SABAH gazetesinin Almanya baskısının dünkü dokuz sütuna iki satırlık manşeti şöyleydi:
"Dogan-Maske für Springer"
Almanya’da yaşayan Türkler için yayımlanan bir Türk gazetesinin birinci sayfasının neredeyse yarısı da bu Almanca başlığın altında yayımlanan Almanca habere ayrılmıştı!
Haber, Fatih Altaylı’nın bir gün önce Türkiye’de yayımlanan köşe yazısının Almanca’ya çevrilmiş haliydi.
Altaylı, yazısında Doğan TV’nin yüzde 25’inin480 milyon ABD Doları’na Axel Springer’e satılmasının altında buzağılar arıyordu. Doğan Yayın Holding’in ProSieben televizyon şirketini almak için girdiği ihalede Springer adına paravanlık yaptığı da bir başka iddiasıydı. Almanya’da yayımlanan Sabah’ı gördüğümde meşhur fıkrayı hatırladım.
Fıkra şöyleydi: Cehennemde her milletin başında bir zebani duruyor, çukurdan çıkmak isteyenlerin başına tokmağıyla vurarak, onları yeniden çukura atıyormuş. Bir tek Türklerin yandığı çukurun başında hiç zebani bulunmuyormuş. Çünkü zebaniye iş düşmüyor, onlar çıkmak isteyenleri ayaklarından tutup tekrar aşağıya çekiyorlarmış!
Sabah’ın yaptığı tam olarak buydu.
Türkler için yayımlanan gazetenin birinci sayfasının yarısının Almanca basılması başka neyle açıklanabilir?
Bir Türk şirketinin değerinin artmasının ve bir Türk şirketinin Almanya’nın en büyük televizyon şirketini satın almaya talip olmasının böylesine bir kıskançlığa konu olacağını kırk sene düşünsem tahmin edemezdim.
Belli ki Sabah yöneticileri, burada işlerini yürütmek için kullandıkları yöntemlerin Almanya’da da geçerli olabileceğini zannediyorlar.
Sabah, aklı sıra bu yayınıyla Doğan Yayın Holding’in ProSieben’i satın almasını engelleyebileceğini düşünüyor.
Aynı gün Almanya’nın en ciddi gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ), ProSieben’e talip olan Aydın Doğan ile ilgili övücü ifadeler de içeren geniş bir haber yayımladı.
Bir Türk gazetesi ile bir Alman gazetesinin olaya ne denli farklı yaklaştıklarını gösteren çarpıcı bir örnek bu.
Almanya’da yapılan pazarlıklar nasıl sonuçlanacak bilemiyorum.
Sabahçılar dışında herkes bir Türk yayıncının, Almanya gibi bir ülkenin en büyük televizyon kuruluşunun sahibi olmasının, ülkemize nasıl yararlar sağlayabileceğinin, kendimizi dünyaya anlatmakta çektiğimiz sıkıntıları çözmekte nasıl etkili olabileceğinin farkında.
"Türk’ün Türk’ten başka dostu yok" sözüne inananlar bu örneğe bakıp şöyle de düşünebilirler artık: Türk’ün Türk’ten başka düşmana ihtiyacı yok!
Ama emin olun ki düşmanın bile akıllısı makbuldür!
İstanbul’a ’müdahale’ çağrısı!
İSTANBUL’da son günlerde trafik yine çığırından çıktı.İstatistikler bu kentte ortalama ulaşım süresinin 42 dakika olduğunu iddia ediyor ancak bir haftadır gideceği en yakın yere bir saatte ulaşabilenler neredeyse kurban kesecekler!
TEMOtoyolu üzerinde iki tane köprülü kavşak inşaatı var. Bir tane de Maslak’ta Harp Akademileri’nin orada yapılıyor.
Bu inşaatlar yazın kent boşken başladı. Ama ilginçtir trafikteki araç sayısının daha az olduğu o günlerde inşaatlar trafiği etkilemeyecek şekilde yolların yan taraflarında yapıldı. Kış geldi, araç sayısı arttı ve inşaatın ana arterler üzerindeki bölümleri başladı.
Yaz ve kış inşaat programları yer değiştirse bugünkü sıkıntılar yarı yarıya azalacaktı.
Bu kent ülkede toplanan verginin yarısından fazlasını üretiyor. Bu kentin insanlarının ortalama işgücü verimliliği, ülkenin diğer yerlerinden bir misli fazla.
Trafikte kaybedilen zaman en başta ülkeye zarar veriyor.
Bilmiyorum bana da bu nedenle "darbeci" derler mi ama artık devleti bu işe müdahale etmeye çağırmaktan başka çarem yok.
Belli ki kentin bu işten sorumlu yerel yöneticilerinin çapı bu görevi yapmaya yetmiyor.
O ’Türk büyüğü’ kimdi acaba?
DÜN Boğaz’ın Avrupa yakasının kuzeyini kent merkezine bağlayan Büyükdere Caddesi üzerinde köprülü kavşak inşaatının yol açtığı aşırı bir sıkışıklık vardı.
Tarabya’dan Kolordu Komutanlığı önüne kadar olan bölgeyi bir saatte geçebildim. Ve otomobil, otobüs ve minibüslerde on binlerce insan o trafikte sıkıntı içinde bekleşirken korumalı bir magandanın tacizine uğradılar.
Önde mavi lambalı, sivil plakalı bir otomobil, sirenler çalarak, hoparlörle bağırıp çağırarak yol açıyordu. Arkasında da manda kasa 06 sivil plakalı siyah bir Mercedes içinde kim olduğunu göremediğim bir "şahsiyet"! Yine sivil 06 plakalı beyaz Mercedes’lere dağılmış başka korumalar ile bağıra çağıra yol açıp, çekip gittiler.
O şahıs kimdi bilemiyorum. Eğer parası bol bir magandaysa Emniyet Müdürü, bıyıklarını taramaya ara verip, gidip onu yakalasın.
Eğer o kişi "büyük Türk büyüklerinden biriyse" bu sabah aynaya bakıp utansın!
O kadar büyük bir arabada, koruma ordusuyla dolaştığına göre devletteönemli bir makamı olmalı.
O aracın benzinini, o korumaların maaşlarını biz vatandaşlar ödüyoruz.
O mevkilerde vatandaşların yaşamlarını kolaylaştırmak için oturuyorlar.
O makamda oturmaya gerçekten layık birisi, korumaların vatandaşlarını taciz etmelerine izin vermezdi.
İşi aceleyse, yolun durumunu önceden öğrenip biraz daha erken yola çıkmalıydı.
Bilsin ki dün sabah o yoldaki binlerce kişi arkasından"hayır duası"etmedi!