14 saatte, yorulmadan Foça

Gazete ve dergilerin gezi köşelerinde yayımlanan, bir kentin 12-24-36 saatte nasıl gezileceğini anlatan yazıları kesip biriktirir misiniz? Eğer bu yazılarla keşfe çıkarsanız, akşama kadar koşturur, genellikle yorgunluktan bitersiniz. Mekanik dolaşmadır bunlar. Kentin ruhuyla tanışamaz, görüp yaşayamazsınız. Geçen hafta Foça’daydım. New York Times’a nazire yapıp, bize bu üslupta bir tur planladım. Bakalım önerilerimle Foça’yı sevecek misiniz?

Haberin Devamı

09.00
Bülbül Yuvası’nda manzaralı kahvaltı: Bülbül Yuvası adlı butik otelin, deniz manzaralı terasında açık büfeye yanaşıp, tabağınızı lezzetli yiyeceklerle doldurun: Mevsim otlarıyla yapılmış kol böreği, yörenin peynirleri, özellikle kaşar loru ve İzmir deri tulumu. Kırma yeşil ve siyah sele zeytini. Küçük parmak inceliğinde zeytinyağlı sarma. 4-5 mevsim otunun üstüne kırılmış yumurta. Tereyağı ve kaymak ile birlikte uzun süre kaynatılarak elde edilen “Tartı”. Ve reçeller: Karabaşotu, taze ceviz, katırtırnağı, turunç kabuğu, incir, kırmızı şalgam, acı biber, yeşil zeytin… Üstüne limonata ve bol manzara...

10.00
Bankta keyif: Kıyıya inip temposu düşük bir kültür yürüyüşü yapın. Durup tekneleri inceleyin, tepeleri işgal etmeye başlayan evlere küfür edin. Buruna yaklaşıp, Küçük Deniz’e dönmeden önce, gölgelik bir yerde, bir banka oturun. Ve düşünün: Foça’nın tarihi 1275’e uzanıyor. O tarihte Cenevizli iki tüccar kardeşe verilmiş. Zaccaria Kardeşlerin amacı, yarımadadaki şap madenini işlemek. İşe liman inşasıyla başlamışlar. Liman, hızla Foggia Nuova adında zengin bir şehre dönüşmüş. 1455’te Osmanlılar almış.
Yarımada Foça’yı ikiye bölmüş. Siz “Büyük Deniz” tarafındaki banktasınız. Baharda bu kıyıda sessizce akıp giden yaşamı seyretmeye doyum olmaz. Acele etmeyin, güneşin tadını çıkartın. Bu kasabanın geçmişte, delişmen denizcilerin yuvası olduğu hiç aklınıza gelir miydi? John Freely’nin “Türkiye Uygarlıklar Rehberi”nde yazdığına göre, Foça, Yunan dünyasında, denizaşırı kolonileştirme yolculuklarına çıkan ilk kentlerden birisiymiş. MÖ 8’inci yüzyılın ortalarında, Amisos’ta (Samsun) bir koloni kurmuşlar. 50 kürekli kadırgalarla bugünkü Marsilya’ya ulaşmışlar. Oradan bugünkü Nice ve Antibes’in, Korsika’daki Alalia’nın, İber yarımadasında Cadiz’e yakın Tartassos’un temelini atmışlar. Yazar Kemal Anadol kitabı Büyük Ayrılık’ta, 1900’lü yılların Eski Foça’sını şöyle anlatır: “Kale Burnu ile Fener Burnu’nun çaprazındaki İngiliz Burnu, sanki kollarını birbirlerine uzatarak, eşi emsali bulunmayan bir liman yaratmışlardı. İngiliz Burnu’nun hemen ucunda ve yanındaki iki küçük ada, birer takı gibi duruyorlardı. Biraz ötedeki İncir Adası ile hemen arkasındaki Oğlak Adası, ağzını kapattıkları koyu çırpıntısız bir göle dönüştürmüşlerdi. İngiliz Burnu’nun arkasında, büyük Orak Adası ile daha gerilerde duran Metelik ve Hayırsız adaları manzarayı tamamlıyorlardı. Adalar, Foça’nın karşısında demir atmış gemilere benzer. Onlar, bu antik kenti düşmanlar, rüzgarlar ve dalgalardan korumakla görevlendirilmişlerdi sanki...”
Bu bilgiler sizi sıktıysa banktan kalkıp biraz yürüyebilirsiniz. Sıra, burunu dönüp, Küçük Deniz tarafında biraz dolaşmakta. Ama önce, limanın kıyısındaki kahvelerden birinde bir çay içmenizi önereceğim. Önünüzde balıkçı teknelerini göreceksiniz. Geç gelen balıkçılar hâlâ ağlarını temizliyor. Herbirin başında birkaç kedi bekliyordur. Üşenmeyin, birkaç fotoğraf çekin.

Haberin Devamı

12.30
Rakı mı, ayran mı: Yaşamın tadı leziz yemeklerle çıkar. Liman çevresinde bir lokanta seçin. Ne mi yiyeceksiniz? Tabii ki Ege’nin mevsim otlarından yapılan yemekleri. Aman tıka basa doymayın, akşama yer kalsın. Kazayağı, ebegümeci, fava, enginar... Hepsinin tam mevsimi. Sıcak yemek için kuzuetli Arapsaçı veya Şevketi Bostan önereceğim. Yanında yeni milli içkimiz ayran ya da milli takımdan ihraç edilen rakı... Ege otlarına en çok rakı yakışır. Kitaplarda, 1900’lü yılların başında Foça’da tam 16 şarap, rakı fabrikasının bulunduğu belirtilir. 46 meyhanesinin her gece tıklım tıklım dolu olduğu söylenir. Yemek sonrasında iki önerim var: Odanızda şekerleme ya da Foça sokaklarında keşif. Dilerseniz uykuyu seçip, keşfi ikindi vaktine bırakabilirsiniz.

Haberin Devamı

14.30
Aylak gezintiler: Kimi onarılmış, kimi yıkılmak üzere olan taş evlerin süslediği sessiz ara sokakların güzelliğine hayran kalacaksınız. O güzelim evlerin duvarlarında, geçmişin çok kültürlü yaşamından izler göreceksiniz.
Kentin altı ve çevresi, antik dönemden kalma, gün yüzüne çıkmamış eserlerle dolu. Kazıların uzun sürmesinin, sponsorların hevesini kaçırdığı söylenir. Para olmayınca da, maceracı denizcilerden kalma eserler gün yüzüne çıkarılamamıştır. Foça’nın tamamı SİT alanıdır ve bu da Foçalı’lara hayatı zehir eder. Ne evlerini onarabilirler, ne alt yapı için bir girişimde bulunabilirler.
Bu nedenle kasabaya kimse yatırım yapmak istemez. O güzelim taş evlerin çoğu kaderine terk edilmiştir. Aslına uygun onarmak bir servet istediği için, kimse buna teşebbüs edemez.
Yalı boyuna çıkıp bir bankta soluklanın. Burası İzmir’in Kordon Boyu’na ne kadar benziyor değil mi? Taş binaların çoğu onarılmış. Bunlar İzmir’de yaşayan zengin Türklerin, Fransız, İtalyan Levantenlerin yazlıklarıydı. Şimdi onların mirasçıları veya bugünün varlıklıları oturuyor.
Eski Foça’da görülecek yerler bu kadar. Yeni mahallelerde görünecek pek bir şey yok. Apartmanlar sıralanmış. İsterseniz tepedeki değirmenlere de çıkabilirsiniz. Tepeden Foça çok güzel görünür. Güneşin batışı da en güzel değirmenlerin yanından seyredilir.

Haberin Devamı

18.00
Akşam yemeği: Gördünüz mü, zaman su gibi aktı gitti. Koşturmadan, sakin, keyifli bir gezinti oldu. Günü nerede mi noktalayacaksınız? Tabii ki Küçük Deniz’in kıyısındaki Celep’in Yeri’nde. Patron, Selanik göçmenidir. Uzun yıllar celeplik yapmıştır. İsterseniz güneş batımının keyfini çıkarttıktan sonra yemeğe başlayın. Balıkçı tekneleri taker taker gelmeye başladı bile. Biraz sonra plastik leğenlerde barbunyalar, çipuralar, levrekler su sıçratmaya başlayacak.
Balıkçılar, kendilerine ayırdıklarını seyyar ocakların üstündeki tavalara attılar bile. Kokuları duyuyor musunuz? Biraz sonra tüm Foça balık kokacak. Bu saatte tüm Ege adalarında olduğu gibi. Güneş, Karaburun Yarımadası’nı turuncuya boyamaya başladı bile. Yemek vakti geldi nihayet. Önce içeri girip, mezeleri seçmelisiniz. Biraz turp otu, biraz radika, kazayağı, ısırganotu da iyi olur. Üstlerine sarımsaklı, zeytinyağlı, limonlu sosu bol dökmelirini tembihleyin. Biraz fava ama soğanlı olsun, enginarı unutmayalım. İki dilim de beyaz peynir. Are sıcak olarak kalamar ve ahtapot ızgara ısmarlayın. Üç tane de taş barbunu tavaya attırırsanız iyi olur.
Hangi rakıyı tercih edersiniz?.. Sağlığınıza… Dedim ya, Foça’da insan huzur bulur, ömrü uzar. Dönerken Bağarası Köyü’ne uğramayı ihmal etmeyin.
İyi geceler.

Yazarın Tüm Yazıları