsleyen diğer bir yolculuk da, Trans-Sibirya Ekspresi ile Moskova’dan Japon Denizi kıyısındaki Vladivostok’a gitmek. Birkaç kez gerçekleştirme aşamasına geldim ama her seferinde bir aksilik çıktı. Birçok romana, filime konu olan yolculuğun uzunluğu tam 9 bin 236 kilometre. Yol boyunca tamı tamına yedi zaman dilimi değiştiriliyor. Çarlık döneminde ülkenin iki yakasını birleştirmek amacıyla yapılan tren yolunun inşaatı tam 25 yıl sürdü. Trans-Sibirya ilk seferini 1916 yılında gerçekleştirdi. Orta Asya’yı baştan sona geçen tren tam 90 istasyonda duruyor. Trans-Sibirya ile yolculuk etme şansını yakalamış birkaç kişiyle konuştum. Bazıları bu yolculuğun kesintisiz yapılmasının insanı sıkabileceğini, dura dura gitmenin daha zevkli olacağını söylediler. Bazıları ise trenden hiç inmeden yapılacak yolculuğun büyük bir macera olduğunu belirttiler. Ama herkes gerek Orta Asya steplerinden, özellikle Baykal Gölü’nün kıyısından geçerken pencerelere büyülü görüntülerin yansıdığında birleştiler.

MAVİ TREN

Güney Afrika’da Johannesburg-Cape Town arasında çalışan bu trenin esas ismi Union Ekspres. Ama tüm vagonlar gece mavisi renginde olduğu için ‘Mavi Tren’ olarak anılıyor. Bu tren dünyanın en lüks ve en sallantısız treni seçilmiş. Yolculuk ederken ne rayların tıkırtısını duyuyorsunuz, ne de en ufak bir sallantıyı hissediyorsunuz. İçinde özel müzik seti, plazma televizyonu, barı, telefonu, küvetli banyosu bulunan lüks süit kompartımanlar, beş yıldızlı otel odalarından daha konforlu. Bunun için de 1600 kilometrelik yolculuğun bedeli tam 4 bin dolar. 1920’li yılların başından beri sefer yapan Mavi Tren’in bir başka özelliği de, dünyanın en ünlü aşçılarıyla çalışması. Ayda bir değişen şeflerin hazırladığı mönüleri tadabilmek için bu gezilere katılanlar çoğunlukta.

Bir başka ünlü tren ise Hindistan’da sefer yapan Tekerlekli Saray. Yeni Delhi’den kalkan trenin güzergahı üstünde, ülkenin en önemli turizm merkezleri bulunuyor. Trenin birbirinden konforlu tam 14 vagonu var. Bir zamanlar İngiliz generallerine ve racalara ait olan bu vagonlarda her türlü lüks mevcut. Her vagonda bir yatak odası, içinde televizyonu, barı olan bir salon, yemek odası ve mutfak bulunuyor. Bu trenle yapılan yolculuğun fiyatını öğrenemedim ama, bir servet ödemek gerektiğini tahmin edebiliyorum.

İskoçya’nın eşsiz manzaraları arasında giden ‘The Royal Scotsman’ ise trenler arasında en pahalısı. Sadece 36 yolcu alan ünlü trenin müthiş manzaralar arasında geçen yolculuğu dört gün sürüyor. Singapur-Bangkok arasında sefer yapan Oriental Ekspres de özellikle dillere destan mutfağı ile trenseverlerin gözde trenlerinden biri.

Bugünlerde tren yolculuklarına aklımı taktım. Kar yolları tıkadığında, kendimi sıcak vagonların birine atıp, uzun uzun gitmek niyetindeyim. Bir de Türkiye’deki tren seferleri için düşünce üretmeye çalışıyorum. Haritayı açıp uzun uzun inceliyorum: Hangi hatta, hangi tema ile yolculuklar düzenlenebilir? Türkiye’ye gelen turistlere bu yolculuklar nasıl pazarlanır? Benden sorması!
Yazarın Tüm Yazıları