Eğer Hong Kong'ta Uzakdoğu'yu görmek istiyorsanız arka sokaklara dalmanız gerekiyor. Bu sokaklarda yılan restoranlarından seks gücünü arttıran malzemeleri satan dükkánlara kadar binbir ilginç görüntü ile karşılaşmak mümkün.
Uzakdoğu'nun doğulu olmayan kent-devleti Hong Kong'da, kalabalıklara her geçen gün biraz daha alıştım. Yürürken daha az kişiye çarpar oldum. Daha az ‘sorry’ dedim. Her yönüyle bir Batı kenti olan Hong Kong'un doğulu yüzüne rastlayabilmek için, gökdelen ormanından çıkıp, şansımı arka sokaklarda denedim. Çok yoruldum ama, yüksek binaların gölgesine saklanmış ilginç manzaralar yakaladım.
Kurutulmuş yiyecek satan dükkánların bulunduğu Shanghai Caddesi oldukça ilgimi çekti. Burada Uzakdoğu'nun hafif mide kaldıran kokusunu soluma fırsatını buldum. Sıra sıra dizili dükkánlarda her türlü canlının kurusunun satıldığına şahit oldum. Kurutulmuş gıdaların başında deniz mahsülleri geliyordu. Örneğin balık kılçığı, balık derisi, balık yüzgeci, deniz yıldızı, deniz atı, deniz anası, midye, yosun ve adını bilemediğim yüzlerce deniz ürünü, ya ipe dizilmiş olarak, ya çuvalların içinde satışa sunulmuştu.
Etlerini dükkánlarının önüne gerdikleri ipler üstünde sergileyen kasaplarda da, hayvanın her parçasını bulmak mümkündü. Paça, işkembe çorbası, bumbar gibi sakatat bizde de yendiği için, tezgáha dizilmiş parçaları bir Batılı kadar yadırgamadım. Tek garibime giden, kümes hayvanlarının tütsülenmiş ayakları oldu. Ben tatmaya fırsat bulamadım ama, bunları yiyenler lezzetini anlata anlata bitiremiyorlardı.
Ara sokaklarda kurulan sebze pazarında da değişik görüntüler vardı. Burada bildik sebzelerin yanı sıra, ilk defa gördüklerim de oldu. Rehberim her nekadar bu sebzelerin Çince ve İngilizce adlarını söylediyse de, ben Türkçe karşılıklarını bulamadım. Tezgáhlarda satılanlara bakıp, Çinlilerin toprak altında ve üstünde yetişen herşeyi yediklerine hükmettim.
SEKSİ HONG KONG
Bu kokulu ve renkli sokaklarda, Pekin Ördeği satan küçük dükkánlar da ilginç görüntüler sergiliyordu. Vitrine dizilmiş ve nar gibi kızarmış ördekler, bizdeki ‘kelle’ misali satılıyordu. Yani ister yarım ister tam ördek alabiliyordunuz. Siparişinizi alan satıcı, elindeki büyük satırla ördeği tüm kemiklerinden ayırıyor, bu parçaları bir plastik kutunun içine yerleştirip size sunuyordu. Satıcıyı seyrederken, ‘ekmek arası Pekin Ördeği'nin’ burada iyi bir kazanç kapısı olacağına karar verdim.
Yılan eti satan lokanta da dikkat çeken mekánların başında geliyordu. Rehberim böyle bir yere götüreceğini söylediğinde, ‘böylelikle yılan etinin de tadına bakarım’ diyerek sevinmiştim. Ama kapının önündeki leğeni görünce, bu fikrimi hemen değiştirdim. Leğenin içindeki yılandan arda kalan organların görüntüsü, midemi altüst etmeye yetti. Lokantanın girişindeki kafeslerde, büyüklü küçüklü yüzlerce yılan, kıvrım kıvrım dolanıp duruyorlardı. Bir başka kafeste ise dev kertenkeleler, kendilerini seçecek müşteriyi bekliyorlardı.
Bu sokaklarda dolaşırken, Hong Kongluların sekse düşkün olduklarına şahit oldum. Çünkü bir sokak tamamen seks gücünü artırıcı yiyeceklere ayrılmıştı. Dükkánların içindeki kalabalıklara bakılırsa, bu dükkánların satışları oldukça iyiydi.
EMEKLİ KUŞÇULAR
Vitrinlerde sergilenen seks gücünü artıran gıdaların başında, köpek balığı yüzgeci yeralıyordu. Hemen her dükkán vitrinini çeşitli büyüklükteki yüzgeçlerle süslemişti. Onu takip eden gıdaları şöyle sıralamak mümkündü: Denizatı, ayı penisi, geyik bacağı kemiği, çeşitli boynuzlar, her derde deva olan ginseng kökü ve ne olduklarını öğrenemediğim onlarca madde.
Rehberim ‘Kuş Pazarı’na gidelim deyince önce ‘vakit kaybı’ diye düşündüm. Çünkü orayı, İstanbul'da Mısır Çarşısı'ndaki kuş pazarının benzeri zannettim. Gittiğim de ise öyle olmadığını gördüm. Kuş Pazarı'ndaki ağaç dallarına, birer küçük kafes asılıydı. Her kafesin altında da yaşlıca bir Çinli duruyordu. Burada kuş beslemek, emeklilerin en baş uğraşıydı. Sabahın erken saatinde kafesini kapıp pazara gelen emekliler, birbirlerine kuşlarının ötüşlerini dinletiyorlardı. Kuşları onlar için övünç kaynağı idi. Bütün gün kuş üzerine konuşuyor, akşam oluncada kafeslerini yüklenip, bir sonraki gün buluşmak üzere evlerine dönüyorlardı. Kuş serenadları arasında geçen emeklilik yıllarının keyifli olabileceğini düşündüm. İleriki yaşlarımda böyle bir hobi edinmeye karar verdim. Daha sonra Tung Choi Caddesi'ndeki ‘Ladies Market’e gittim. Burada tam bir Mahmut Paşa görüntüsü ile karşılaştım. Market uzunca bir cadde üstünde kurulmuştu ve yüzlerce tezgáh arasında, binlerce insan gidip geliyordu.
FALCILIK İYİ MESLEK
Bu tezgáhlarda aranan herşeyi bulmak mümkündü. En çok rağbet görenler de, ünlü markaların asıllarından ayırt edilemeyen taklitleriydi. Rehberimin söylediğine göre, burada istenilen fiyatın yarısına inilinceye kadar pazarlık yapmak gerekiyordu.
Geceleri ise Temple Caddesi'nde, ‘Night Market’ adı altında bir başka pazar kuruluyordu. Burada da çok ucuza bir çok şeyi almak mümkündü. Tezgáhlar arasında dolaşırken, bir duvarın dibine sıralanmış falcılar dikkatimi çekti. 50-60 falcı küçük masalarının başında, müşterilerin ellerine bakıp onlara gelecekten haberler veriyorlardı. Gördüğüm kadarı ile burada falcılık para eden bir meslekti. Çünkü bütün masalar dolmuş, hatta bazılarının önünde kuyruklar bile oluşmuştu.
Satranç oynayanlar, değişik makyajları ile ortalıkta dolaşanlar, şarkı söyleyen emekli sanatçılar, ‘Night Market’e renk katıyordu. Küçük lokantaları, değişik insan tipleri, çığırtkanları, kalabalığı ile burası kentin en renkli bölümlerinden biriydi.
Hong Konglular gırtlağına düşkün insanlara benziyordu. Çünkü kentte irili ufaklı tam 30 bin restoran vardı ve hepsi dolup taşıyordu. Ayrıca önünde kuyruklar oluşan Mc Donald'lar ve pizzacılar, bu sayıya dahil değildi. Bence Çin mutfağının bunca zengin çeşit sunmasının nedenleri arasında, yoksulluk yüzünden her şeyin yenmesi ve denizin sunduğu yüzlerce olanak yatıyordu. Bir de dinsel yasaklamaların olmaması da önemli rol oynuyordu.
Hong Kong gezisi sırasında oldukça iyi lokantalarda yemek yeme olanağı buldum. Özellikle Kanton mutfağının en lezzetli örneklerini tattım. Örneğin Hong Kong Adası'nda, Wellington Caddesi'ndeki Yung Kee adlı restoranda yediğim ördeğin tadını hálá unutamadım. Eğer Hong Kong'a yolunuz düşerse, 1942'den beri Pekin Ördeği kızartan bu ünlü lokantaya mutlaka gitmenizi öneririm. Ayrıca Kowloon'da, Hillwood Caddesindeki Tai Woo adındaki deniz mahsulleri lokantasın da, denizin derinliklerindeki garip yaratıkların tadına baktım. Ve ‘denizden babam çıksa yerim’ deyişinin tam Çinlilere göre olduğuna karar verdim.
Uzakdoğu'daki bu Batılı kente yaptığım yolculuğu anlatan yazımı, bir kaç rakamla bitirmek istiyorum. Hong Kong'a gelen turist sayısı 1957 yılında 50 bin iken, bu sayı 2000 yılında tam 13 milyon olmuş. Bu turistlerin bıraktıkları para ise 9 milyar doları bulmuş. 2001 yılında ise gelen turist sayısı 11 milyon, giren para miktarı ise 6 milyar dolar civarında.
Hong Kong'u kıskandım. Tarih, coğrafya, kültür fakiri olan bu kent bu kadar para kazanırken, dünyanın en önemli kenti İstanbul'u dünyaya açamamız, onu yeteri kadar tanıtamamış olmamız yüreğimi sızlattı.