10 şehirden denizli, lezzetli, manzaralı bayram rotaları

Bayramla birlikte sıcaklar daha da insafa gelecek. Türkiye’nin yazlık mekanlarında en güzel günler başlıyor. Onun için kısa da olsa bu tatili değerlendirmekte yarar var. Tatili sadece denize girmekle kısıtlamayın. İzleyeceğiniz ilginç rotalar da yaşam pilinizi şarj etmenize yardımcı olacaktır.

Haberin Devamı

ÇANAKKALE / BALIKESİR

Edremit Körfezi’nde İda’nın sesini dinleyin, Ege’yle kucaklaşın

Şeker Bayramı’nda önereceğim yerlerden biri, Edremit Körfezi olacak. Assos’tan başlayıp, tüm körfezi saran tatil beldeleri Küçükkuyu, Akçay, Edremit, Ören, sizi Ege’nin masmavi sularıyla kucaklayacak. Denizin yanı sıra doğal ve tarihi güzellikler de sunacak. Örneğin Assos’un antik limanını mutlaka görmek gerekir. Assos’tan sonra yine kıyı yolundan Küçükkuyu istikametine doğru gidip, tanrıların sığınağı İda (Kaz) Dağları ile kucaklaşabilirsiniz. Burada Zeus’un Troya Savaşını izlediği tepede bin pınarlı İda’nın sesini dinleyebilir, Sarıkız Zirvesi’ni ve Tahtakuşlar Köyü’ndeki Etnografya Müzesi’ni gezebilirsiniz.
Sonra soluğu, Türkiye’nin en lezzetli zeytinyağlarının üretildiği Ayvalık’ta alabilirsiniz. Burada eski Ayvalık’ın dar sokaklarında gezinmenizi, Cunda Adası’nda eski Rum evlerinin süslediği sokakları ve Taksiyarhis Kilisesi’ni görmenizi öneririm. Bir de Ayvalık’ın en yüksek yeri olan Şeytan Tepesi’ne çıkıp, oradan adalara bakarak güneşi batırmayı ihmal etmeyin.
Ayvalık’ın ünlü plajlarında da denizin keyfini çıkarabilirsiniz.
Bayram tatilini daha da güneyde geçirmek isterseniz, size önereceğim en doğru adres Foça olacaktır. Yüz yıllar öncesinin önemli limanı olan çok kültürlü Foça, tadına doyum olunmayan küçük ilçelerden biridir. Kordonboyu’nda yürürken göreceğiniz eski taş binalar sizi kendisine çekecektir. Ayrıca pırıl pırıl deniz sizi yaz sıcağının öfkesinden kurtaracaktır.

Haberin Devamı

KAPIDAĞI’NDAN MARMARA

Sakin bir bayram tatili geçirmek niyetindeyseniz, Balıkesir kıyılarında, Marmara Denizi’nin güzel yarımadası Kapıdağı size ilginç olanaklar sunuyor. Bu gezide Erdek’teki otellerden birinde konaklayabilirsiniz. Gözlerden uzakta kalmış Kapıdağı Yarımadası’nda yapacağınız gezide göreceğiniz güzellikler sizi şaşırtacak. Önce Ocaklı - Narlı istikametine direksiyon kıracaksınız. Marmara kıyılarını izleyen bu yol, tablo gibi güzel manzaralar sunuyor. Kıyısıdaki balıkçı köyleri Narlı, İlhan, Doğanlar, Turan, Ormanlı, Ballıpınar, Çayağazı, Çakıllı, Karşıyaka ve Hamamlı’yı dolaşıp turu tamamlayacaksınız. Bu turunuzda size bir yanda mavi Marmara, diğer yanda ise tepeleri süsleyen çiçekler, çam ağaçları eşlik edecek. Kıyıdaki köylerde küçük balıkçı lokantalarında taze balıkla karnınızı doyurmak mümkün. Ayrıca birbirinden güzel kumsallarda denizin tadını da çıkartırsınız.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea7b35f018fbb8f882c7e3

LEZZET DURAKLARI
Celep’in Yeri’nde taze balık, Taş Kahve’de Ayvalık tostu

Edremit’ten geçerken zeytin ve sepet peyniri almayı ihmal etmeyin. Ayrıca ilçenin en eski lezzet durağı olan Cumhuriyet Lokantası’nda kendinize bir ziyafet çekmeyi unutmayın. Kaz Dağları’nda, Çamlıbel’deki Zeytinbağı Oteli’nde, Erhan Şeker’in yöre otlarından pişirdiği yemeklerin lezzetini unutamayacağınızı söyleyebilirim. Ayvalık Cunda sahilindeki lokantalar, meze konusunda adeta birbirleriyle yarışır. Taş Kahve’nin önüne oturup, teneke tulumuyla yapılmış “Ayvalık tostu”nu yememek olmaz. Ayrılmadan bagajınıza küçük bir teneke sızma zeytinyağı koyun. Eski Foça’da ise Celep’in Yeri’nde en taze balıkları ve mezeleri yiyeceğinizden emin olabilirsiniz.

Haberin Devamı

BURSA/BOLU/SAKARYA

Yeşilin bağrında, denizsiz tatil

Denizden uzak alternatif rotanın başlangıç noktası olarak İznik Gölü’nü seçtim. Eski adı Nikaia olan İznik, gerek Selçuklu, Bizans gerekse Osmanlı döneminde önemli bir kentti. Burada görülecek ve gezilecek çok yer olduğu için hızlı davranmak zorundasınız. Çünkü rotamız bir hayli uzun. Önce ilçenin ortasında, Hıristiyanlık aleminde çok önemli kararların alındığı Ayasofya Kilisesi’ni gezmenizi öneririm. Sonra sırasıyla Hacı Özbek Camii, Süleyman Paşa Medresesi, minaresi çinilerle kaplı olan Yeşil Cami, Nilüfer Hatun İmareti, İznik Müzesi, surların antik kapıları görülebilir.
Sonra direksiyonu Pamukova’ya doğru kırıp, Çerkesli, Mekece, Bayat, Kozan, Bozören köylerini geçip, Adapazarı’nın Geyve ilçesine varacak, buradan Taraklı istikametine sapacaksınız. Kah ovadan kah tepelerden kah kiraz ormanlarından geçen düzgün otoyol sizi güzel görüntülerin içinden aşırıp, eski bir Osmanlı kasabası olan Taraklı’ya götürecek. Eski ahşap evlerin arasında dolaşırken, kendinizi zaman tünelinden geriye gitmiş gibi hissedeceksiniz.
Taraklı’dan sonraki durakta Göynük var. “Türbeler Diyarı” olarak da bilinen Göynük, eski bir Osmanlı yerleşimi. Fatih’in hocası Akşemseddin’in türbesi burada. Bazıları onarılmış, bazıları yılların insafına bırakılmış eski evler Göynük’ün süsleri. İlçenin zirvesinde ise Zafer Kulesi yer alıyor. İlçede dolaştıktan sonra, biraz ilerideki Sünnet Gölü’nün kıyısında yorgunluk atabilirsiniz.
Sonra Hacımusalar, Çavuşderesi üstünden Mudurnu’ya varacaksınız. Burası da eski bir yerleşim. Çay kıyısına sırlanmış yorgun Mudurnu evleri, size buradaki geçmiş yaşamlar hakkında önemli ipuçları sunacak. Mudurnu’dan sonra Nallıhan’a yöneleceksiniz. Trafiği az, yeşilliği fazla olan bu yol sizi önce Nallıhan’dan geçirecek, sonra Sarıyar Barajı’nın kıyısına getirecek. Buradaki
Kuş Cenneti’nde değişik türden kuşları izleme fırsatını bulabilirsiniz. İsterseniz geziyi burada noktalayabilirsiniz.
Eğer devam etmeye niyetlenirseniz, bir sonraki durağın Beypazarı olacağını söyleyebilirim.

Haberin Devamı

LEZZET DURAKLARI
İznik’te yayın şiş Göynük’te keşli erişte

İznik Gölü’nün kıyısındaki lokantalarda, gölden veya Sakarya Nehri’nden tutulan sazan tavanın ve yayın şişin tadını kolay kolay unutamayacaksınız. Göynük’te, Sünnet Gölü’nün kıyısındaki tesislerde, keşli cevizli ev eriştesi, süzme yoğurt ve kızılcık tarhanası yemenizi öneririm. Ayrıca tarhana, keş ve erişte almayı da ihmal etmeyin. Mudurnu’nun Saray Helvası’nın çok lezzetli olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Eşe dosta hediye emek için bagaja birkaç kutu koymakta yarar var.

AFYON/ISPARTA/KONYA

Hoyran’dan Beyşehir’e altı göl

Eğer kısa bayram tatilini kum, deniz, güneş üçlüsü yerine ilginç yerleri görerek geçirmek, otomobille seyahat etmek isterseniz, önereceğim rota hoşunuza gidecektir. Bu rotanın başlangıç yeri Afyon. Kentin zirvesindeki kaleyi gezerek yolculuğu başlatabilirsiniz. Sonra güneye yönelip bir zamanlar Bizans’ın mermer ocağı olan Şuhut’u geçince Eğirdir Gölü’nün küçük çanağı Hoyran Gölü’ne varacaksınız. Bu yola girdikten sonra fotoğraf makinenizi hazırda tutun, çünkü çok güzel manzaralarla karşılaşacaksınız. Yol yedi renkli Eğirdir Gölü’nün kıyısından kah tırmanacak, kah göl hizasına inecek ve sizi Eğirdir ilçesine ulaştıracak.
Eğirdir gelişmiş, derli toplu bir yerleşim. Burada Selçuklu Medresesi’ni, Hızır Bey Camii’ni, Yeşilada’daki Ayastafonos Kilisesi’ni gezebilirsiniz. Antalya yolu üstündeki küçük Kovada Gölü’nün bulunduğu milli parkta, orman parkurunda yürüyüş yapıp, bisiklete binebilirsiniz. Park kamp kurmak için de ideal. Daha sonra Çandırlı istikametine gidin, burada Yazılı Kanyon’un vahşi güzelliğiyle karşılaşacaksınız. Karacabey Baraj Gölü’nün sunduğu güzellikler de sizi sarıp sarmalayacak.
Buradan tekrar geldiğiniz istikamete doğru döneceksiniz. Sütçüler, Ayvalı, Aksu, Yenişarbademli üstünden Türkiye’nin üçüncü büyük gölü Beyşehir’e
varacaksınız. Burası Eğirdir gibi kendini çok ele vermiyor. Sazlıkları aşıp gölün
kıyısına ulaşabilmek için epey dönüp dolaşmanız gerekecek. Alaeddin Keykubat döneminde bölgenin en önemli şehirlerinden biri olan Beyşehir ilçeden çok büyük bir kenti andırıyor. Burada Eşrefoğlu Camii
görülmesi gerekli tarihi eserlerden en önemlisi. Diğer görülecek yerleri ise şöyle sıralamak mümkün: İsmail Aka Medresesi, Taş Medrese, Demirli Mescit ve Köşk Köyü Mesciti.

Haberin Devamı

HOCA’NIN TÜRBESİ

Beyşehir’den sonra gölün doğu kıyısından, Şarkikaraağaç istikametine doğru direksiyon kıracaksınız. Yol sizi Yalvaç’a kadar götürecek. Burada Kral Birinci Antiokhos’un kurduğu antik kentin görkemli görüntüsü sizleri şaşırtacak.
Yalvaç’tan ayrılınca güneye Kuyucak yönüne ilerlediğinizde Bağkonak sapağında karşınıza Isparta-Akşehir karayolu çıkacak. Akşehir’e vardığınızda önce Nasrettin Hoca’nın türbesini ziyaret etmek gerekir. İlçenin arka sokaklarında eski sokaklarında, bu sokakları süsleyen eski evlerin arasında dolaşabilirsiniz. Burada 1510’da yapılan İmaret Camii, 1213 tarihli Ulu Camii, önemli bir Selçuk yapısı olan Taş Medrese görülmesi gereken yerler arasında. Hoca’nın maya çaldığı Akşehir Gölü’nün kıyısına ulaşmak, yakından görmek oldukça zor. Eğer patika yollardan birisini bulabilirseniz şansınızı deneyin.
Rotanın son gölü Eber. Kuzeybatıya yönelip Konya Otoyolu’ndan Sultandağı’na, buradan Ortakarabağ köyüne ulaşmanız gerekiyor. Köyün içinden geçerken mutlaka yolu sorun. Şansınız varsa çevrede ilginç kareler yakalayabilirsiniz.
(Mehmet Yaşin’in yolda lezzet önerilerini Twitter’dan takip edebilirsiniz. @lezzetci)

LEZZET DURAKLARI
Afyon’da vişneli ekmek kadayıfı, Eğirdir Gölü’nde levrek böreği

Bu rota, görüntü olarak sunduğu zenginlikleri yeme içme konusunda pek sunmuyor. Afyon’da kaymaklı sade ve vişneli ekmek kadayıfı, sucuk döneri yiyebilirsiniz. Eğer sucuğu seviyorsanız Afyon’dan birkaç kangal almayı ihmal etmeyin. Eğirdir Gölü’nün kıyısındaki lokantalarda ise levrek böreği ve sazan tava yemenizi öneririm. Beyşehir’de Konya’nın damakları çatlatacak kadar lezzetli etli ekmeğini bulmanız mümkün.

İZMİR / MANİSA

Menderes Ovası’ndan Bozdağlar’ın eteklerine

Benim gibi tat peşinde koşturmayı sevenlerdenseniz, bayram tatilinde size lezzetli duraklara uğrayan bir yolculuk önereceğim. İzmir’den Selçuk’a gelirken, Selçuk girişinde Tire’ye doğru sapıp, Küçük Menderes Ovası’ndaki yolculuğunuzu başlatabilirsiniz. Ağaçlı, yeşil bir yol sizi antik dönemde adı Thyrea olan Tire’ye ulaştıracaktır. Tire, hem Bizans hem de Osmanlı döneminde bölgenin en önemli yerleşim yerlerinden biriydi. Burada gezeceğiniz tarihi yapıları şöyle sıralayabilirim: Yahşi Bey Camii, Ulu Camii, Bedesten, Neşetoğlu Konağı. Ayrıca eski sokakları, unutulmaya yüz tutan sanatların hâlâ icra edildiği çarşıyı mutlaka gezmek gerekir. Salı ve cuma günleri kurulan pazar yeri de ilginç görüntüler sunar.
Tire’den sonra, Ödemiş’te bir tur atıp, 8 kilometre ötedeki Birgi’ye ulaşacaksınız. Köyün geçmişi Bizans’a dayanır. En önemli iki eseri Ulu Camii ile Çakır Ağa Konağı’dır. Ayrıca dere boyuna sıralanmış taş evler görülmeye değer.
Birgi’den sonra, Salihli istikametine doğru Bozdağ tırmanışı başlar. Virajlı yoldan yedi kilometre ilerledikten sonra, görüntüye giren Gölcük sizi kendine davet edecektir. Yolu biraz uzatıp göle doğru sapın, pişman olmazsınız.

ALTIN SARDES

Gölü çepeçevre dolaşıp tekrar Bozdağlar’a dönüp şaşırtıcı manzaraları aştıktan sonra Salihli’ye doğru ineceksiniz. Burada Lydia’nın başkenti “Altın Sardes” sizi bekliyor. Kent kalıntıları, muhteşem Gymnasion, Artemis ve Kybele tapınakları, Sardes Sinagogu sizi şaşkınlığa uğratacak.
Sart kalıntılarını gezdikten sonra, direksiyonu Akhisar istikametine doru kıracaksınız. Bu yol sizi, adını Lydia krallarına ait tümülüslerden alan “Bin Tepe” adlı bölgeye götürecek. Göreceğiniz her yükseltinin bir kral mezarı olduğunu unutmayın. Bunların içinde en büyük olanı, 355 metre çapında ve 73 metre yüksekliğindeki Alyattes’in mezarı. Herodotos bu tümülüsü: “Mısır ve Babil’deki anıtlar bir yana, öyle bir anıt varır ki, bilinen bütün öbürlerini aşar” diye tanımlar. Yolunuz Marmara Gölü’nün, yeşil tarlaların ve kral mezarlarının arasından geçip Akhisar’a ulaşır. Buradan sonra “evli evine köylü köyüne” misali dileyen dilediği istikamete doğru direksiyonunu kırabilir.

LEZZET DURAKLARI

Tire’nin Kaplan Köyü’ne tırmanıp, Kaplan Restoran’a (Lütfü ve Hürmüz’ün yeri) giderseniz, otlardan yapılmış çok lezzetli yemekler yiyebilirsiniz. Mönü otlarla kısıtlı değil, keşkek, Tire Kebabı da ihmal edilmeyecek tatlar. Tire’nin sucuğu, tatlı lor peyniri de lezzetlidir. Bagajda bunlara yer açmanız gerekir. Ödemiş’in “Yağlı Kebabı”nın mutlaka tadına bakmalısınız. Bu muhteşem lezzeti uzun süre unutamayacaksınız. Birgi girişindeki Birgi Lezzet Durağı’nda ekmek dolması yiyebilirsiniz. Salihli’nin meşe kömüründe pişirilen “Odun Köftesi” dillere destandır. Gölmarmara’nın çıkışındaki lokantalarda taze göl balıklarını tadabilirsiniz.

Dört günlük kaçamak için üç kıtadan beş şehir

Saffet EMRE TONGUÇ

Şeker Bayramı’nda uzun yolculuktan kaçınanlara Datça’nın yanı başındaki Sömbeki’yi, düş gücünü kışkırtmak isteyenlere Valencia’yı, sıcaktan bunalanlara Bergen ve San Francisco’yu öneriyorum. Kaşif ruhlu gezginler Buhara’ya kadar uzanabilir.

/images/100/0x0/55ea7b35f018fbb8f882c7e5

Hayal gücü zengin İspanyol

Akdeniz kıyısındaki Valencia enteresan bir İspanyol şehri. İlk bakışta beton blokların istilasındaki sıradan bir yerleşim. Tarihi bölgesine ve fütüristik “Ciutat de les Arts i de les Ciencies” isimli komplekse gittiğinizde fikriniz değişiyor. Avrupa’nın güzel kentlerinden birinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Comunidad Valenciana özerk bölgesinin başkenti geçmişte Latince güç, kuvvet anlamına gelen “Valentia” ismini taşırmış.
Trenle Barselona’ya üç, Madrid’e ise 1.5 saat mesafedeki şehri yürüyerek keşfedebilirsiniz. Tarihi sokakları keşfetmek size büyük keyif verecek. Yapımına 1262’de başlanan katedralin olduğu Kraliçe Meydanı’na (Plaza de la Reina) gidin. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki son yemeğinde kullandığı söylenen kutsal kase de bu katedralde. Binanın yapımı çok uzun sürdüğü için üç kapısı farklı dönemlere ait. Biri gotik, diğeri romanesk, üçüncüsü ise barok üslupta. 1238’de bir zafer takı gibi inşa edilen Torres de Serranos, Gotik mimarinin güzel örneklerinden. Bu görkemli kuleler şehri korumak için yapılmış. La Lonja ise 1482 - 1498 arasında şehre kazandırılan Geç Gotik dönemin görkemli eserlerinden. Sarmal kolonlarıyla ünlü, muhteşem bina geçmişte tüccarların mekanıydı. Bugün UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. İlk katı çok gösterişli dekore edilmiş Palau de la Generalitat, Valencia hükümetinin binası. 17’nci yüzyıldan kalma bir kilise olan Basilica de la Virgen de los Desamparados (Terkedilenlerin Meryemi) ise şehirde keşfedilmesi gereken diğer eserlerden.

GÖZ ŞEKLİNDEKİ BİNA

Ciutat de les Arts i de les Ciencies (Sanat ve Bilim Şehri) isimli kompleks tam bir modern zaman harikası. Santiago Calatrava dehasını konuşturmuş, Félix Candela ile mimariye apayrı bir yorum getirmiş. 1996 Temmuzu’nda başlamış, bölüm bölüm bitirilmiş. Avrupa’nın bu en büyük şehir kompleksi 36 hektarlık alana yayılmış ve öğrenmeyi eğlenceli hale getirmek amacıyla inşa edilmiş. Kompleks beş bölümden oluşuyor. L’Hemisfèric’in içinde bir Imax sinema merkezi ve planetaryum bulunuyor. Bina göz şeklinde yapılmış, yaklaşık 13 bin metrekarelik alanı kaplıyor. Veliaht Prens Felipe’ye ithaf edilmiş Museu de les Ciencies Principe Felipe ise bilim ve teknoloji düşkünleri için adeta oyun alanı. İnteraktif müzede eserlere dokunmak serbest. L’Oceanografic büyük bir akvaryum olarak hizmet veriyor. 9 tanktaki 42 milyon litre suda, 500 cinsten 45 bin deniz canlısı yaşıyor. Palau de les Arts Reina Sofia (Kraliçe Sofia Sanat Sarayı) sahne ve gösteri sanatları için kullanılıyor. L’Umbracle ise heykellerle süslenmiş büyük bir bahçe.

BARLAR CARMEN’DE, DİSKOLAR ÜNİVERSİTE ÇEVRESİNDE

Valencia’da konaklamak için Plaça del Ajuntament ve Plaça del Mercat ideal yerler. Şehirde 200’ün üzerinde türde pilav bulunuyor, en ünlüleri doğum yeri Valencia olan “paella”. Şehrin bar ve pubları Carmen bölgesinde, diskolar ise üniversite civarında. Metroyla merkezin doğusundaki El Cabanal, La Malvarrosa ve Las Arenas plajlarına gidip denizin tadını çıkarabilirsiniz. Sahildeki marina da çok güzel. Barselona ve Madrid kadar popüler olmasa da Valencia hoş, sürprizli bir şehir. Güzel anılarla ayrılıyorsunuz.

SAN FRANCISCO

Dikkat, kalbinizi çalabilir

San Francisco bence dünyanın en güzel şehirlerinden. Douglas Cross haksız sayılmaz. Zaten sözlerini yazdığı ünlü şarkı “I left my heart in San Francisco / Kalbimi San Francisco’da bıraktım” kentle bütünleşmiş. Her sene milyonlarca turist görkemi hafıya kazınan bu şehirde bırakıyor kalbini, benim gibi. “En muhteşem karmaşa” diye tanımladığım İstanbul’u sevenlerdenseniz, bir benzeri Pasifik kıyılarında sizi bekliyor. San Francisco, pek çok açıdan İstanbul’u andırıyor.

AĞUSTOSTA ORTALAMA SICAKLIK 18 DERECE

Adını Assisi’li Aziz Francis’ten almış. Tarihini 1850’lerdeki “Altına Hücum” dönemi belirlemiş. Nüfus iki senede 900 kişiden 50 bine çıkmış. Şimdi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri.
Kısa ismiyle SF, dünyanın yegane doğal klimalı şehri. Mark Twain’in sevdiğim bir lafı var: “Hayatımın en soğuk kışını bir SF yazında yaşadım!” Aklınızda olsun ağustosta ortalama sıcaklık 18 derece ve akşamlar hep serin, hatta dondurucu.
Şehrin iki sembolü var: 260 metre yüksekliğindeki tepesi üçgen Transamerica binası ve tramvay. Yokuşu bol şehirde 1873’te başlamış tramvay seferleri. 1906’daki 8.2 şiddetindeki depremden önce 600 tramvay varmış. 1947’de kaldırmaya kalkmışlar, kamuoyu tepki verince 25 kilometre uzunluğunda üç hat kalmış.

/images/100/0x0/55ea7b35f018fbb8f882c7e7

ESKİ LİMAN ŞİMDİ EĞLENCE MERKEZİ

1903’te Theodor Roosevelt tarafından dikilen 30 metrelik granitin süslediği Union Meydanı butik, sanat galerileri, antikacılar ve büyük mağazalarla çevrili. Şehrin limanı 1950’lerden sonra Oakland’a taşınınca, Fisherman’s Wharf’taki eski binaları turistik amaçlarla değerlendirmişler. 45 numaralı rıhtımda, ayakta deniz ürünleri atıştırabilirsiniz. 43,5 numaradan meşhur hapisane adası Alcatraz’a ve körfeze turlar yapılıyor. En popüler rıhtım 39’uncusu. Burada çok sayıda dükkan, restoran var.
Eloğlu bugünkü nüfusu 750 bin olan şehre 1936’da iki katlı Bay Bridge’i yapmış. Köprünün bir katı gidiş, diğeri geliş. Bizdeki Boğaz Köprüsü’nün yapım yılı ise 1973, bugün İstanbul’da yaklaşık 15 milyon kişi yaşıyor! Bay Bridge’in toplam uzunluğu 13,6 kilometre. Tam ortasındaki Treasure Island’dan (Hazine Adası) çok güzel bir SF manzarası var.
Alamo Meydanı’ndaki Viktorya tarzındaki altı tarihi ev “Boyalı Kadınlar” olarak anılıyor. Yakınlarındaki Haight Ashbury ise Çiçek Çocukları’na merkez olmuş geçmişte, bugün mağazaları, kafeleriyle hâlâ modern hippi yaşamına hitap ediyor. Kentin bir başka turistik merkezi Golden Gate. 1937’de yapılan 1280 metrelik köprüde ekvatorun çevresinde üç tur atacak kadar çelik kullanılmış. Yayalara açık. Yakınlarındaki Güzel Sanatlar Sarayı, MOMA (Modern Sanatlar Müzesi) ile birlikte şehrin en güzel müzelerinden.

SÖMBEKİ

Datça’dan tekneyle 30 dakika uzaklıkta

Sömbeki (Simi), Yunanistan’ın Ege’deki 12 Adalar olarak bilinen adalarından biri. Adını Yunan mitolojisindeki Nymph Syme’den alıyor. Eskiden Türkler “sümbek“ isimli küçük teknelerle sünger avcılığı yapıyormuş, Osmanlı döneminde adanın adı Türkçe’ye Sömbeki diye geçmiş. Kanuni zamanında adadan saraya sünger yolluyorlarmış. Tersaneleri de ünlüymüş. Senede 500 tekne yapılıyormuş. Şimdi ise ana gelirleri turizm. Simi diğer Yunan adalarına göre en sıra dışı mimariye sahip. Klasik ada renkleri beyaz ile mavinin tekelinden sıyrılmış, canlı renklere bürünmüş.

KÜÇÜK VE HUZURLU

İki yüzyıl boyunca St. John Şövalyeleri’nin hakimiyetinde kalan Simi’nin ekonomik gelişmesinde konumunun önemi büyük. 1912’den 1945’e kadar İtalyanlar’ın işgal ettiği başkenti Yialos, Neoklasik dönemin bütün güzelliklerine sahip. 2800 sakini ile sessiz ve huzurlu bir yerleşim olan Simi, büyük ün kazanan “Yabancı Damat” dizisine de ev sahipliği yapmıştı. Datça’nın karşısındaki ada, Şövalye Kalesi, Chorio (yukarıda) Simi (limanda) ve şehrin aşağısındaki Yialos gibi bölgelere bölünmüş. Ağaç oymacılığıyla ünlü. Bu geleneksel el sanatının sıra dışı örneklerini görebilirsiniz.

ÇAN KULESİ İZMİR’DEKİ KİLİSEDEN ESİNLENDİ

Adada çok sayıda kilise, manastır yer alıyor: Megali Panayia Kastro, Baş melek Michail Panormiti manastırları ve Megalos Satiras gibi. Panormiti Manastırı’nın çan kulesini İzmir’deki Aya Fotini Kilisesi’nden esinlenerek yapmışlar. Adadaki eski bir konakta Simi Arkeoloji Müzesi bulunuyor. Tarihi mahallesi Chorio’daki müzenin etrafı da çok ilginç. 375 merdiven çıkmaya değiyor.
Adada Türkler de yaşıyor. Simililer cumartesi günleri pazar alışverişi için Datça’ya gidiyor. Siz de bu bayram hızlı bir tekneyle yarım saatte Datça’dan Simi’ye ulaşabilirsiniz.
Adanın en şık restoranı limandaki Manos. Ortam kadar fiyatlar da süper! Komşularından Mythos ise salaş bir balık restoranı ama yemekler gayet lezzetli.

BUHARA

İpek Yolu’ndaki çöl bilgesi

Bir Özbek atasözü “Kainatta iki yol vardır, biri Samanyolu diğeri de İpek Yolu’dur” der. Bugün kervanlardan eser yok, ama rotadaki tüm eserler Özbekistan’da dimdik ayakta. Marko Polo’yu bile etkilemiş Semerkant’ta görkemli anıtlar sizi bekliyor, Buhara’ya vardığınızda ise adeta çarpılıyorsunuz.
2500 YAŞINDA
Buhara zamanın mola verdiği şehirlerden, adı Sanskritçe’de “Budistlerin tapınma yeri”, Farsça’da ise “gurur” anlamına geliyor. 1997’de kuruluşunun 2500’üncü yıldönümü kutlanmış. Cumhurbaşkanı rezidansı Ak Ev şehrin girişinde, onun biraz ilerisinde inancı kalbine nakşettiği için Bahattin Nakşibendi adını alan Nakşibendi şeyhinin türbesi bulunuyor. Şehri 1220’de Moğollar istila etmiş. 14’üncü yüzyılda Timuriler döneminde cami ve medreseler yapılmış. Buhara emirleri Ruslar öncesindeki son yöneticiler olmuş. Geçmişte büyük bir nüfusa sahip Buhara Yahudileri’nin sayısı SSCB’nin dağılmasıyla beraber 1990’larda çok azalmış, şu anda birkaç yüz kişilik bir cemaat var ama mahalleleri ve sinagogları hâlâ duruyor. Kızılkum Çölü’nün ortasındaki vaha olarak geçen şehirdeki kışlık resmi ikametgah olan Ark Kalesi, Yazlık Saray, İsmail Samani Türbesi Buhara’da görülmesi gereken yerler arasında. Kalenin karşısındaki Bolo (Yüksek) Havuz Camii gerçekten muhteşem bir yapı. 47 metre yüksekliğindeki Kalon (Büyük) Minaresi ve civarı şehrin en etkileyici kısmı. Minareyi Özbekistan’ın Mimar Sinan’ı sayılan Usta Bako yapmış.

MİNAREYİ ÇÖLDE FENER GİBİ KULLANDILAR

Bilim adamı İbn-i Sina ve şair Firdevsi’nin de etkilendiği şehre gelen kervanlar yollarını kolay bulsunlar diye minarenin tepesinde geceleri ateş yakılmış. Özbekistan’ı yakıp yıkan Cengiz Han bile kuleyi yıkamamış. 288 kubbeli Kalon Camii’ni Ruslar gübre deposu olarak kullanmışlar. Cuma ve bayram namazları için özellikle bu 10 bin kişilik cami tercih ediliyor. Buradaki meydanda 1536 yılından kalma Mir Arap Medresesi de bulunuyor. Bu medrese Sovyet döneminde kapatılmayan nadir medreselerden biri olmuş. Geçmişte Buhara’da yüz medrese ve burada eğitim gören 10 bin öğrenci varmış. Kalon Minaresi’nin hemen yakınlarında da ilginç bir Kuyumcu Pazarı (Taqi Zargaron) var. Şehirdeki en güzel yapılardan biri Char Minar yani Dört Minare. Medresesi yok olmuş ama dört minareli küçük cami hâlâ duruyor. 1891’de inşa edilen Feyzullah Hocayev evi ise Buhara’nın ara sokaklarına gizlenmiş bir mücevher. İçinde dolaşırken kendinizi Birgi’deki Çakır Ağa Konağı’nda gibi hissediyorsunuz. Şehirde İstanbul Magazini (Mağazası) olarak geçen büyük bir çarşı var.

RÜZGARLA SERİNLİYORLAR

Buhara’da çarşıları dört yol ağzına yapmışlar. İç içe iki kubbeden oluşan yapı tarzı sıcağı geçirmemiş, dört kapı ise rüzgarı çarşılara taşımış. Kapalı ve serin meydanlar yaratmışlar. Buhara’ya da “bin kubbeli şehir” denmiş.
Eskiden Buhara’da 200 civarında havuz varmış. Veba dolayısıyla ortalama ömür 32’ye düşünce Ruslar tüm havuzları kapatmış. Bunlardan şehir merkezindeki Lyabi Havuz halen duruyor.

BERGEN

Güzelliğini Floyen Tepesi’nden seyredin

Bergen bir yarımadada, yedi tepe ve yedi fiyord üzerine kurulmuş. Dar sokakları, küçücük ahşap evleriyle hayallar aleminden bir kare gibi. 320 metre yükseklikteki Floyen Tepesi şehrin en güzel manzaralarından birine sahip. Limandaki finikülerle çıkabilir, yürüyerek ve keyifli sokaklardan geçerek merkeze dönebilirsiniz. Gözünüz daha yükseklerdeyse Ulriksbanen Teleferiği sizi 642 metre yüksekliğindeki Ulriken Tepesi’ne çıkartabilir, oradan da panaromik manzarayı seyredebilirsiniz.

FLAM TRENİNİN İLK İSTASYONU

Bergen keşfetmesi çok kolay bir şehir. Gemilerin yanaştığı limanda sabah kurulan Çiçek ve Balık Pazarı ile bir metropole yetecek kadar mağaza neredeyse yan yana. İki adım attığınızda kendinizi UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Hansa Birliği’nin ahşap evlerinde buluyorsunuz. Alman tüccarların şehrin ekonomisine hakim oldukları dönemde Bryggen bölgesinde yaptırdıkları bu binalar, 18’inci yüzyıla kadar, özellikle balık ticaretinin merkezi olmuş. İyi bir restoran olarak Bolgen og Moi’yi tavsiye ederim. Şehrin en gözde mekanlarından, yemeği lezzetli.
Bergen yakınlarında dünyaca ünlü Flam Treni’nin başlangıç noktası olan Myrdal var. 1944’de açılan hat 866 metrelik rakımdan deniz seviyesine inerken, 20 tünelden geçip 20 kilometre yol kat ediyor. Tren 93 metreden suların döküldüğü Kjos Çağlayanı’nın önünde de duruyor.

NORVEÇ’İN EN UZUN EN DERİN FİYORDU

Flam Treni sizi deniz seviyesine indirdiğinde, tur gemilerinin Norveç Fiyortları’ndaki durağı Flam kasabasına varıyorsunuz. Burası Norveç’in en uzun ve en derin fiyordu olan Sogne. Gemiler 204 kilometrelik fiyordun neredeyse tamamında dolaşıp muhteşem manzaraları size ve kameranıza sunacak. Flam küçük bir yer ama senede 500 bin turist ağırlıyor! Bazı yerlerde 1000 metrelik dağlarla çevrili olan fiyordun üzerinde çok güzel, köyler ve çiftlikler var. Aklınızda olsun, Norveç’te doğayı bozmamak için otoban inşa etmemişler. Yollar hep tek şerit, çok nadiren iki şerite çıkıyor. Bergen’e giderken şemsiyenizi unutmayın, çünkü senenin 275 günü yağmurlu!

Yazarın Tüm Yazıları