Türkiye en kritik dönemeçte

ŞEMDİNLİ ’de meydana gelen bombalama olayının ‘derin devletin bir işi’ olduğu yaygın bir inanış. Olayın ardından ortaya çıkan belirtiler, bölgedeki kamu yöneticilerinin tereddütleri bu kanıyı güçlendiriyor.

Başbakan’ın Hakkári gezisinde söyledikleri de aynı minval üzerinde. ‘Her şey açığa çıkarılacak’ sözü, üstü örtülü bir ‘derin devlet’ iması da taşıyor.

Siyasi otorite, ciddiye aldığı takdirde bu sorunu kolaylıkla çözebilir. Susurluk’taki karanlık ilişkiler ağının hálá tam olarak ortaya çıkamamış olmasının nedeni, biraz da siyasi otoritenin gönülsüz katılımından kaynaklanıyordu.

İktidar ve muhalefetin önemli kesimi bir karanlık olayı açığa çıkarmak için ilk kez bu kadar kararlı davranıyor ama bu bölgenin sakinleşmesine yine de yetmiyor!

O günlerde bölgede olanların izlenimi ‘bir ayaklanma havası var’ şeklinde.

Terör örgütünün sloganlarının yazılı olduğu pankartlar ve bayrakların altında yürüyenler bir avuç maceraperest genç değil artık. Yaşlı başlı insanlar da görülüyor fotoğraflarda, kadınlar da, işi gücü olanlar da.

Bu fotoğrafın ardındaki anlamı iyi okumalıyız diye düşünüyorum.

Öyle görünüyor ki ‘Kürtlere demokratik haklarını tanımak, ana dilinde eğitim, kendi dilinde televizyon yayını’ gibi üzerinde bir dönem çok konuşulan konular sorunu çözmeye yetmiyor.

PKK bir yandan batı illerinde kitlesel sivil katliamları yapma peşinde. Benzin istasyonlarını bile bombalamaya kalkışıyor. Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, bugün Hürriyet’e söylediği gibi ‘her taraf patlayıcı kaynıyor’.

Öbür yandan da bir ‘halk ayaklanması’ kışkırtılıyor. Halkı, devletin askeri ve polisiyle karşı karşıya getirme stratejisi bu. Bu arada ölüp gidecek masum insanlar PKK’nın umurunda bile değil. Her yeni ölü, yeni bir ayaklanma denemesi için fırsat yaratıyor çünkü.

Türkiye, çok kritik bir dönemece girmiş bulunuyor. Bilmiyorum farkında mısınız?

Fatih Terim’in hareketleri ne anlama geliyor?

FATİH Terim’in, İsviçre maçı oynanırken Selçuk’a eliyle ‘altı rakamını’ gösterip, ardından da ayağıyla tekme işareti yapmasının ne anlama geldiği tartışılıyor.

Bu sahneleri gösteren fotoğraflar dünkü Vatan’da yayınlandı. İddiaya göre, İsviçre’nin ikinci golünden sonra Vögel (6 numaralı oyuncu) bizim yedek kulübemize doğru malum el hareketinden yapıyor. Bunun üzerine de Fatih Terim, Selçuk’a, Vögel’i sakatlama talimatı veriyor.

Bu sahneyi maçın heyecanı içinde fark edememişim.

Bazı futbol yorumcuları bunu ‘Altı numaraya baskı yap’ şeklinde yorumlasa da onlara katılmıyorum. Oyuncularına baskı talimatı veren teknik direktör çok gördüm, hepsi de işaret ederken ellerini kullanıyordu, ayaklarını değil!

Maçın bitiş düdüğü ile birlikte İsviçreli oyuncular soyunma odalarına doğru koşmaya başladılar ve ortalık karıştı. O kargaşa içinde benim gözüm bizim yedek kulübesindeydi.

Fatih Terim, geri dönüp eliyle yedek kulübesindeki oyunculara ‘ileri’ talimatı verdi. Bunu gözlerimle gördüm, eminim maç görüntüleri arasında da vardır.

Benim bu sahneyle ilgili merak ettiğim şey şu: Fatih Terim, yedek oyunculara, İsviçrelilere doğru muazzam bir depar atan Emre’yi gösterip ‘tutun, kavga etmesin’ mi demek istedi? Yoksa hareketi ‘Ordular ilk hedefiniz... ’ anlamına mı geliyordu?

Çocuk yuvalarında sorun bitmiyor

TÜRKİYE ’nin ‘en küçük suçlusu’ olarak gazetelere yansıyan Pınar, koruma altına alındığı Eyüp Çocuk Yuvası’ndan kaçmış. Pınar’ın 26 hırsızlık dosyası var ve daha 8 yaşında.

Pınar’ın durumunda kaç çocuk var, insan düşünmek bile istemiyor.

Belli ki çeteler, tutuklanmadan, ceza almadan salıverileceklerini bildikleri için çocukları yoğun olarak kullanıyorlar.

Sosyal hizmetlerden sorumlu İstanbul Vali Yardımcısı da hırsızlık yaparken yakalanan çocukların, çocuk yuvalarına konmalarındaki probleme dikkat çekiyor.

‘Bunları ıslah etmek mümkün değil. Masum çocukları da yoldan çıkarıyorlar. Gaspı, kapkaçı, hırsızlığı öğretiyorlar. Bir kişi girip, üç kişi çıkıyorlar’ diyor.

Bu sözleri söyleyen İstanbul’un vali yardımcısı olduğuna göre, ciddiye alınması gerekir diye düşünüyorum. ‘Suçlu’ çocukları, öteki bakıma muhtaç çocuklarla aynı yere koymak belli ki bir çözüm değil. Her iki gruptaki çocuğun ihtiyaç duyduğu eğitim ve psikolojik destek mutlaka farklılıklar gösteriyor olmalı. Ve onları vakit geçirmeden birbirlerinden ayırmak için, İstanbul’daki bir yuvanın, sadece ‘suçlu çocuklar için’ kullanılması düşünülemez mi?
Yazarın Tüm Yazıları