Paylaş
“Savcının yaptığı yorum hatasını Meclis düzeltiyor. Savcı mevcut yasayı çok dar yorumladığı için MİT görevlilerini ifadeye çağırdı.”
Türkiye’deki yargı sisteminin kanunları dar yorumlaması genel bir sorun.
Geçenlerde bir gösteride polise plastik su şişesi attığı için bir genç “terör suçundan” mahkûm edildi örneğin.
Sayısız genç, pankart açtığı için, bir gösteride slogan attığı için hapiste yargılanmayı bekliyor.
Memleketlerindeki dereleri ve doğal çevreyi korumak için demokratik haklarını kullananlar hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
Bunların hepsi ama hepsi adalet sistemimizin kanunları yorumlarken özgürlükleri genişletmek yerine dar yorumlarda bulunmayı tercih etmelerinden kaynaklanıyor.
Ve bu sorun ile dün karşılaşmış değiliz, yıllardır böyle ama AKP milletvekilinin aklına bu durum ancak MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasıyla geliyor!
AKP’nin derdinin de zaten aslında “kanunların dar yorumu” filan olmadığı, aynı milletvekilinin şu sözlerinden de anlaşılıyor:
“Memleket için çalışanlar bu kadar kolay harcanmamalı!”
Tansu Çiller’in Susurlukçuları korumak için söylediği “devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir” sözlerinin yeni bir versiyonu! Onun kadar açık ve cesur değil ama aynı kapıya çıkıyor.
Demek ki sadece ‘üç beş kırık testi’ değilmiş!
İSTANBUL’da Marmaray inşaatı sırasında ortaya çıkan arkeolojik bölgenin kazı işlemi tamamlanmış. Bulgular, İstanbul Arkeoloji Müzesi tarafından “Fotoğraflarla Kazı Günlüğü” ismiyle kitaplaştırılmış bulunuyor.
Radikal’de Ömer Erbil’in haberinde anlatıldığına göre 2004 yılından bu yana süren kazılarda İstanbul’un tarihi, Genç Osmanlı’dan Bizans’a ve neolitik çağa kadar katman katman gözler önüne seriliyor.
Kazı sırasında toplam 35 bin eser belgelenip, fotoğraflanmış ve müzeye kaldırılmış. İstanbul’un 8500 yıl içinde geçirdiği süreç içinde kentin kültürel, sanatsal ve jeolojik dönüşümü böylece yeniden anlaşılmış oluyor.
Yani durum Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “üç beş testi” diye tarif edip, küçümsediği durumla hiç alakalı değil. Başbakan’ın zihniyetine kalsa ve bu kazılar tamamlanmadan inşaat sürdürülmüş olsaydı, büyük bir insanlık mirası yok olup gidecekti. Demek ki başbakanların her söylediği ve emrettiği şey doğru olmayabiliyormuş!
Yeri gelmişken Arkeo Atlas’ın özel koleksiyon sayısından da söz etmek istiyorum.
Anadolu’nun Arkeoloji Atlası isimli dizinin bu yeni kitabında Son Tunç Çağı’ndan Helenistik döneme kadar olan arkeolojik tarih anlatılıyor. Tarih açısından ne kadar zengin bir ülkede yaşadığımızın yeni bir belgesi bu ve söz konusu döneme ait bütün arkeolojik çalışmaların ve yerlerin bir arada bulunabileceği önemli bir eser. Doğa Koleji’nin desteği ile yayımlanan dizinin editörü Necmi Karul’u ve emeği geçen yerli yabancı tüm arkeologları bu nedenle kutlamak isterim. Kütüphanemizde böyle bir eserin bulunması, üzerinde yaşadığımız toprakları daha iyi tanıyabilmemiz için yararlı olacaktır.
Sivilleşme nerede kaldı?
AKP ve yandaş yazarlara bakarsak Türkiye hızla sivilleşen bir ülke!
Çoğu birbiriyle bağlantılı davalarda muvazzaf generallerin neredeyse üçte biri tutuklu yargılanıyor, darbe planı yaptıkları ileri sürülen subaylar hapiste.
Artık asker hoşlanmadığı meseleler ortaya çıktığında gizli açık demeç vermiyor, Yüksek Askeri Şûra’da ve MGK’da siviller masanın başında oturuyor vs.
Sivilleşmeyi sadece “rejim üstündeki asker gölgesinin kalkmasından ibaret zannedenler için” Türkiye’nin sivilleştiğini söylemek kolay ve yeterli tabii.
Ama gelin görün ki sivilleşme dediğimiz şey sadece askerin kışlasına dönmesinden ibaret değildir. Kamu yönetiminin, devletin görevlilerinin de hesap verebilmeleri ile de ilgilidir ki günümüzde böyle bir durum da görünmüyor.
Devlet görevlileri işledikleri suçlar ya da kamu hizmetini görürken yaptıkları hatalar nedeniyle hesap vermiyorlarsa, hesap sorulamıyorsa orada “otoriter bir
yönetim” var demektir ve sivil bir demokrasiden de söz edilemez.
Üniformalı devlet görevlilerinin yerini, üniformasızlar alıyorsa vesayet rejimi de sürüyor demektir.
Ve Türkiye, bu açıdan bakınca hiç sivilleşemedi!
Kamu görevlilerinin işledikleri suçlardan soruşturulmaları bile amirlerinin izni ile mümkün olabiliyor. Hrant Dink cinayetinde ihmali ya da kastı olan (soruşturulmadığı için hangi durum geçerli bilemiyoruz) kamu görevlileri bu nedenle soruşturulamadı. İzmir’de karakolda dayak yiyen kadına “sağlam” raporu veren hekim de bu nedenle paçayı kurtardı. Örneklerin sayısını bu sütunu dolduracak kadar artırabilirim.
Türkiye’de dokunulmazlığı olanlar sadece milletvekilleri değil, neredeyse bütün devlet sistemi bir dokunulmazlık zırhı içinde faaliyetine devam ediyor.
MİT Müsteşarı’nı yargıdan kaçırmak için yapılan düzenleme bunun bir uzantısıdır.
Paylaş