Paylaş
Federasyon soruşturmasını kendi yöntemleri ile yapabilir ve bir karara varabilirdi. Mahkeme sonucunda çıkan duruma bakarak kararını değiştirmesinde de bir sakınca yoktu.
Şimdi Federasyon, dava ile ilgili iddianamenin bekleneceğini ve kararın bundan sonra verileceğini açıklıyor.
Yine söyleyeyim: Futbol Federasyonu iddianameye bakarak da karar veremez.
Adı üzerinde bu bir “iddianame” olacak ve savcılık mahkemede bu iddialarını kanıtlayıncaya kadar “kesin doğru” olarak kabul edilemeyecek bir metin.
İddianamelerde yazılı suç isnatlarının yarısından fazlasının mahkemelerde kanıtlanamadığını da biliyoruz.Yargı kararının kesinleşmesinin ülkemizde ne kadar uzun sürdüğünü de unutmayalım.
Daha önce de yazdığım gibi Federasyon organları “mahkeme” değildir.
Sürmekte olan bir yargılamaya paralel bir yargılama yapamaz, böyle bir durumda kararı ne yönde olursa olsun bu mahkemenin iradesinin yerine geçmek demektir, mahkeme kararını etki altına almak demektir.
Federasyon, savcılıktan kendisine ulaşan soruşturma evrakını inceledikten sonra “savunma hakkına saygı” gerekçesiyle karar vermiyor ama tutuklu zanlılar ile ifadesine başvurulup serbest bırakılanları da ceza kuruluna sevk ediyor.
Çelişkili bir durum bu da!
İddianame yazılmadı, ifadesi alınıp bırakılanlar hakkında dava açılıp açılmayacağını da bilmiyoruz.
Şike soruşturması için “savunma hakkı” korunuyorsa, ceza kuruluna sevk edilenler için “savunma hakkı” ne olacak?
Federasyonun bir soruşturmasında savunma yapamayacak durumda olanlar, ötekinde nasıl yapabilecekler?
Bu durumu futbol jargonuyla tarif edecek olursak bir tek şey söyleyebiliriz: Federasyon top çeviriyor, zaman kazanıyor.
Ama bu kazanılan zaman Türkiye’de futbolun hayrına olur mu, kuşkuluyum.
Bunu yapmak devletin işi
BODRUM ’da çöp depolama alanında metan gazı sıkışması nedeniyle çıkan yangın erken fark edildiği için fazla büyümeden söndürüldü. Ama bu arada 2 hektarlık ormanlık alan da zarar gördü.
Türkiye’nin gözbebeği bir belde ve çöpler açıkta depolanıyor!
Sorun sadece Bodrum için geçerli değil. Turizm cennetlerimizin tümüne yakınında aynı sorun var.
Bu beldelerin hiçbirinin gücü, modern bir çöp depolama ve yok etme tesisi kurmaya yetmiyor.
Yaz nüfusları, kış nüfuslarının neredeyse beş-on katına çıkıyor ve böyle bir kentin belediyesinin gelirleri “kışa göre” toplanıyor.
Bu iş hiç kuşkusuz ki devlet tarafından üstlenilmesi gereken bir iş!
“Çöp toplamak ve onları tasfiye etmek yerel belediyelerin işidir” denilip, geçilemeyecek bir durum bu.
Turizm cennetlerimizin yakın bir gelecekte çöpler altında boğulmasını, metan gazı patlamalarıyla yanıp kül olmasını istemiyorsak tabii.
Güneşin altında yeni bir şey yok
İÇİŞLERİ Bakanı İdris Naim Şahin, Başbakan’ın “Bıçak kemiğe dayandı” açıklamasından sonra şöyle dedi: “Yarının mücadelesi bugünün mücadelesinden yapısal ve yöntem olarak daha farklı ve şiddetli olacak.”
Eskinin mücadele biçimini hatırlayalım: Köy boşaltmalar, yargısız infazlar, olağanüstü hal uygulamaları, sınır ötesi harekât, bölgede terörist avı için geniş çaplı askeri harekâtlar!
Hiçbir işe yaramadığı gibi devlet ile bölge halkını karşı karşıya getirerek, uzun vadeli olarak daha ağır sonuçlar doğuran ve on binlerce gencin ölümüne neden olan politikalar bunlar.
İçişleri Bakanı şimdi bu mücadelenin “daha şiddetli” olacağından söz ediyor.
Koskoca bakanın aklına estiği gibi konuşmadığını, bir şeyler düşündüğü için böyle davrandığını varsaymamız gerekiyor.
Merak ettim, bu eski uygulamalardan daha şiddetli ne olabilir diye. Kandil Dağı’na atom bombası mı atılacak yoksa?
Elbette böyle bir durum yok, olan tek şey hükümetin aslında bu sorunu çözmek için elinde doğru dürüst bir politikasının olmamasından kaynaklanıyor.
“Açılım” başlattıklarında “askeri yöntemlerin” işe yaramadığını söyleyenler de onlardı, şimdi “daha şiddetli yöntemlerden” söz edenler de aynı insanlar.
Milli Güvenlik Kurulu toplantısından önce MGK üyesi bakanlar ile Başbakan’ın yaptığı toplantıdan sızanlar da aslında yeni bir şey düşünülmediğini gösteriyor.
Bölgede arama-tarama faaliyetlerine ağırlık vermek, PKK’ya karşı operasyonları yoğunlaştırmak, valilerin polis ve jandarma birliklerine komuta etmesi, istihbarat ve görev paylaşımının hızlı yapılması vs. Ayrıca muhalefete de mektup yazılarak randevu istenecek ve sivil toplum kuruluşlarıyla istişarelere devam edilecek!
Sonuç eski bir Roma atasözündeki gibi: Güneşin altında yeni bir şey yok!
Paylaş