Paylaş
Şöyle diyor: “Başkanlık sisteminin tartışmaya açılmasını istiyoruz. Neyi kabul ettiniz ki, bunu tartışmaktan kaçınıyorsunuz? Başkanlık olursa hangi zihniyet tasfiye olur? Herhalde kendi zihniyetlerinin tasfiye olmasından endişe ediyorlar”.
Demagoji bu siyaset sınıfının en iyi yaptığı iş sanırım. Halkın olayları yakından takip etmediğini bilirler, onun için kolayca gerçekleri çarpıtabilirler.
Başbakan’ın “Tartışmaktan kaçınıyorsunuz” dediği sistemi tartışmaktan kaçınanlar kimlerdir?
Ben yanıtını söyleyeyim: Başbakan’dan makamsal ulufe bekleyen ve adının başında nasıl olduysa profesör gibi unvanlar da bulunan bir takım zevat!
Onlar tartışmıyorlar, çünkü icat ettikleri “Türk tipi başkanlık sisteminin” demokratik herhangi bir sistemle, ne başkanlık sistemiyle, ne de parlamenter sistemle bir ilgisi olmadığını biliyorlar. Tartışmaktan kaçınmalarının nedeni bu ve halkın bu tartışmalar sonucunda gözünün açılabileceğinden endişe ediyorlar.
Gazete köşelerinde, toplantılarda soruluyor: Neden sizin önerdiğiniz sistemde güçler ayrılığı prensipleri ihmal edilmiş? Neden sizin önerdiğiniz sistemin bir benzeri hiçbir demokratik ülkede yok? Neden madem başkanlık sistemi istiyorsunuz, bunun en iyi örneği olan ABD sistemini önermiyorsunuz?
Cevap “tısssss”!
Çünkü bunlara verilecek cevapları yok.
Onun yerine demagojiye gaz veriyorlar. “Tartışmak istiyoruz, tartışmıyorsunuz” diyorlar.
O kadar gazete yöneticisinden biri de çıkıp neden bu meseleye dikkat çekemiyor, onu da anlayamıyorum.
“Efendim sizin önerdiğiniz sistem tartışıldı, demokratik bulunmadı. Yürütme, yargı ve yasamanın bir tek adamın emrine girmesi eleştiriliyor. Ama sizin bunlara yanıtlarınızı duymadık, şimdi açıklar mısınız” diyemiyor!
O da bunu soracak kimse olmadığını bildiği için sallıyor da sallıyor! Yok tartışamamışlar da, tasfiye edilmekten korkmuşlar da vs!
Böyle bir demagoji örneğini geçen hafta ben Türkiye dışındayken Başbakan’ın partideki yardımcısı Hüseyin Çelik de yapmış.
Reyhanlı’da patlayan bombaların ardından getirilen yayın yasağını savunurken, 11 Eylül’de Amerika’da aynı şeyin yaşandığını iddia etmiş.
Baktım gazetelerde Çelik’in bu uydurmasıyla ilgili bir haber de yayınlanmamış.
Ben söyleyeyim: Çelik uyduruyor, Amerika’da böyle bir yayın yasağı alınmadı, alınamazdı da! Amerikan Anayasası buna engeldir.
Çelik, NTV’de böyle sallarken programın sunucusu araya girip de bunu soramamış kendisine.
Seyredemediğim için bilmiyorum, acaba bir de onaylar gibi kafasını salladı mı, çok merak ediyorum.
Başbakan o kitabı okumaz, yazar
BAŞBAKAN’ın Amerika ziyaretinde eşine Georgetown Üniversitesi’nde bir kitap hediye edilmiş.
Kitabın adı “Diktatörlüğün Psikolojisi”! Yazarı Prof. Fathali M. Mogadhan, üniversitenin psikoloji bölümünde çalışıyormuş ve bu kitabıyla diktatörlüklerin tarih içinde neden oluştuğu sorusuna yanıt arıyormuş.
İran asıllı profesör her toplumda diktatörlüğe meyilli bireylerin olduğunu, demokrasilerin de diktatörlüklere evrilebileceğini söylüyor.
Keşke Profesör Mogadhan’ı, Türkiye’ye davet etselerdi diye düşündüm, bununla ilgili haberleri okurken.
Profesör böylece “teorik çerçevesini çizdiği” bir konuda ampirik gözlem fırsatı bulurdu.
Bir toplumun demokratik bir lideri nasıl bir diktatöre dönüştürebileceği üzerine birinci elden yaşanmış örnek toplardı.
Bir de not: Bu kitabın hediye edildiği haberi, Başbakan’ın damadının yönettiği Sabah da dahil olmak üzere yandaş medyada yayımlanmadı. Neden acaba?
Yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz, Esed gidecek!
BAŞBAKAN’ın, Obama ile yediği yemeğe Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan katıldılar.
Dışişleri Müsteşarı ve Washington Büyükelçisi yemekte yoktu, bunu yadırgadım.
Hatırlarsınız, daha önce dış politika temaslarında MİT Müsteşarı’nın artan önemine dikkat çekmiştim.
Bu eski bir Baas geleneğidir, dış politikayı bakanlıktan çok gizli servis yönetir, bizde de Dışişleri giderek devreden çıkıyor gibi. Neden acaba?
Türkiye’nin Suriye’de çamura batmasının temel nedeni, Esad’ın ve muhalefetin gücü konusundaki yanlış istihbarat ve Dışişleri Bakanı’nın aklını aşan hırsıydı.
Başbakan’ı onlar kandırdı. “Esed rejimi altı aydan fazla dayanmaz, yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz Esed düşecek” diye heveslendirdiler ve Başbakan’ın ailecek görüştüğü yakın dostu Esad ile de arasını açtılar.
Şimdi de bu hatayı onlar yapmamış gibi Obama’nın sofrasında oturabiliyorlar.
İşin ilginç tarafı Esad ile Erdoğan arasındaki kankiliğin mimarı da onlardı. Sınırlar kalkacak, bakanlar kurulu ortak toplanacaktı.
Ben o zaman da Esad’ın aşağılık bir diktatör olduğunu biliyor ve yazıyordum, bugün de aynı yerdeyim.
Ama bazılarının durumu da bir fırıldağı andırmıyor değil!
Paylaş