Paylaş
Bu sözlerini Bakanlar Kurulu toplantısının ardından “hükümet sözcüsü” sıfatıyla yaptığı için, bu bir hükümet politikası olarak ilan ediliyor.
Arınç bu açıklamasında şunu da söyledi:
“Belirli bölgelerde emrivakiler yoluyla de facto durumların yaratılmasının Suriye’nin birlik ve beraberliği üzerinde son derece olumsuz neticeler doğuracağı açıktır.”
AKP hükümetinin “Suriye’nin birlik ve beraberliği” konusunda bu kadar hassas olması yeni bir durum!
Suriye’de bir içsavaşa dönüşen ayaklanmanın taraflarından biri olan Özgür Suriye Ordusu’na mülteci kampında karargâh kurma izni verileli şunun şurasında iki yıl ancak oldu.
Bu işin başından beri her türlü gösterge, bugün nelerin olabileceğine işaret ediyordu aslında.
Türkiye–Suriye sınırı kevgire döndürülüp, Ortadoğu’nun Peşaver’i haline getirilirken de “Suriye’nin birlik ve beraberliği” söz konusu değil miydi?
Ortaya çıkıyor ki hükümet, Mısır’da bir askeri darbenin gelmekte olduğunun farkında olmadığı gibi, Suriye’de de nelerin olabileceğinin farkında değilmiş.
Belli ki Ortadoğu’da Arapların ağabeyi olma hayalleri gözlerinin kör olmasına neden olmuş.
Oysa bugün hükümetin tepki gösterdiği meselenin adımlarının bir yıldır atılmakta olduğunu biliyoruz.
Geçtiğimiz yılın 19 Temmuz’unda Suriye diktatörüne bağlı ordunun çekilmesinden beri bölgenin “savunmasını” PYD adı verilen, PKK’nın Suriye kolu diyebileceğimiz örgüt yönetiyor.
Bir yıldır toplumsal yönetimin her alanında kurumsallaşma yolunda çabaları var ve bunlar ileride kurulacak özerk yönetimin hazırlıklarıydı.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan neredeyse Başbakan’ın bulunduğu her toplantıya giriyordu ve MİT’in bu gelişmelerin istihbaratını edinip, sonucunu öngörmemiş olması mümkün değil.
Fidan, bu gelişmelerle ilgili olarak Başbakan ile Dışişleri Bakanı’nı mutlaka bilgilendirmişti.
O zaman bu şaşkınlık ve “Öyle olursa şöyle yaparım, böyle yaparım” efelenmesi de neyin nesi oluyor?
Efelenmek yerine diplomasiyi kullanmak ve bir yıldır Barzani’yi de işin içine katarak bu konuları konuşup çözüm bulmak gerekmez miydi?
Akıllar başa şimdi mi geldi, yoksa “Nasıl olsa El Kaide, Kürtlere pabuç bırakmaz” diye yanlış hesaplar mı yapıldı?
MİT mi uyudu, Davutoğlu mu?
BAŞBAKAN Erdoğan temmuz ayı içinde Gazze’ye gidecekti. Şam’da kılamadığı cuma namazını Gazze’de kılacak, böylece iyi bir reklam olanağını kullanacaktı.
Gazze yolculuğundan iki gün önce Mısır’da darbe oldu ve öyle görünüyor ki güneş batıdan doğmadığı, pembe filler uçuşmadığı sürece Gazze gezisi mümkün olamayacak.
Erdoğan gibi bir siyasetçinin böyle bir propaganda olanağını iki gün farkla kaçırmış olması, Mısır’da nelerin olacağını öngöremediğini gösteriyor.
Darbeyi kestirebilmiş olsaydı, ne yapıp eder, Gazze gezisini öne çeker ve “kimsesizlerin kimi” olma fırsatını dibine kadar kullanırdı.
Kamuoyunun öğrenmesi gereken mesele de burada ortaya çıkıyor:
MİT ve Dışişleri gelişmeleri öngörmekte yetersiz mi kaldı? Yoksa Erdoğan–Davutoğlu ikilisi kendilerine verilen bilgileri ellerinin kenarıyla bir kenara ittiler mi?
Aynı şey Kuzey Suriye için de geçerli:
Hükümetin Suriye’deki olası gelişmeleri görememiş olmasının nedeni MİT ve Dışişleri’nin yetersizliği midir, yoksa Erdoğan–Davutoğlu ikilisinin reel politikten kopup kendi sanal gerçeklikleri içinde kaybolması mıdır?
Birincisinin çaresi var, kurumları yeniden organize eder, daha becerikli yöneticiler bulursunuz.
İkincisini düzeltmek için de artık sadece dua edebilirsiniz!
Sorgu değil, gözdağı!
GAZETECİ Tayfun Talipoğlu’na Twitter hesabından Gezi olayları sırasında yaptığı bir açıklama nedeniyle soruşturma açılmış.
Emniyet Müdürlüğü’nden aranmış ve ifadeye çağrılmış.
Gazetede bu haber “Tayfun Tayipoğlu’na Gezi sorgusu” başlığı ile verilmiş.
Yanlış bir başlık!
Doğrusu şöyle olmalıydı: “Tayfun Talipoğlu’na Gezi gözdağı!”
Çünkü amaçları budur!
Bütün dünyada otokratik eğilimler taşıyan rejimler, savcısını, polisini bu iş için kullanır.
Beğenmedikleri şeyler söyleyenleri mahkemelere, karakollara çekerler ki başkaları da bundan kendisine ders çıkarsın, aynı şeyi yapmaya kalkmasın!
Talipoğlu’nun bile bir tweet yüzünden karakola çekildiğini duyan sade vatandaşlar titreyip kendine gelsin, böyle muhalif işlere bulaşmasın!
Normal bir hukuk devletinde polis böyle bir sorgulama yapmayı aklından geçiremez. Herkesten önce bağlı bulunduğu savcıya bunu izah edemez!
Ama bizde Başbakan’ın tabiriyle ayaklar baş oldu!
Polis fezlekeyi yazıyor, savcı onu iddianame yapıyor, hâkim de karar!
Bu akşam teravihten sonra hukuk devletinin ruhu için de bir dua ederseniz iyi olur!
Paylaş