Paylaş
Bunun tadına kimin doyamayacağını biliyoruz!
Daha önce Obama için “zavallı” sıfatını kullandığını da hatırlıyorum, belli ki başkanlık sisteminin tadına doyamayacak olan Amerikan başkanları olmayacak.
Yani güçler ayrılığı, denge–fren mekanizmalarının olmadığı bir Başkanlık sisteminden söz ediyor olmalı ki “tadına doyulamasın”.
Prof. Dr. Kuzu “Diktatörlüğe parlamenter sistem daha müsait” de diyor!
Benzeri görüşlerini önceki akşam Ahmet Hakan’ın programında da tekrarladı.
Burhan Bey, “Prof. Dr.” unvanını Anayasa Hukuku dalında aldı.
Öğrencilerine, başkanlık ve parlamenter sistemlerini böyle anlattıysa, gerçekten çok ilginç.
Sistemleri iyi ya da kötü yapan şey, isimleri değildir.
Güçler ayrılığı sağlanabiliyor mu, denge ve fren mekanizmaları çalışıyor mu?
Önemli olan budur.
Eğer bunlar çalışmıyorsa, başkanlık da olsa, parlamenter sistem de olsa gerçek bir demokrasinin yaşamasına izin vermez, diktatörlüğe giden yol oradan geçer.
Türkiye’de parlamenter sistem işlemiyor, buna kuşku yok.
Nedenleri de belli:
1– Siyasi Partiler Kanunu, parti içi demokrasinin işlemesine izin vermiyor.
2– Seçim Kanunu, hem seçmenin iradesinin tam olarak parlamentoya yansımasına izin vermiyor hem de milletvekillerinin “tek seçiciler” tarafından seçilmesine olanak sağlıyor.
3– Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayacak kurumlar siyasetin emrinde.
Bunları düzeltmek için AKP hükümeti hiçbir şey yapmadı.
Anayasa’yı değiştirmek gibi zor bir işe kalkışmadan, sadece kanunları düzelterek gerçekleştirebilecek bir işti.
Diyelim ki başkanlık sistemine geçersek, AKP’nin iddia ettiği gibi “Türkiye uçacak”!
Olmaz ama, hadi olur diyelim.
Bunun bir tek adam diktatörlüğüne dönüşmemesi için de yine aynı denge–fren mekanizmalarını kuracak, güçler ayrılığını kuvvetlendirecek kanunların çıkması lazım.
AKP’nin bununla ilgili bir önerisi yok, çünkü istedikleri şey, demokratik bir başkanlık sistemi değil.
“Türk tipi başkanlık sistemi” diye bir şey icat etmek istiyorlar.
Başkanlık kararnameleriyle ülkenin “kolayca” yönetilebileceği bir düzen bu.
Parlamentoyu ve yargıyı Başkan’ın emrinde kişiliksiz kurumlar haline getirmek sonucunu verecek bir düzen.
Recep Tayyip Erdoğan’ı, diktatör yetkileriyle donatmayı hedefleyen bir sistem arayışı bu sadece, başka bir şey değil.
Savcılığın algı operasyonu
GAZETECİ Sedef Kabaş, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında takipsizlik kararı veren savcı için attığı bir tweet nedeniyle, 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak.
Yazdığı bu mesaj ile “Terörle mücadelede görev alan kamu görevlilerini hedef gösterdiği” iddia ediliyor.
Bu yetmemiş olacak ki şimdi hakkında 5 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle bir dava daha açılıyor.
Bu sefer suçu, evinde arama yapan polisleri kapıda bekletmek!
Kabaş, önce üzerini değiştirmek için izin istemiş, sonra kapıyı açmış. Bu nedenle savcı, Kabaş’ın savunmasına güvenilmeyeceğini söylüyor.
Cumhuriyet’ten Canan Coşkun’un haberine göre bununla da kalmıyor, polislere “Siz taraflısınız” dediği için “Görevli memura hakaret” suçunu işlediğini de iddia ediyorlar.
Gerçekten “unutulmayacak” bir adalet hikâyesi olacak bu!
Kabaş da zaten ilk attığı mesajda “unutulmaması” gerektiğini yazmıştı, demek ki savcılar da aynı kanaatteler, unutulmasın diye çabalıyorlar!
Böyle bir dertleri yok tabii.
Kabaş’ın başına gelenler, önemli bir “algı operasyonunun” parçasıdır!
Demek istiyorlar ki “Bizi eleştirirsen, başına çok bela açarız”!
Yarattıkları bu algıyla memlekette istedikleri gibi at süreceklerini düşünüyorlar, muhalefeti sindirmek, korkutmak, bastırmak istiyorlar.
HDP’nin derdi AKP ve CHP’yi gerdi!
BAŞBAKAN Yardımcısı Yalçın Akdoğan, HDP’nin gelecek seçimlerde yüzde 6–7 civarında bir oy alacağını, bu rakamı geçemeyeceğini söyledi.
HDP’nin barajı geçemezse “kendi alternatif meclisini” kuracağına ilişkin görüşleri de “siyaseten samimiyetsiz” olarak niteledi.
Hükümetin seçim barajını indirerek, daha adil temsil sağlanması ile ilgili bir adım atmayacağını zaten biliyoruz.
Akdoğan, hükümetinin bu tavrını değil, barajı geçemeyecek yüzde 6–7’lik bir oyun kendisine temsil alanı aramasını “siyaseten samimiyetsiz” buluyor, hayli ilginç.
Akdoğan’ın dilinin altındaki bakla aslında şu: HDP, daha önce olduğu gibi yine bağımsız adaylarla seçime girsin, böylece biz de AKP olarak aslında hak etmediğimiz bazı milletvekilliklerini seçim sistemi sayesinde kazanalım, istediğimiz Anayasa’yı yapalım!
Bugüne kadar Kürt partisi, kendisini Meclis’e götürme yolunu bu şekilde bulmuştu ve öyle görünüyor ki bu seçimde artık bu olmayacak.
Aynı konu CHP’yi de yakından ilgilendiriyor.
Çünkü HDP, parti olarak seçime girerse barajı aşmasını sağlayacak oyları büyük ölçüde CHP’den alacak.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da zaten milletvekili çıkarma olanağı olmayan illerdeki CHP oyları, bu kez HDP’ye, barajı geçmesini sağlamak için yönelebilir.
Bugüne kadar “AKP iktidar olmasın” diyerek CHP’ye oy vermiş olanların, bu kez “AKP Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa ulaşmasın” düşüncesiyle HDP’ye oy vermeleri de sürpriz olmamalı.
İlginç bir seçim olacak.
Paylaş