Paylaş
“Biz, öyle bir davanın mensuplarıyız ki bu dava adeta iğne ile kuyu kazılarak bugünlere ulaşmıştır. Başımızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadele edeceğiz”.
Bu sözleri söylediği yer, partisinin TBMM grubu. O salonu dolduran milletvekillerinin bir bölümü, çok uzun yıllar öncesinden beri Başbakan ile “aynı davanın” mensubu, bunu biliyoruz.
Başbakan’ın siyaset sahnesinde ilk göründüğü yer, Erbakan’ın Milli Görüş hareketini temsil eden dernekler ve partiler.
O günlerde Erdoğan’ın nasıl bir siyasi çizgi izlediği sır değil.
O yıllarda “demokrasiyi hedefe varana kadar binilecek bir tramvay” gibi gördüğünü de kendisi söyledi, kimse uydurmadı.
Ama hatırlayacaksınız daha sonra “Milli Görüş gömleğini” çıkardığını söyledi.
Bir özeleştiri vs. yapmadı, hangi konulardaki fikrinin neden değiştiğini açıklamadı ama “O gömleği çıkardım” dedi.
Sonrası zikzaklar içinde geçti.
Bir baktık demokrat oldu, bir baktık “kininin davacısı” oldu.
Bir gün “Hayat tarzlarına karışmayız” dedi, sonra “Gitsin
evlerinde içsinler” diye konuştu.
“Kimsenin giyim kuşamı bizi ilgilendirmez” dedi, ardından Beşiktaş’ta vapurdan inen kadınları camdan seyredip, giysilerine sinirlendiği ortaya çıktı.
Haliyle kafamızı karıştırdı.
Biliyorum ki bu sorumun yanıtını alamayacağım ama ben yine de sorayım:
Şu taşın gediğine konacak dava nedir?
Yoksa “gizli ajanda”da yazılı olan şey o mu?
İnşa edilecek yeni Türkiye meselesi
DİKKATLİ okuyucular hatırlayacaktır, bu köşede AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun şu sözlerine yer vermiştim:
“10 yıllık iktidar dönemimizde şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Çünkü bu geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak. Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. Dün bizimle beraber şu ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar. Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak”.
Babuşçu açıkça söylüyor ki “özgürlük, hukuk, adalet” duyguları çerçevesinde işbirliği yaptığı “liberaller” ile yolları ayrılacak.
Neden? Liberalizm, bu fikirleri hâlâ reddetmediğine göre, kendileri reddedeceği için mi?
“İnşa edilecek Türkiye onların kabulleneceği gibi olmayacak” derken, Babuşçu bunu mu kastediyor?
Yine hatırlayacaksınız, Başbakan da yakın çevresi de Babuşçu’nun bu sözlerine hiç itiraz etmediler.
“Amacını aşan bir konuşma”, “dili sürçmüş” gibi bu çevreden duymaya çok alıştığımız mazeretleri ileri sürmediler.
Sessiz kaldılar, bu da onayladıklarından başka bir anlama gelmiyor.
Başbakan’ın “dava taşını gediğine koymak” sözleri bunun için bir kat daha önem taşıyor.
Şimdi karar verdi, seçim sistemini de muhalefet ile işbirliği yapmadan, tek başına değiştirecek.
Bunu açıkça söyledi.
Amacı belli: Anayasayı istediği gibi değiştirmesine olanak verecek bir çoğunluğa ulaşmak.
Sonra da sıra “dava taşının gediğine konmasına”, tramvaydan bir İslamcı diktatörün inmesine gelecek sanırım.
Benim de kafam karıştı doğrusu
TUNCELİ’ye bağlı Güdeç köyü sakinleri, Başbakan’ın televizyondan açıkladığı “demokratikleşme” paketini dinleyince harekete geçmiş.
Cennet vatanımızda yaşayan insanların saf bir tarafları var, zamanın ruhu değişse bile onlar saflıklarını koruyabiliyorlar.
Devlet büyüklerinin her söylediği söze inanmak da böyle bir huyları!
Nitekim Güdeç köyü sakinleri de Başbakan’a inanmışlar ve köylerinin adını 1960 öncesi haline getirmişler: Haceri.
İsim değişikliğine karar verince de bir tabelacıya
yol tabelası yazdırıp
ana yol ayrımına dikmişler.
Başbakan’ın klavyelere özgürlük operasyonuna da inandıkları için köylerinin adını kendi dillerinde, Kürtçe yazmışlar: Xeceriye!
Köy sakinlerinden Haydar Bey şöyle diyor: “Köyümüzün adı resmi başvurumuz üzerine değiştirildi. Artık tüm kimliklerimizde köyümüzün adı orijinal ismi olan Xeceriye olarak yazılıyor”.
Anadolu Ajansı durumu “İçişleri Bakanlığı’na” sormuş, yetkili kişi de devletin resmi ajansına şöyle konuşmuş:
“Alfabemizde olmayan X harfinin kullanılmasının onaylandığının ifade edilmesi gerçekleri yansıtmamaktadır”.
Haliyle kafam iyice karıştı: Klavyeler özgür mü? Köylerin değiştirilen isimleri iade edilecek mi? İade edilecek isimler kendi alfabeleri ile mi yazılacak?
Kim doğru söylüyor:
Başbakan mı, İçişleri
Bakanlığı yetkilisi mi,
Anadolu Ajansı mı? Bilemedim doğrusunu isterseniz.
Son bir notu İHA’nın konuyla ilgili haberinden aktarayım:
“Köylerine eski isminin verilmesinden mutlu olduklarını belirten köylüler, köylerinin sorunlarının da çözümünü beklediklerini ifade etti”.
Sadece isimle kandırılamayacaklar belli ki!
Paylaş