DÜN Hürriyet’in internet sitesinde de yayımlanan bir haber ilgimi çekti.
İngiltereGöçmen Bakanı Liam Byrne, otomobil kullandığı sırada cep telefonuyla konuşurken polis tarafından durdurulmuş ve mahkemeye çıkartılarak 100 sterlin para cezasına çarptırılmış.
Bakan Byrne, ayrıca 50 sterlin tutan mahkeme masraflarını da ödemek zorunda kalacak.
Bu tür haberleri okurken insan ister istemez "Aynı şey bizde olur muydu" diye kendisine soruyor.
Nitekim dün Hürriyet internet sitesinde haberle ilgili olarak yazılan okuyucu yorumlarının önemli bölümü de buna işaret ediyordu.
Ve neler olabileceği konusunda genel bir fikir birliği vardı:
- Bizde dokunulmazlık var, bakan mahkemeye bile çıkmazdı.
- Bizde bakanlar zaten otomobillerini kendileri kullanmazlar.
- Trafik polisi, bakanı durdurmaya cesaret edemezdi, yanlışlıkla durdurdu diyelim, özür diler bırakırdı, ceza kesmekte ısrar eden trafik polisi soluğu memleketin en ücra köşesinde alırdı!
Türk toplumunda eksiksiz ve herkese eşit adalete inancının neden sarsıldığını, yasaların uygulanmasında eşitlik olmadığı inancının neden güçlü olduğunu gösteren bir örnek bu durum!
Düzeltmesi gerekenler de iktidardalar ve farklı muamele ne yazık ki çok hoşlarına gidiyor!
Yuvayı yıkan ’ikinci’ dişi kuştur
GEÇEN gün Hürriyet’te bir boşanma davasına verilen dilekçeyle ilgili bir haber yayımlandı.
Olayın taraflarının isimlerini konumuz açısından önemi olmadığı için tekrar hatırlatmama gerek yok.
Boşanması söz konusu olan kişilerden kadın olanının mahkemeye verdiği dilekçede şöyle bir ifade var: "7 yıllık yuvamızı yıkan X hanımdır. Eşimin ona duyduğu hayranlık aşka dönüştü."
Erkeğin yaptığı bir şey için olayın üçüncü şahsı olan kadını suçlamak, bu tür tartışmalarda ve davalarda sıkça karşılaşılan bir durum.
Bir "yuva kurma" ve buna sadık kalma sözü veren erkeğin aklı, sonradan şu ya da bu nedenle bir başka kadına kayıyor ve erkek bu sözünden vazgeçiyor.
Bu durumda suçlanması gerekenin erkek olması gerektiği çok açıkken, ikinci kadın suçlu hale düşüyor.
Sadakat sözü verip, tutmayan o değil. Hatta belki de bu tür bir olayın olmasını aklından bile geçirmiyor. Ama yine de suçlanmaktan kurtulamıyor.
Bu sadece bizim toplumumuza özgü bir durum da değil. Dünyanın herhangi bir yerinde bir "yuva yıkılıyorsa" bilin ki suçlanan ikinci kadından başkası olmuyor.
Toplumsal yaşamda cinsiyet ayrımcılığının en tipik örneklerinden biri de budur.
Ve bu o kadar derinlere işlemiş bir cinsiyet ayrımcılığıdır ki toplumun her kesimindeki insanlar bunu hiç tartışılmaz bir gerçek gibi de kabul etmeye hazırdır.
Kadın olmak, suçlanmak için yeterlidir!
Amerika işin ciddiyetini fark edememiş
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın, Ankara’daki temaslarından sonra kamuoyuna yansıyan bilgiler, Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı bir askeri operasyon için ABD ile birlikte hareket edilebileceğini düşünenlerde hayal kırıklığı yaratmış olmalı.
Rice’ın açıkça söylediği şu: Irak’ta nispeten istikrarlı tek bölge Kuzey Irak ve siz bu istikrarın bozulmasına yol açmayın!
Rice, ABD’li yetkililerin bir süredir dillerinden düşmeyen "istihbarat paylaşımının nasıl geliştirilebileceğinin görüşüldüğünü" söylüyor ve Irak Hükümeti’nin de bu sürece dahil edilmesini istiyor.
Ülkenin büyük bölümüne hákim olamayan Irak Hükümeti’nin, Barzani ve Talabani’nin de tavırları ortadayken, PKK’ya karşı bir adım atamayacağını Rice bilmiyor mu?
Hiç kuşkusuz biliyor ve bunu amiyane deyişle "top çevirmek için bir bahane" olarak kullanıyor.
Rice’ın konuşmalarından anlaşılıyor ki ABD, Türkiye’nin istediği türden bir davranış içinde olmayacak.
Bu durumda Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, Bush ile görüşmesinin de benzer bir havada cereyan edeceğini tahmin etmek zor değil.
Eğer ABD, bu konuyla ilgili somut olarak hangi adımları atabileceğini Başbakan’ın ziyareti sırasında açıklayarak bir jest yapmak istemiyorsa, bugünden görünen gerçek bu.
Belli oluyor ki ABD, Türkiye kamuoyunda PKK’ya ve teröre karşı yükselen tepkiyi iyi tahlil edebilmiş değil.
Ya Türk halkının beklentileri kendilerine tam olarak anlatılamadı ya da ABD, Türk hükümetinin bu konuda gerçekten ciddi adımlar atabileceğine inanmıyor, oyalayarak sorunu yatıştırabileceğini düşünüyor.
ABD’nin, bir kez daha bölgeyle ilgili çok yanlış analiz ve tahminlerde bulunduğu ortaya çıkıyor.
Böyle yeteneksiz bir kadronun, ABD yönetiminde olması ise herhalde sadece bizler için değil, tüm dünya için büyük bir talihsizlik.