Biraz bira, biraz viski önceydi...

Dublin’de renkli kapıların önünde, “ilk viskiyi damıtanlar İskoçlar mı İrlandalılar mı?” tartışmasının göbeğinde, Guinness Rekorlar Kitabı’nın hazırlanmasına ilham olan meşhur pub iddialaşmalarının tam ortasındayım!

Haberin Devamı

Yazıma, “Viskiyi önce İskoçlar mı, yoksa İrlandalılar mı damıtmıştı?” sorusuyla başlayabilirim. Çünkü bu soru, iki ülke arasında bitmez tükenmez bir tartışmaya neden oldu. Doğal olarak her iki ülkede, viskiyi ilk damıtma şerefini kendisine mal ediyor. Fakat dünyanın ruhsatlı en eski damıtım evinin Kuzey İrlanda’da, 1608 yılında yapılan Old Bushmills olması, ibreyi İrlanda’ya çeviriyor.
Dublin’e yaptığım kısa kaçamak süresinde ve günün çeşitli saatlerinde, İrlanda’nın ünlü viskisi Tullamore Dew’ün tadına baktım. Tadım notlarından evvel şunu belirtmeli: İrlanda’da bizim gibi ‘vakti kerahat’ yani ‘içki zamanı’ diye bir kavram yok. İrlandalılar için günün her saatinde içki içilebiliyor, ‘şişenin dibini’ görmeden kimse evinin yolunu tutmuyor. Heinrich Böll’ün dediği gibi, sabah 7-10 arası tüm soruları tek kelimeyle, “sorry” diyerek yanıtlayan bir milletten bahsediyoruz. Böylesine içki sever bir millet!

Haberin Devamı

KADINIMSI BİR VİSKİ

Ünlü viski yazarı Michael Jackson İrlanda viskisi için “Tadını tarif etmek çok zor” tabirini kullanıyor. Gerçekten de Tullamore’un tadını anlatmak zor. Burbon ve şeri fıçılarında üç yıl dinlenen viskiyi tattıktan sonra, not defterime ilk izlenimlerim için şu cümleleri yazmışım: “Dolgun, gövdeli, bal çağrışımları olan, tatlı limonu anımsatan ince bir tadı var. Kadınımsı bir viski. Yumuşak, çiçeksi aromalar hissediliyor. Tadı damakta uzun süre kalıyor...”
Viskide is kokusunu ve is tadını sevmeyenler için, İrlanda viskileri daha çekici olabilir. İrlandalılar arpayı turba ateşi yerine, fırınlarda, kömür ateşiyle kurutuyorlar. Onun için is kokusu olmuyor. İrlandalılar tahıl viskisi yapımında, İskoçyalılardan farklı olarak çavdar ve yulaf da kullanıyorlar. Ayrıca viskiyi üç kere damıtıyorlar. İrlandalılar bu ekstra damıtmanın, viskinin tadını daha da güzelleştirdiğini öne sürmelerine karşılık İskoçlar İrlandalıların iki kere damıtmakla adam gibi viski yapamadıklarını, onun için üçüncü damıtmaya gerek duyduklarını söylüyorlar.
Publara gittiğimde dikkatimi çeken şey, müşterilerin içecekleri viskiyi markalarıyla istemeleri oldu. Bizim gibi, “Bana bir duble viski ver” diyerek barmenin insafına sığınmıyorlar. Bu da onların, ne kadar bilinçli bir içki tüketicisi olduklarının kanıtı.
İrlandalılar viskiyi genellikle sek veya bir buzla içiyorlar. Viskiye su koyma publarda oldukça hassas bir konu. Bir İrlanda atasözü bu işin ciddiyetini şöyle açıklıyor: “Bir erkeği çıldırtmak istemiyorsan, karısına sarkıntılık etme ve viskisine sakın su koyma...” İrlandalılar bir de viskilerinin yanında, siyah bira içmeyi çok seviyorlar. Viskinin midede başlattığı yangını, kararında soğutulmuş birayla söndürmeye çalışıyorlar.

Haberin Devamı

SİYAH RENKLİ SULU EKMEK

Dublin gezginlerinin ziyaret ettiği mekânların başında, Guinness biralarının fabrikası bulunuyor. Karamelize oluncaya kadar kavrulan arpadan damıtıldığı için siyah renkli olan biranın ilk yapım tarihi, 1759 tarihine kadar dayanıyor. Zaman içinde İrlanda’nın ulusal birası olarak kabul edilen Guinness, ülkenin en önemli ihraç ürünlerinin başında yer alıyor.
Kentin büyük bir bölümünü kaplayan damıtımevi, uzun yıllar Dublinlilerin önemli bir ekmek kapısı olmuş. Binalardan bir tanesi müzeye dönüştürülmüş, burada biranın tarihçesi sergilenmeye başlamış. Üst katta tüm kenti gören panoramik bir bar var. Burada barmenden üstü köpüklü bir Guinness istedim. Onu yavaş yavaş yudumlayarak Dublin’i seyrettim. Kentin kuşbakışı daha güzel göründüğüne karar verdim.

Haberin Devamı

REKORLAR KİTABI

Bu arada Guinness Rekorlar Kitabı’nın öyküsünü de bu gezim sırasında öğrendim. Bütün dünyadaki tüm garip rekorların yer aldığı bu kitap, ilk önceleri publarda çıkan kavgaların önüne geçmek için yayımlanmaya başlamış. Publarda içkiye inat karışınca, ortam tatsızlaşmaya başlıyormuş. Herkes kendi doğrusunda ısrarcı olunca da bardaklar, şişeler havalarda uçuşuyormuş. Bunun üzerine Guinness firması, içinde publarda en çok tartışılan konuların doğru yanıtlarının bulunduğu bir kitapçık yayımlamaya karar vermiş. Bu kitabın gerçekten de faydası olmuş. Sarhoşların başvuru kaynağı bir süre sonra, tüm dünya rekorlarının yer aldığı ünlü bir kitaba dönüşüvermiş.
Viskisinin ve birasının tadı tüm dünyada dillere destan olan İrlanda’nın, mutfağı konusunda aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Çorba, et ve sebze suyu sofraların baş köşesinde yer alıyor. Patates hâlâ ülkenin kutsal gıdası. Onun sayesinde bir çok kıtlığa karşı koyabilmişler. Ada devleti olduğu için, deniz mahsulleri de önemli gıda maddeleri arasında yer alıyor.
Ben orada bulunduğum süre içinde genellikle balık yedim. En çok da rezene soslu somon balığını sevdim. Kolesterol korkusundan, istiridye ve diğer kabuklulara pek rağbet etmedim. Dublin’de yediğim en lezzetli yemek, İrlandalıların milli yemeği ‘Irish Stew’ oldu. Kuzu etiyle pişen yemeğin ana maddesini patates oluşturuyor. ‘Patates yahnisi’ diyebileceğimiz bu yemek, basit malzemelerle ne kadar lezzetli yemek pişirileceğinin en iyi örneklerinden biri.
Gecelerimin çoğunu, Temple ve Merrion Row sokaklarındaki pub’larda geçirdim. En çok Merrion Row’daki O’Donoghue’s adlı pub’ta, bir yandan kalabalıkları yarıp dayanacak bir köşe bulmaya çalıştım, bir yandan da müşterilerin oluşturduğu orkestranın, bardak seslerine karışan ezgilerini dinlemeye çalıştım. Bu bara amatör müzisyenler çalgılarını alıp geliyor, pencere kenarındaki yuvarlak bir masaya oturuyorlardı. Tek başına veya ikili üçlü gruplar halinde İrlanda ezgileri çalan bu müzisyenler, müşterilerin ısmarladığı içkilerle yetiniyorlardı. Ben de o masaya, birkaç kadeh içki gönderdim.
 Dublin’de ara sokakları gezerken dikkatinizi evlerin kapıları çekecek. Çoğu kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, maviye boyanmış. Bunun nedeni şöyle anlatılıyor: Kraliçe Viktorya 1901 yılında ölünce, üzerinde güneşin batmadığı imparatorluğun merkezi Londra’dan, dünyanın dört bir yanına haber salınıp, yas nedeniyle bütün evlerin kapılarının siyaha boyanması istenmiş. Bu emre bir tek ‘yaramaz çocuk’ İrlanda karşı çıkmış. “Biz İngiltere’nin kraliçesi için yas tutmayız” diyerek inadına tüm kapıları rengârenk boyamışlar.

Yazarın Tüm Yazıları