‘Üst akıl’, Obama olmalı

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, geçen gün İslam dünyasındaki mezhep kavgalarının, Müslümanları zor durumlara düşürmek için “üst akıl” tarafından planlanıp, uygulamaya sokulduğunu söyledi.

Haberin Devamı

Bir “üst aklın”, bu yöntemle İslam ülkelerini kargaşa içine soktuğundan, bundan yararlanmayı iyi bildiğinden söz etti.


Ben de onun üzerine bu köşede sormuştum: “Bu üst akıl kimdir, ne yer, ne içer” diye!

Sorumun yanıtını Cumhurbaşkanı’nın eski sözlerini tararken, 1 Kasım seçiminden üç gün önce katıldığı bir televizyon programında zaten vermiş olduğunu gördüm.

Şimdi buradan ilan ediyorum ki “üst akıl” ABD Başkanı Barak Obama’dan başkası değilmiş.

Cumhurbaşkanı, bu sonuca aslında bir akıl yürütme ile varıyor.

Önce, seçim kampanyası için HDP’nin, Obama’nın da seçim sırasında danışmanlığını yapan bir kuruluş ile çalıştığına dikkat çekiyor.

Sonra HDP’nin kampanyasını yürüten ekibin, “yalanı, iftirayı sürekli kullanın, çünkü yalan sürekli kullanıldığında bu daha sonra doğruya dönüşür” diye akıl verdiğini ve HDP’nin de bu aklı uyguladığını söylüyor.

Arkasından da hükmünü veriyor: “Bunu üst akıl diyor!”

Buradan da anlıyoruz ki “üst akıl” Obama!

Ancak şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum ki üst akıl galiba o kadar da akıllı değil.

Çünkü Kabataş yalanı ve “Cami’de bira içtiler” iftirası o kadar çok tekrarlanmasına rağmen, “doğruya dönüşmedi”!

 

 

Haberin Devamı

Önce şu sistemi bir anlatsanız

 

 

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, partisinin Afyon’daki toplantısında konuştu ve muhalefeti, anayasa tartışmalarını başkanlık eksenine çekerek polemik yaratmakla suçladı.

Başbakan’ın yeni anayasa ile ilgili olarak genel değerlendirmesine kimsenin itiraz edebileceğini zannetmiyorum.

Anayasanın, “milletin devlet için değil, devletin millet için var olduğu” bir anlayışla yazılmasını savunuyor ki zaten bireysel özgürlüklerin genişletilebilmesi de esasen buna bağlıdır.

Ancak Başbakan, muhalefetin başkanlık sistemi tartışmalarını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsı etrafında yapmasına itiraz ediyor.

Bunu “polemik yaratmak” olarak yorumluyor.

Bu konuda haklı olduğunu söyleyemeyeceğim.

Bundan önceki Meclis’te Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu tıkayan en önemli husus AKP’nin “tek adam yönetimi” kurmaya yönelik “Türk tipi başkanlık sistemi” önerisi olduğunu hepimiz biliyoruz.

O günden beri de AKP, eski önerisinin yerine yenisini koymuş ve kamuoyunun bilgisine sunmuş değil.

Bu nedenle de tartışma ister istemez AKP’nin eski önerisi üzerinden sürüyor.

O eski önerinin de doğrudan doğruya Erdoğan için tasarlandığını, bunu AKP sözcülerinin de o dönemde reddetmediklerini de biliyoruz.

Yani polemik yapılıyorsa bunun bir tek nedeni var: AKP’nin başkanlık sistemi önerisinin ne olduğunun hâlâ bilinmiyor olması.

Eğer eski önerilerinde ısrarlı oldukları için yeni bir öneri sunmuyorlarsa, polemik yaratıyorlar diye kimseyi de suçlamamalılar.

Kritik konu bu: Başbakan’ın sözünü etiği türden bireysel haklara önem veren anayasa içinde, başkanlık sistemi nasıl işleyecek?

Önce bu sorunun yanıtını alalım, sonra tartışma medeni bir zeminde mi oluyor, polemiğe mi dönüştürülüyor, o zaman karar verelim.

 

Haberin Devamı

Siyasi sorumlusu da unutulmasın

 


-DENİZ Baykal ve MHP’li bazı eski yöneticilere kurulan “gizli kamera tuzağı” ile ilgili olarak istihbarat şubesinde görevli bir polis ile bir çilingir gözaltına alınarak sorgulanmış.

Milliyet’te Tolga Şardan’ın haberine göre bu konudaki soruşturma genişletilecekmiş.

Deniz Baykal’a kurulan komplonun ortaya çıktığı tarih 10 Mayıs 2010. Dört ay sonra üzerinden 6 yıl geçmiş olacak.

MHP yöneticilerine kurulan tuzak da bundan yaklaşık bir yıl sonrasına rastlıyor. 12 Haziran 2011 seçimlerinden hemen önce, MHP yöneticilerinin milletvekilliği adaylığından ve parti yönetiminden çekilmesiyle sonuçlanan bir komploydu bu.

Her iki komplonun nedeni de siyaseti yeniden dizayn etmeye yönelik “siyasi mühendislik” hesaplarıydı.

Baykal’ın istifa etmeyip, direneceğini ümit ediyorlardı ve böylece seçim kampanyası boyunca bunun üzerine gitmeyi hesaplıyorlardı. Baykal bu oyunu bozdu.

MHP’lilere yapılan operasyonun amacı, seçimde MHP’yi barajın altına itme hesaplarıydı, bu planı da seçmen bozdu.

Ve bütün bu siyasi hesaplar bir tek partinin işine yarıyordu.

Onun için iktidarda oldukları uzun yıllar boyunca bu dosyanın kapağını bile açmadılar.

Ne zaman ki “paralel” ile araları bozuldu, bir hesaplaşmanın içine girdiler, dosyalar yeniden açıldı ve şimdi aradan bunca yıl geçtikten sonra “soruşturma genişletiliyormuş”!

Bu söyleyeceğimin işe yaramayacağını biliyorum, savcılar böyle bir şeye cesaret dahi edemezler: Hazır soruşturma genişletiliyorken bu işten kimin siyasi çıkar sağlama peşinde olduğunu, soruşturmanın bunca yıl savsaklanmasının siyasi sorumlusunun kim olduğunu da araştırabilir misiniz acaba?

Yazarın Tüm Yazıları