Paylaş
Bir hakaret davası nedeniyle mahkûm olup, evini satmak zorunda kalınca Başbakan’ın eşi, Dilipakların evine kadar gidip “Geçmiş olsun” ziyaretinde de bulunmuştu.
Bu nedenle Dilipak’ın verdiği haberleri ciddiye alırım, birinci elden duyma olasılığı yüksektir diye.
Bakın dünkü yazısının başlığı şuydu: “Doğan’dan sonra sırada Koç mu var?”
Dilipak yazısında “Doğan için yolun sonu geldi” diye yazıyor. “Bundan sonra yola devam etmek değil de, bu işten daha az zararla yakasını nasıl sıyırır ona bakacaktır” diye devam ediyor.
“Onu Vergi Mahkemesi hâkimleri de kurtaramaz. O dosyadan değilse, başka dosyadan yakasına yapışırlar” diyor.
Belli ki o çevrede, Başbakan’ın ve hükümetin bu konuda kesin kararlılığıyla ilgili bir bilgi var.
Hukukun her şekilde zorlanarak, medyanın susturulması planının sürdürüleceği anlaşılıyor.
Öncelikli hedefin neden bağımsız medya olarak seçildiği de yazısında yer alan şu soruyla ilgili: “Doğan’dan sonra sırada kim var?”
Olası yanıtını da başlıkta vermiş zaten: “Doğan’dan sonra sırada Koç mu var?”
AKP iktidarı, ilk gününden beri daha önce belediyelerde yaptığını Türkiye ölçeğinde gerçekleştirmeye yoğunlaştı: Kendisine bağlı bir sermaye grubu yaratmak!
Önce belediye olanakları, sonra devlet olanakları bu iş için kullanıldı.
Daha önce adını sanını hiç duymadıklarımız büyük iş sahibi oldular.
Belli ki şimdi planın yeni bir aşamasına geçiliyor: Sermayenin el değiştirmesi!
Bunun için önce bağımsız medyanın yok edilmesi gerekiyordu. Şimdi onu başardıklarını, en azından başarmaya çok yaklaştıklarını düşünüyor olmalılar ki artık hedeflerini gizleme gereği bile duymuyorlar.
“Sesimi çıkartmazsam hükümet bana dokunmaz” diye düşünen büyük sermaye için bir uyarı işareti Dilipak’ın yazısı.
Ama bu saatten sonra uyanmak ne işe yarar, orasını bilemeyeceğim!
Meğerse kara çarşaf İslami değilmiş!
İSLAM dünyasında yeni bir tartışmaya yol açacak iki önemli haber üst üste geldi.
Suudi Arabistan’da kadınların başları açık olarak gidebilecekleri üniversiteye karşı çıkan “din âlimi” işinden kovuldu.Mısır’da da Sünni İslam’ın en önemli merkezlerinden olan El Ezher Üniversitesi’nin rektörü Şeyh Muhammed Said Tantavi, kadının yüzünü ve vücudunun tamamını örten kara çarşafın İslam inancıyla bir ilgisi olmadığını, yasaklanması için fetva çıkarılacağını söyledi.
AP Ajansı’nın bildirdiğine göre bundan sonra El Ezher binalarına kara çarşaflı kadın öğrenci alınmayacak.
El Ezher Üniversitesi’nden Şeyh Abdel Maotai Bayumi, AP’ye yaptığı açıklamada “Biz hep birlikte Nikabın, İslami olmadığını biliyoruz. Taliban kadınları çarşaf giymeye zorluyor. Ve bu iş giderek yayılıyor. Bunu yasaklamanın zamanı geldi” diyor.
Bu tartışmanın, İslam’ı günün şartlarına göre yeniden yorumlamak için bir başlangıç olduğunu söyleyebilmek için henüz erken.
Yüzlerce yıl öncesinin geleneklerinden ve toplumsal şartlarından kaynaklanan kuralların, günümüz dünyasında yol açtığı sorunlarla mücadele edebilmek hiç kuşkusuz kolay bir iş de değil.
Ancak bu tür gelişmelerin yine de önemli olduğunu düşünüyorum.
Çifte kişilik sorunu değil
PAZARTESİ günkü yazımda Başbakan’ın konuşmalarını yazanların başka, Başbakan’ın kendi konuşmalarının ise bambaşka bir Recep Tayyip Erdoğan portresi çizdiğini söylemiştim.
Dün Başbakan’ın IMF toplantısını açış konuşmasını internetten takip ederken yine aynı durumla karşı karşıya olduğumuzu düşündüm.
Taksim’deki IMF protestoları sürerken yaptığı konuşmada, dünyanın dayanışma ve yardımlaşma seferberliğine ihtiyacı olduğunu belirten Başbakan, 21. yüzyılın tehditler değil, fırsatlar çağı olmasını arzuladığını söyledi.
Erdoğan “Dünyadan yükselen çığlığa, taleplere ve şu salonun dışında devam eden protestolara da kulak vermemiz gerekir” dedi.
Şaşırmayasınız diye bir kez daha belirteyim ki “Protestolara kulak vermeliyiz” diyen adam, yıllardır yakından tanıdığımız Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.
Hani “Ananı da al git” diyen, “Sen sus, konuşma” diye azarlayan, protestoculara “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diye çıkışan kişi.
Eleştiriye tahammülü olmadığı için Doğan Medya Grubu’nu yasadışı vergi cezalarıyla batırmayı hedefleyen de aynı kişi.
Bir tuhaf durum yani!
“Kişilik bölünmesi” imiş gibi görünüyor ama değil tabii.
Dedim ya sorun, konuşmalarını yazanların başka bir Recep Tayyip Erdoğan kişiliği yaratma çabalarından kaynaklanıyor.
Yoksa Recep Tayyip Bey’in bir gün sinirli bir hatip, diğer gün hoşgörü abidesi olmasından değil.
Paylaş