Paylaş
Bir haberi takip etmenin, kendisine söylenen resmi açıklamalar ile yetinmeyip olayın her detayının peşinde koşmanın bu meslekte
ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.
Eğer onun ısrarlı takibi olmasaydı, Eskişehir’de bir karanlık sokakta hunharca katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın katilleri şu anda serbestçe geziyor olabilirlerdi.
Gazetecilerin bu tür işlere burunlarını sokmalarından hoşlanmayan çok olur.
Bu olayda da böyle oldu,en başta da Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna geliyor.
Olayı örtbas etmek istercesine “Kendi arkadaşları dövdü” diye demeç veren Vali Tuna’nın hesabından, İsmail Saymaz’a bir e–posta gönderilmiş.
“Birbirlerini dövdüler” sözlerinin hatırlatılmasına kızmış.
“Yine rahat durmuyorsun” deniyor, hız alınamıyor tehdit de geliyor: “Yerin altı da var unutma, eninde sonunda orada görüşeceğiz!”
“Yerin altı” tehdidinin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz!
Normal olarak bu valinin, daha ilk gün görevden alınması gerekirdi ama “ileri demokrat” Başbakan bu tür valilerden hoşlanıyor.
Hatta ileride onu İçişleri Bakanı bile yapabilir, hiç şaşırmam.
Kendisinin o söylediği sözden sonra utanıp en azından bir özür dilemesi gerekirdi ama yapmadı. Şimdi de çıkıp e-posta’daki tehdit dolu içeriğe katıldığını söyleyebiliyor.
Pişkinlik böyle bir şeydir işte.
İsmail Saymaz’ın bu kuru tehditlere pabuç bırakmayacağını tahmin edebilirim.
Böyle şeylerden korkan bir gazeteci, zaten en başından beri o olayı didikleyip katillerin bulunmasını sağlamaya çabalamazdı.
Rahat durmayacağına eminim!
Eğitim sisteminin en önemli sorunuymuş!
SABAHLARI çocukların derslerden önce okuduğu “Andımız” kaldırıldı.
Buna bir itirazım yok. Küçücük çocukların anlamını bile kavrayamadıkları bir dizi sözü, sırf öyle isteniyor diye söylemeleri anlamsız bir şeydi ve zaten artık çoktan aşmış olmamız gereken bir tarihsel dönemin eseriydi.
Öte yandan “Andımız”ın kaldırılmasına sinirlenenlerin dikkatini de şuna çekmek isterim: Bugün kızdığınız, tahammül edemediğiniz siyasetçilerin hepsi de çocukken bu andı okudular ama gördüğünüz gibi işe hiç yaramamış, sonuç bu.
Tabii AKP’nin bu konudaki tutumu da ilginç!
Demek ki eğitim sistemimizin en önemli sorunlarından birisi buymuş ki aylardır hazırlanan demokratikleşme paketinin içinden bu çıktı!
OECD’nin bu yıl yayımladığı “Akademik Başarı” listesinde, Türkiye, matematik, fen bilimleri ve okuma alanlarında 43 ülkenin gerisinde kaldı.
Türkiye’nin önünde olmayı başarabildiği ülke sayısı 21.
OECD’nin kullandığı ölçme sistemi, çocukların, bilgi toplumunda karşılaşabilecekleri durumlar karşısında sahip oldukları becerileri kullanabilme yeteneğini ölçmeyi amaçlıyor.
Ve durumumuz bu!
AKP hükümetinin eğitim sisteminde yapabildiği de andı kaldırmak, haftalık ders saatlerinin neredeyse üçte birini dini içerikli hale getirmek!
Çünkü esasen dertleri, eğitim sistemini iyileştirmek değil, kolayca güdebilecekleri mümkün olduğunca az düşünebilen nesiller yetiştirmek.
Hayalinden hiç vazgeçmeyecek
BAŞBAKAN’ın, 12 Eylül rejiminin Türk siyasetinin üzerine koyduğu en büyük vesayet sayılması gereken “yüzde 10’luk seçim barajına” bir itirazı olmadığı görülüyor.
Daha önce de söylemişti, yine aynı şeyi söylüyor: Barajı biz getirmedik ki!
Bir yandan da 12 Eylül ile hesaplaştığını söylüyor ama 12 Eylül mirasına “Biz getirmedik ki” diye sahip çıkmakta da sakınca görmüyor.
Eğer tersi olsaydı, ortaya seçim sistemi ile ilgili üç öneri atıp “Hadi bunu tartışalım” demezdi.
Bu sistemin adil olmadığını kabul eder, gerçek siyasi temsile olanak verecek bir sistem önerirdi.
Çünkü getirdiği öneriler, seçim sistemini adil hale getirmekten daha çok, gelecek seçimlerde de ezici bir çoğunlukla TBMM’de olmayı garantilemeye yönelik.
Belli ki yeni seçimlerde oyunun daha fazla artamayacağını gördü, şimdi eldeki oylarla TBMM’de Anayasa’yı tek başına değiştirebilecek çoğunluğu garantilemeye çalışıyor.
Bunu neden istediğini artık biliyoruz:
Şu anda değişen dengeler nedeniyle getiremeyeceği tek adam yönetimi sistemini gelecek seçimden sonra gerçekleştirme fırsatını yakalamayı hayal ediyor.
Siyasi Partiler Kanunu’ndan hiç söz etmiyor olmasının nedeni de bu.
“Türk tipi başkanlık sistemi” adının arkasına saklanıp otoriter bir yönetim kurmak peşinde!
“Demokrasi” o amacına ulaşana kadar ağzında sakız edeceği bir sözden ibaret!
Paylaş