Paylaş
Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç durumu şöyle açıklamıştı:
“Projenin güzergâhının çok dışında çalışmalar yapılmaya başlandı. Çevrede yaşayan insanlar huzursuz oldu. Uyarılarımız sonrasında farklı güzergâhta çalışmalar tespit edildi. Güzergâhta çok ciddi kamulaştırma alanları vardı. Bedelleri çok yüksek olan, ayrıca büyük bir kısmı sit alanıdır. Acaba müteahhit bunun farkına vardı ve kamulaştırma bedeli ödememek için güzergâh mı değiştirdi? Bu bir soru işareti”.
Ulaştırma Bakanı açıklamasında şunu da söylemişti: “Bu haberler kafa karıştırmak için çıkarılıyor”.
Haliyle benim de kafam karıştı.
“Usta” helikopterle gezdi, kendi gözleriyle gördü ve yolu tespit etti. Bu arada Karayolları’nın tecrübeli ekipleri de boş durmamış olmalı, onlar da çevre yolları güzergâhı üzerinde çalıştılar mutlaka.
Ama gelin görün ki ihaleden sonra güzergâh kuştu, böcekti, suydu diye değişti.
- Acaba güzergâh bugünkü haline ihaleden önce getirilmiş olsaydı, ihalede farklı bir sonuç çıkar mıydı?
- Acaba Sarıyer Belediye Başkanı’nın söylediği türden pahalı kamulaştırma bedellerinden kaçınılması söz konusu olabilseydi, ihalede başka firmalar daha yüksek teklifler verirler miydi?
- Acaba bu değişiklikler nedeniyle yapım maliyetlerinde bir tasarruf sağlanabildi mi?
- Meselâ eskiden kaç tünel vardı, şimdi kaç tane var? Eskiden kaç viyadük yapılacaktı, şimdi kaç tane yapılacak?
- Eski güzergâhta kaç kilometre otoyol yapılacaktı, şimdi kaç kilometre yapılacak?
- Eskiden kaça mal olacaktı, şimdi kaça mal olacak? Bunu bilelim ki müteahhit firma bu işten kârlı mı çıktı, zararlı mı çıktı öğrenelim.
Bakanlığın “kuş yuvası, su kaynağı” hassasiyetini takdirle karşılıyorum ama böyle derli toplu bir açıklamaya ihtiyaç var.
Yoksa ağızlar torba değil, büzülmeyecek!
Tipik faşist rejim uygulamaları
GEZİ Parkı eylemleri ile ilgili olarak yürütülen soruşturmalar, beklendiği gibi bir cadı avına dönüşmüş bulunuyor.
Polis ekipleri kamera ve fotoğraf görüntülerinden yola çıkarak insanları gözaltına alıyor. Adresi tam olarak yazılmamış arama izinlerine dayanılarak, evlerin arandığı bile oluyor.
Tipik bir faşist rejim uygulaması!
Korkuyu tüm topluma yayarak, insanları sindirmek, sokağa çıkamaz hale getirmek istiyorlar.
Dünkü gazetelerde 30’a yakın kişinin fotoğraflarından teşhis edilerek gözaltına alındığına ilişkin haberler vardı.
Ama aynı keskin gözler, hedef gözeterek gaz bombası fişeği atıp insanların ağır yaralanmasına, ölmesine neden olanları tespit edemiyor!
Eskişehir’de gencecik bir delikanlıyı sopayla öldürenler de bir türlü bulunamıyor!
Kabataş’ta “üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, kafalarında garip siyah bantlar olan, 70–100 erkeğin” neden bulunamadığı da ayrı bir mesele!
Demokratik bir hakkı kullanmak için meydanlara çıkan insanları “terör örgütü üyesi” ilan etmek için her türlü düzen kurulmuş gibi görünüyor.
Bu arada savcılığın açıklamasına göre gariban bayrak satıcısı da “polisin görevini yapmasına engel olduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununu çiğnediği” için tutuklanmış.
Ne yani, şimdi “Oh ne kadar iyi, hükümete isyan ettiği için tutuklanmamış” diye sevinecek miyiz?
Elinde bayraklarla polisin görevini yapmasına nasıl engel olmuş? Gösteri kanununa nasıl muhalefet etmiş?
Polis yazıyor, savcı–yargıç gözü kapalı basıyor imzayı, hadi yallah kodese!
Bir demokratik hukuk devletinde olabilecek bir şey mi bu? Onca sene hukuk fakültelerinde dirsek çürütmenize ne gerek vardı öyleyse?
Anayasa’ya aykırı kanunu uygulamak
ANAYASA Mahkemesi’nin (AYM) tutukluluk süresini 10 yıla uzatan hükmü oybirliği ile iptal etmesi üzerine yaşanan gelişmeler, adalet sistemimiz için oturup ağlamamız gerektiğini gösteriyor.
Hatırlayacaksınız, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye taleplerini reddetmişti.
Mahkeme heyeti, AYM kararının Resmi Gazete’de yayınlanmadığı için yürürlükte olmadığını savunmuş, Meclis’e 1 yıl yeni kanun için süre verilmesini de gerekçe göstererek AYM kararına uymamıştı.
Ortada Anayasa’ya aykırı olduğu mahkeme tarafından tespit edilmiş bir kanun var.
Bundan sonrası teferruattır.
Mahkemenin gerekçeli kararının yayınlanması ya da henüz yazılmamış olması bu gerçeği değiştirmez. Aynı şekilde Meclis’e bir yıl süre verilmiş olması da!
Anayasa’ya aykırı bir kanunu uygulamakta ısrar etmek, yargıyı yüceltecek bir davranış değildir.
Paylaş