DİYANET İşleri Başkanlığı büyük camilerde çocuklar için özel vaaz programları hazırlıyor. Çocuklara camileri tanıtmak ve sevdirmeyi amaçlayan bu projenin ilk denemesi, bayramdan sonra Sultanahmet ve Kocatepe camilerinde yapılacak.
Yenişafak, haberi şöyle vermiş: "Vaiz amca sevgiyi anlatacak."
Dün Bekir Coşkun, Tempo’da yazdığı bir yazıya tepki gösteren ve kendilerini "Müslüman" diye tanımlayan bazı kişilerin küfür dolu tepkilerinden söz ediyordu.
Bu durum, günlük yazı yazan ve yazarken de bazı kişileri kaçınılmaz olarak kızdıran herkesin ortak sorunu.
Yazılan bir görüşe karşı olduğunu oturup düzgün bir şekilde ifade etmek yerine yakası açılmadık küfürler yollamak, belki sahibini geçici olarak rahatlatıyordur. Ancak bunun genel bir eğilim olması, bu insanların düşünme yetenekleri konusunda bende kuşkular uyandırıyor.
Özellikle kendisini "Müslüman" olarak tanımlayan ancak ülkemizinmütedeyyin Müslümanlarıyla ilgileri olmayan bazı kişilerin ciddi bir tedaviye ihtiyacı var bu konuda.
Hazır "vaiz amcalar" sevgiyi anlatmaya başlarken bir taşla iki kuş vurulsa ve bu insanlara küfür etmenin Müslümanlar için kabul edilemeyecek bir davranış olduğu da öğretilse iyi olur diye düşünüyorum.
İstanbul’un trafik sorunu ’çözülemez’miş
İSTANBUL’un trafik sorunu bu kentte yaşayanları her geçen gün biraz daha bunaltıyor. Bunu sadece İstanbul’da yaşayanların sorunu gibi görmemek gerek. Sonuç olarak Türkiye ekonomisinin önemli bölümü bu kentteki faaliyetlerden oluşuyor ve bu kentte boşa harcanan zaman ve para eninde sonunda tüm ülkeyi etkileyebiliyor.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bu ay sonunda İstanbul’un trafik sorunu için bir "çözüm zirvesi" toplayacağını açıkladı.
Bu zirveye İstanbul’u yönetenler ve konunun uzmanları katılacaklar.
Yıldırım’ın açıklamasını okurken pazartesi günü Radikal’de yayımlanan bir röportajda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın söylediklerini hatırladım.
Topbaş,Neşe Düzel’e şöyle diyordu: "Megapollerde trafik sorununun çözülmesi mümkün değildir."
Başkanın röportajda söylediği birçok doğru şeyi gölgede bırakan bir açıklama bu diye düşünüyorum.
İşi sorunları çözmek olan bir kişinin, daha yola çıkarken "sorunu tamamen çözmek mümkün değildir" demesinin, her gün saatlerce otomobillerin içinde kıpırdamadan kalan "seçmenler" için hayal kırıklığı yaratacak bir tutum olduğunu söylemeliyim.
Nükleer enerji yeniden gündemde
RUSYA’nın fiyatını artırmak için Ukrayna’ya karşı uyguladığı doğalgaz ambargosunun kaçınılmaz sonucu, alternatif enerji kaynaklarına yönelik ilginin canlanması olacaktı. ReferansGazetesi’nin dün bu konuda yayımladığı haberler beklenenin gerçekleştiğini gösteriyor.
Özellikle "nükleer enerji lobisi" atağa geçmiş bulunuyor. Avrupa Birliği, nükleer santrallarla ilgili politikalarını gözden geçirmeye hazırlanırken, Türkiye’nin de bu ay içinde 3 nükleer santral yapımına ilişkin kararını açıklayacağı bildiriliyor.
Dün çok sayıda okuyucum, "Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili olarak Türkiye neden bir şey yapmıyor" sorusunu soruyordu.
Türkiye’de hükümetlerin yıllardan beri rüzgár, jeotermal ve hidroelektrik santralları gibi yenilenebilir enerji üreten yatırımlara sıcak bakmadığını biliyoruz.
Avrupa Birliği’nin önümüzdeki 15 yıl içinde yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin, toplam üretimin yüzde 22’sine ulaştırılması hedefinin olduğu biliniyor.
Ancak Türk hükümeti, örneğin rüzgár santralları yatırımlarının geri ödenmesi sürecinde üretilecek elektriğin pahalıya mal olacağını düşünerek, rüzgár santrallarına yatırım yapılmasını teşvik etmiyor. Ayrıca bu tür santrallar kurulmasının TEDAŞ’ın özelleştirilmesi sırasında değerini düşürücü bir etki yaratmasından çekiniyor.
Rusya-Ukrayna arasındaki gerilimin ortaya çıkardığı tablo, bütün hesapların yeniden bir kez daha gözden geçirilmesini gerektiriyor diye düşünüyorum.
Kısa vadeli, günü kurtaracak çözümler yerine uzun vadeli ve kendimize ait yenilenebilir kaynaklarla enerji üretmenin ekonomik yollarını bulmak zorundayız.