Paylaş
Bir yandan kendine ait medyada itibarsızlaştırma, hedef gösterme operasyonu sürerken, diğer yandan da varlığını göstermek için meydanlara çıkanlara karşı yürütülen ağır bir şiddet operasyonu var.
İnsanlar uyduruk delillerle “gizli örgüt kurmakla” suçlanıyorlar.
Bütün bunların bir tek amacı var: Meydanlara çıkıp hak arayanlara gözdağı vermek, iktidarı sorgulamanın önüne geçmek. Ve bunun için de her yolu mubah görüyorlar.
Böyle bir kirli savaşın ayrılmaz parçası faili meçhul cinayetlerle topluma korku salmaktır, memleketimizin güneydoğusunda bunu yıllarca yaşadık.
Protesto gösterileri sırasında meydana gelen can kayıplarının faillerini gizlemek için adeta özel bir çaba var.
Nasıl oluyorsa Ali İsmail Korkmaz sopalarla dövülürken “Sokağa bakan kameranın harddiski bozuk” olabiliyor.
“Bozuktu” denilen kameraların görüntüleri daha sonra ortaya çıkınca anlaşılıyor ki Korkmaz’ı döverek ölümüne yol açanların ellerinde “cop” var!
Polis silahını ateşlerken MOBESE kamerası ağaca dönebiliyor, kimsenin göremediği taşı yargıç keskin gözleriyle bir anda fark edebiliyor.
Gaz fişeklerini hedef gözeterek atan ve insanların kafataslarını parçalayanlar da bulunamıyor.
Halkına karşı kirli savaş yürüten bir hükümetimiz var, gözümüzün önündeki çıplak gerçek bugün için budur!
Amaç halkı tahrik etmekti
İSTANBUL Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile Ekşi Sözlük yazarlarının 4 Temmuz’da yaptıkları 4 saatlik görüşmenin tutanakları açıklandı.
Yazarlar Vali Mutlu’ya, “Kabataş’ta saldırıya uğrayan türbanlı kadın” ile ilgili gelişmeleri ve bununla ilgili bir video kaydı olup olmadığını soruyorlar.
Vali’nin yanıtı şöyle:
“Yok. Bir video görmedim. Şunu söyleyeyim orada da kayıtlar alındı, bakıldı. Ama MOBESE kameralarından bazılarının kırık olması, her yerde MOBESE kamerasının olmaması olay mahallinde, bu nedenle herhangi bir kayıtlı şu ana kadar... Ama yarın öbür gün birisinin çektiği bir görüntü olabilir, çıkabilir. Yarın bir gün biri ben cep telefonuyla çektiğim bir görüntüyü şimdiye kadar beklettim ama şu an veriyorum diyebilir, bilemem. Bağlayıcı olmamak kaydıyla şu ana kadar mevcut MOBESE kameraları üzerinden ortaya çıkmış bir şey yok”.
Yazarlar “Böyle bir görüntü hiç mi yok, siz mi görmediniz” diye soruyu tekrarlıyorlar.
Vali Mutlu şöyle yanıtlıyor:
“Ben şu ana kadar böyle bir görüntü görmedim. Olsaydı mutlaka çıkarılırdı ama varsa nerede var, onu bilemiyorum. İnceleme hâlâ devam ediyor. Bir vatandaş belki bir görüntü çekmiş olabilir, sonra da getirebilir. Dolayısıyla hiçbir zaman bizim elimizde şu ana kadar mevcut MOBESE kameraları üzerinden herhangi bir şey yoktur dedim. Ama hiç yoktur manasında demiyorum. Birinin elinde olabilir, bunu bilemiyorum”.
Gerçekten çok ilginç bir açıklama.
Çünkü bizlere daha önce böyle görüntülerin var olduğu söylenmişti.
Bunu izlediğini söyleyen gazeteciler de vardı ve iddiaya göre Başbakan ile görüşmeye katılan“solcu bir sanatçı” da görüntüleri izlemiş, izlediği görüntülerden midesi kalkmıştı!
Hangisi doğru?
Vali’nin söyledikleri mi, kim olduğunu bilmediğimiz sanatçının ağzından aktarılanlar mı?
Kuşkusuz ki Vali’nin doğruyu söyleyeceğini varsaymalıyız, kim olduğu bile belli olmayan bir “sanatçının” ağzından aktarılanı değil!
O zaman şunu da sormak gerekiyor: Böyle bir yalan, hükümete yakın çevrelerden neden pompalandı, amaçları neydi?
Savcılığın “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” konusunda soruşturma açmaya çok hevesli olduğu bir ülkede, buyurun bir “tahrik amacı” daha!
Kim kimi tahrik etmek için bu yalanı uydurdu?
Bakalım beni yanıltacaklar mı?
YAKLAŞIK 1 milyon adayın girdiği Seviye Belirleme Sınavı’nın yabancı dil testlerinde yanlış hesaplama yapıldığı iddiası üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’nda kriz masası oluşturulmuş.
Benim bu yazıyı yazdığım saatte yapılan ilk inceleme sonuçların hatalı olduğunu gösteriyor.
Konuyla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıklaması henüz yayınlanmamıştı ama elbette bir hata varsa düzeltilmesi yoluna gidilecektir. Bunda bir sorun yok, olması gereken budur.
Ama olması gereken bir şey daha var:
Bu sınavı yöneten heyetin ne yapacağı meselesi bu!
Bir milyon çocuk ve velileri, bu yanlış değerlendirme nedeniyle bir gün bile olsa ciddi bir travma yaşadılar.
Bu ancak istifa ya da görevden alma ile ödenecek bir bedeldir.
Bu hükümetin, başarısız olanı görevden alma gibi bir alışkanlığı yok, hatta bunu kendi iktidarına yönelik bir tehdit olarak algılıyor.
“Adamımı yedirtmem” düsturu, olmadık hatalar işleyen bürokratların bile sırf “Bizim partinin adamıdır” denilerek görevde tutulmasına neden oluyor.
Hükümetin ittirmesiyle, aslında hiç layık olmadıkları görevlere gelenlerin de istifa gibi bir niyetleri olmuyor.
Biliyorlar ki o makamlara normal şartlarda gelemezlerdi, onun için koltuğa sıkı sıkıya yapışmak gibi bir tavırları var.
Bakalım bu sefer beni yanıltacaklar mı?
Paylaş