Paylaş
Dün “yandaş medyada”, değişiklik aleyhine oy kullanan AKP’li milletvekillerini “Ergenekoncu köstebekler” diye niteleyen yazılar bile yayımlandı.
İlginç bir durum: Milletvekilleri işlerine geldiği gibi oy kullanınca “milli irade”, işlerine gelmeyince “Ergenekoncu sızma” oluyor demek ki!
İlginç bir tepki de Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’dan geldi. Bakan, pakete oy vermeyen AKP’lileri “Dürüstlük bu mudur” diye eleştiriyor. “Kim olduklarını bilsek, konuşabilsek, ikna ederdik” diyor.
Hayati Bey, belli ki bunun gerçekleşebilmesinin birinci koşulunun “parti içi demokrasi” olduğu gerçeğini unutmuş.
İçtüzüğün “grup kararı alınmasını” yasakladığı bir oylama için bile milletvekilleri üzerinde nasıl baskı kurulduğunu da görmemiş.
Anayasa değişikliği teklifinin, önceden alınmış imzaların üzerine yazılıp TBMM Başkanlığı’na verildiğini de hatırlamıyor.
Milletvekillerinin kaderinin bir tek kişinin kararına bağlı olduğu durumlarda, bu tür olaylarla karşılaşmak kaçınılmazdır.
AKP yöneticilerine önerim, buna hayıflanmak yerine, değişikliğin neden parti içinde demokratik bir şekilde tartışılamadığını düşünmeleridir.
Bu işte Galatasaray ‘çırak çıkarıldı’
ALİ Sami Yen Stadı arazisinin ihalesi, 416.5 milyon liralık teklif “yetersiz” bulunduğu için iptal edildi.
Gerekçelerden biri de TOKİ’nin Seyrantepe’de yaptırmakta olduğu stadyumun inşaatının 270 milyon lira yerine, 310 milyon liraya mal edilecek olması. Nasıl bir “hesap hatası” ise, 40 milyon liralık bir fark doğuyor.
Devlet ihalelerinde, çok sık rastladığımız bir durum. Müteahhitler bunun nasıl olup da gerçekleşebildiğini, bizlerden iyi bilirler. Türkiye’de devlet ihaleleri genellikle böyle olur. İhale ucuza alınır, sonra gelsin maliyet artışları! TOKİ’yi denetleyen kurumlar, bunun nasıl olup da gerçekleşebildiğini de araştırırlar umarım.
Neyse, konumuz bu değil.
Seyrantepe’deki stadyumu devletin sırtına yıkma çabaları başladığında, bunun yanlış olduğunu, Galatasaray’ın bu stadı kendisinin yapabileceğini, üstüne de para kazanabileceğini defalarca yazmıştım.
O günlerde bunu yazdığım için “Galatasaray düşmanı” olmakla suçlandım.
İşte yanlış hesap ortaya çıkıyor: Galatasaray bu stadyumu kendi olanaklarıyla yapmaya cesaret etseydi, bugün TOKİ’nin kazanacağı yüz milyonlarca lira da cebine kalacaktı.
Ama her şeyi devletten bekleme alışkanlığı, kolaycılık ve alaturka kurnazlık bu sonucu doğurdu.
Galatasaray, her ne kadar mülkiyeti ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmemiş de olsa Ali Sami Yen arazisini kaybetti, “kiralık” bir stadyum ile deyim yerindeyse “çırak çıkarıldı”!
Bu konuda rahmetli Özhan Canaydın ile çok tartışmıştık. Dün, Bakırköy Belediyesi, Özhan Canaydın adına bir park açtı. Vefanın hâlâ varlığını koruduğunun bir örneği olarak emeği geçenleri kutluyorum. Bu vesileyle Özhan Ağabey’i bir kez daha rahmetle anmış olalım.
Bu çeteyi bulmak savcının görevi
TAHMİN ettiğim gibi önceki gün bir internet sitesinde yayımlanan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’e ait olduğu iddia edilen telefon konuşması kaydı, dün yandaş medyanın sayfalarında tekrarlandı.
Zaten bir süredir böyle bir yöntem izleniyor. Kayıt önce bir internet sitesinde yayımlanıyor, ardından gazetelerde tekrarlanıyor.
Başsavcı Engin, söz konusu telefon konuşması kayıtlarının kendisine ait olmadığını açıkladı.
Bu durumda benim dün sözünü ettiğim olasılık ortadan kalkmış oluyor.
Ama mesele bu kadar basit değil.
Ortada Başsavcı’ya yönelik bir komplo var.
Ve bu komplo, Silivri’de sürmekte olan yargılamayı etkilemek, tutuklu sanıkların bu durumlarını devam ettirerek, tutuklamayı bir cezalandırmaya dönüştürmeyi hedefliyor.
Başsavcı, bu yayını yapan sorumlular hakkında dava açacağını söylüyor.
Yetmez. Ortada “örgütlü bir suç” var ve bu suç sadece Başsavcı’nın kişiliğine yönelik değil.
Kapsamlı bir soruşturma başlatılmalı ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs eden bu çetenin kimlerden oluştuğu, nasıl faaliyet gösterdiği de ortaya çıkarılmalıdır.
Paylaş